GüncelManşet

(Foto)İnsan hakları savunucu örgütleri sınırda

Pirsûs: İnsan Hakları Haftası dolayısıyla Amed demokratik kitle örgütlerinden İHD, Amed Barosu, TİV, Mezopotamya Hukukçular Derneği, TTB ve Açılım Hukuk Bürosu sınırın sıfır noktasında Mahser Köyü’nde basın açıklaması gerçekleştirdi. Basın açıklamasından sonra sınırsız direnişçilerle birlikte insan zinciri eylemi yapıldı.

“Bijî berxwedana Kobanê”, “Selam selam Kobanê’ye bin selam” sloganlarının atıldığı eylemde, “Kobanê ve Şengal’de yaşananlar “Etnik Kırım”dır yazılı pankart açıldı.

Kurumlar adına hazırlanan ortak basın metnini İHD Genel Başkan Yardımcısı ve Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici okudu. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilişinin 66’ıncı yıldönümü olduğunu hatırlatan Bilici, aylardır görkemli bir direnişe sahne olan Kobanê sınırında bulunuyor olmalarının önemine değindi.

Kobanêlilere karşı insan hakları ihlali

Haftanın startının burada vermelerinin nedenini, Kobanê’ye yönelik gerçekleştirilen saldırılara karşı gösterilen direnişin bütün dünyaya mal olması olarak açıklayan Bilici, dünyada savaşlar ve ölümler yaşanırken, Türkiye’de de insan hakları ve özgürlüklerin yine ayaklar altına alındığını belirtti. Bilici, “çözüm sürecinin” bölgede önemli bir rahatlamayı sağlasa da, “çözüm sürecini” olumsuz etkileyecek yaklaşımlar olduğuna dikkat çekti. Son günlerde polis şiddetinin devam ettiğini ifade eden Bilici, bölge genelinde Kobanê’ye sahiplenme amacıyla gerçekleştirilen protesto gösterilerinde onlarca insanımız güvenlik güçleri ve çeşitli silahlı gruplar tarafından öldürüldüğünü belirtti. Bilici “Sadece bu örneklere baktığımızda dahi insan yaşamının ne kadar ayaklar altına alındığını net bir şekilde görebilmekteyiz. Ayrıca devletin Kürt’e yönelik hak ve hukuk tanımaz tutumu bu olaylarla birlikte bir kez daha açığa çıkmıştır” diye konuştu.

Katliam devlati 1 yılda 60 kişiyi öldürdü

Bilici şunlar ekleyerek “En acı ve kabul edilemez olanı ise, bu katliamları gerçekleştirenlerin devlet tarafından korunması ve yargı önüne çıkarılmamasıdır. Yıl içerisinde son Yüksekova olayı dâhil olmak üzere sadece bölgemizde güvenlik güçleri tarafından veya faili meçhul cinayetler sonucu 60’a yakın kişi yaşamını yitirmiş, 100’ü aşkın kişi de yaralanmıştır. Öte yandan çatışmalı sürecin yoğunca yaşanmaya başladığı 1988 yılından günümüze yani 26 yıl içerisinde 581 çocuğumuzu bu savaşa kurban verdik. Sadece AKP iktidarı döneminde 200’ü aşkın çocuk çeşitli şekillerde katledilmiştir. Güvenlik güçlerinin orantısız güç kullanması ve yetkilerini aşması, anayasal suçtur. Güvenlik politikaları adı altında olağan yaşamı tehdit edecek düzeye varan güvenlik güçlerinin uyguladığı şiddet, şüphesiz siyasal iktidarın politikalarının bir ürünüdür. İnsan hakları ve demokratik yaşamın, militarist unsurların inisiyatifine bırakılmayacak kadar hassas bir konu olduğunu, açığa çıkan hak ihlalleri üzerinden değerlendirmek ve buna dair bir tespitte bulunmak mümkündür. Özellikle toplumsal olaylarda yaşanan durumlar gerekçe gösterilerek güvenlik güçlerinin daha fazla yetki ile donatılmasını sağlayacak yasal değişikliklerden bahsetmek suça teşvik eden, cesaretlendiren bir diğer yaklaşımdı.”

 MG 9237Devlet politikası IŞ(İD) desteği

Yıl içerisinde DAİŞ çetelerinin saldırıları sonucunda katliam tehlikesi ile karşı karşıya kalan on binlerce Êzidî ile yüz binlerce Kobanêli Türkiye’ye geçiş yaptığını ve sığınma talebinde bulunduğunu belirten Bilici, gerekli insani yardım yapılmak bir yana adeta kaderlerine terk edildiklerini söyledi. Sağlık, beslenme ve kış aylarının gelmesiyle barınma sorunlarının fazlaca yaşandığı görülmektedir diyen Bilici, buna yönelik devletin bir politikasının olmaması kendilerini endişelendirdiğini söyledi.

Yaşanan insan hakları ihlallerine yönelik talepler dile getirilerek açıklama son buldu.

Talepler:

-“Öncelikle yaşam hakkına yönelik ihlallere son verilmeli ve yaşam hakkına yönelik ihlallere ilişkin etkili ve hızlı bir soruşturma yürütülmelidir.

-Türkiye’nin Rojava politikasını gözden geçirmesi ve temel hakları için mücadele eden Kürtlere gereken yardımı yaparak, uluslararası yardımların önünü açmalıdır.

-Son olaylarla IŞİD’e verilen desteği ayyuka çıkan Türkiye’nin bu desteğini derhal durdurmalı, Kobanê sınırını direnen güçlere her türlü desteğin verilmesi için aktif kullanıma açmalıdır.

-Öcalan’ın barış sürecini geliştirebilmesi için önü açılarak, ev hapsi dâhil olmak üzere daha rahat hareket edebileceği şartların oluşturulması gerekmektedir.

-Düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü ile inanç özgürlüğü üzerindeki baskılara son verilmeli, düşüncelerinden dolayı tutuklu bulunan tüm mahpuslar derhal serbest bırakılmalıdır.

-Anadil insanların vazgeçilmez temel hakkı olduğundan hareketle anadillerin önündeki tüm hukuki engeller kaldırılmalı, anadilde eğitim dâhil olmak üzere yaşamın her alanında kullanımının önü açılmalıdır.

-Koruculuk sistemi tamamen kaldırılmalı, bu sistemin mensuplarının rehabilitasyonu ve toplumla entegrasyonunun sağlanacağı bir proje geliştirilmelidir.

-Geçmiş dönemlerde işlenen faili meçhul cinayetler, gözaltında kaybetme olayları ile ilgili olarak etkin bir soruşturma yapılmalı, failler yargı önüne çıkarılmalıdır.

-Geçmişle yüzleşme çerçevesinde bölgedeki toplu mezarlar hukuka uygun bir şekilde açılmalı ve buna ilişkin bağımsız, tarafsız ve etkin bir soruşturma yürütülmelidir.

-Tüm bu ihlallerin meydana gelmesine neden olan Kürt meselesinin demokratik bir zeminde çözümü için barış sürecine yönelik müzakereler sürdürülmeli, ülkenin demokratikleşmesi önündeki engeller kaldırılmalıdır.”

Yapay bir sınır

Diyarbakır Barosu adına kısa bir açıklamada bulunun Av Servet Özen de, 3 aydır devam eden Kobane direnişi sırasında Türkiye’ye geçiş yapan Kobanêlilere yönelik mülteci tanımlamasının eksik olduğunu ve yeniden bir tanım çerçeve yapılması gerektiğini ifade etti. Arada bulunan suni sınırların, sınırın iki yakasında bulunan için ayırıcı bir unsur olamayacağını belirtti.

[widgetkit id=984]

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu