Yorum

Peki Drogba’nın golleri ne olacak?

22 Eylül akşamı, iki “büyük” karşı karşıya geldi. Beşiktaş, İnönü Stadı yıkıldığı için bu sezon kiraladığı Atatürk Olimpiyat Stadı’nda ezeli rakibi Galatasaray’ı ağırladı. Bu dev derbi, 70 bini aşkın seyircisiyle rekor kırarak başladı. Nefesler tutuldu, gözler ekrana kilitlendi.

Stat, Çarşı’nın ve Tek Yumruk’un hazırladığı pankartlarla selamlıyordu maçı ve de Gezi İsyanı’nı… Ani Beşiktaş atağında sağdan çok hızlı çıkan Serdar’ın ortasında arka direkte topla buluşan Almeida’nın, meşin yuvarlağı kafayla filelere gönderirken heyecan; Beşiktaş semtinin çocuklarının 34. dakikada “Her yer Taksim”li sloganları duyulurken ise coşku doruğa çıkmıştı.

Ancak gol kralı Drogba’nın (Galatasaraylı olsa da hakkını vermek gerekir) 59 ve 72. dakikalardaki golleri ile boğazda kalsa da bu heyecan, efsane olabilecek bir maçı izlemenin tadı bir başkaydı. Ama hep bir “huzursuzluk” hali vardı. Yok, yok! Maçın sonunda olacaklar içimize doğmadı, ancak Eylül başından beri sahalara dönük devletin tehditleri, her izlenen maçın ardından derinlemesine bir sosyo-politik değerlendirme gerektiriyordu. Malum “Eylül Sendromu”nu atlatmak isteyen devlet bir çıkış bulmak zorundaydı. Hele de senelerdir erkekliğin ve egemenliğin dibine vurduğu, toplumun geniş bir kesimini apolitize etmenin en kârlı aracı haline getirdiği sahaları “3-4 çapulcu”ya terk etmeyecekti herhalde!

Keza rekor sayıda seyirci ile başlayan bu dev derbide yaptı yapacağını… Zaten oldukça antipatik ve provokatif tavırları ile Beşiktaş taraftarlarının, daha doğrusu çok sayıda futbolseverin öfkesini toplayan Galatasaraylı oyuncu Melo, Motta’ya 90+2. dakikada çok sert bir faul yaptı. Maçın ilk yarısından sonra Beşiktaşlı oyunculara “taktığı” çok açık belli olan hakem Fırat Aydınus, çok şaşırtıcı bir hamle yaparak Melo’ya doğrudan kırmızı kart gösterdi. Ne olduysa işte tam da bu andan sonra oldu.

Beşiktaş’ın teknik direktörü Hırvatlı Slaven Bilic, kendi oyuncusu Motta’ya küfür ettiği iddiasıyla Aydınus tarafından tribüne yollandı. Bilic olayların ardından yaptığı savunmada hiçbir şekilde küfretmediğini söylese de, görünen o ki ya hakem Aydınus, Bilic’in dilini bilmediği için onu “yanlış” anladı! Ya da Aydınus, organize bir provokasyonun bilinçli olarak fitilini ateşledi.

 

“80 bin kişi karşısında 2 bin polis ne yapsın?”

Bu olayların ardından stattaki rekor seyircinin içindeki “kalabalık” coşageldi (!) ve sahaya inerek hem maçın iptal edilmesine hem Beşiktaş’ın 4 maç seyircisiz oynama cezası almasına hem de Bilic’in 3 maç ceza almasına neden oldu. Statta istenmediği için “kolu-kanadı” ve “gönlü” kırık polis, olaylara tam müdahale edemedi ve olaylar çığırından çıktı. Çok sayıda kişi ezilme tehlikesi geçirirken, Aydınus maçı iptal etti.

Stattaki ve ekranları başındaki milyonlarca futbol seyircisi ise bu kadar kısa sürede yaşananlar karşısında adeta “şok” yaşadı. Maçın bitimine 3 dakika kala bu sahaya inen holiganlar da neyin nesi, kimin fesiydi! “Allah-u Ekber”, “Ya Allah, Bismillah” nidalarına bakılırsa pek de Çarşı’nın çocuklarına benzemiyorlardı. (Tabii buradan Çarşı içerisinde Müslümanlar yok gibi bir çıkarım yapmaya gerek yok. Gayet açık söylemek istediğimiz… En azından Çarşı’ya gönül verenlerin maç sloganları arasında bu tür nidalar pek bulunmaz!)

Kısa süreli “şok”un ardından yavaş yavaş gün ışığına çıkan ayrıntılar, “içimizdeki huzursuzluğun” gerçekleşmeye başladığını gösteriyordu. Bu arada yazıda dil alışkanlığı oldu bu “yavaş yavaş” kelimesi. Ama ne yazık ki artık günümüze uymuyor. “Twitter belası” ve facebook sayesinde birçok ayrıntı, olayların yaşanmasının hemen ardından internette ve TV’lerde ortaya çıktı.

Sahaya inen holiganların kendilerine “1453 Kartalları” diyen ve derbiden birkaç hafta önce kurulduğu söylenen bir taraftar grubu olduğu ortaya çıktı. Tanıkların derbi boyunca maçla hiçbir ilgileri olmadığını söylediği, düzenli Beşiktaş maçlarına gidenlerin hiç tanımadığı bu taraftar grubu ile ilgili; AKP’nin AK’ından adını alan Beyaz TV’nin “yalaka” yorumcularından Rasim Ozan Kütahyalı’dan, yani nam-ı değer Jöle-2’den, gelen bu grubun AK Parti Gençlik Kolları tarafından kurulan taraftar grubu olduğu itirafı; “hah, şimdi oldu” dedirten cinsten bir “aydınlanma” yarattı. Bunu öğrenince insanın aklına ister istemez Erdoğan’ın Gezi İsyanı’nda kaçtığı K. Afrika turundan dönünce soluğu aldığı Kazlıçeşme’de, “Çarşı, Erdoğan’a karşı olan herkese karşı” tadındaki sahte Çarşılıları geliyor. Anlaşılan AKP, “kendi taraftarını” yaratmada ısrarlı!

Her ne kadar daha sonrasında Radikal gazetesine yaptıkları açıklamada “sahaya hiçbir 1453 Kartalı’nın inmediğini” iddia etse de, 1453 Kartalları’nın tribün lideri Aşkın Aydoğmuş’un şu ifadelerini okuduğumuzda karşımızda “küçük Erdoğan”ı görüp ürpermemek elde değil! “Sahaya girenlerin biz olmadığımızı medya da, polis de biliyor. (…) 80 bin kişi karşısında 2 bin polis ne yapsın? Polis de burada mağdur oluyor, zor duruma düşüyor. İnsanlar polisimizi suçluyor. Birçoğu alkol kullanan insanlarla nasıl mücadele etsin? Polisimizin Allah yardımcısı olsun. (…) Siyaseti gidin sandıkta yapın. (…) Bunlar sadece Taksim olaylarından ortaya çıkan marjinal gruplar. Bir şekilde tribüne sızmışlar.” Erdoğan’ın küçüğü de büyüğü de çekilmiyor!

 

Buna da gereken cevap verilir!

AKP, zannediyor ki şimdi kafası rahatlayacak! En azından “en azılı Gezici” taraftar grubu Çarşı’nın 4 maç boyunca “Her yer Taksim”li sloganlarını duymak zorunda kalmayacak. Buranın üzerinden hem futbol kulüplerine hem de taraftar gruplarına verdiği gözdağı da cabası! Ama elbette 100 yılık faşist TC devlet deneyiminin üzerine konan AKP’nin siyasetinin matematiği bu kadar basit değil. O, bir taşla kuş sürüsü vurmak istiyor.

Olayların hemen ardından Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, İçişleri Bakanı Muammer Güler, İstanbul Valisi Avni (çok) Mutlu vd.’inden oluşan “Gereken en radikal tedbirler mutlaka alınmalıdır” korosu sahneye çıktı ve şu kararlara vardı: Kameralı güvenlik ve elektronik bilet uygulamasına yeni yıla kadar geçilecek, stadyumların güvenliği özel güvenlikten alınarak polise verilecek, ayrıca maçlarda görev alan polislerin sosyal haklarına güvence getirilecek, stadyumlarda olay çıkaran “holiganlara” yönelik 6222 Sayılı Kanun hükümlerince verilen hapis cezaları erteleme kapsamından çıkarılacak!

Tabii devletin statlara kimin girip çıktığını kayıt altına alıp gayet yakinen izlemesine yardımcı olacak şekilde tasarlanan ve içerisinde taraftarın fotoğrafının, TC kimlik numarasının, ikametgâh bilgilerinin yer aldığı elektronik kart almanın bir de bedeli var. Bu da yapılsa yapılsa E-Kart-Netaş işbirliği ile yapılır. (Netaş, AKP’li kodamanlara aittir.) Gerçi ihalesi yapıldı. Bilet satış işini de yine Çalık grubuna ait bir bankanın yapacağı söyleniyor.

Yani AKP’nin karın ağrısının ilacı, böylelikle bu büyük provokasyon sonrası hayata geçirilecek. Bir taraftan “Geziciler” susturulacak, slogan atanlar ve atma ihtimali olanlar Ali İsmail öldüğünde çalışmayan kameralarla tespit edilecek, polis gerekirse seyirciye biber gazı ziyafetinde bulunacak, hiçbiri yetmezse “ideolojik” taraftarı susturmak için 6222 Sayılı Kanun ile hapis boylatılacak! İşte demokratik çözüm!

Şurada 90 dakikalık maç zevkimizi bile elimizden alan, taraftarı “ideolojik” olmakla suçlayan -ki “ideolojik” olmayanları ne hale getirdiklerini Gezi İsyanı öncesinde defalarca gördük- ve tehdit eden muktedirlere gereken cevap verilir verilmesine ama taraftarın kafasına takılan başka bir soru var: Yahu bu Almeida ile Drogba’nın golleri ne olacak?

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu