GüncelMakaleler

Politikada burjuva simsarlığı ve CHP Kurultayı

Burada CHP’den umut bekleyenlere bir cevap üretmek adına, bu partinin tarihine bakmakta fayda var. Zira, bugün CHP’nin AKP’ye muhalefet üretmek adına söyleyeceği her sözün kendi tarihinde de bir karşılığının olması bu partinin muhalefet etmedeki beceriksizliğinin de temelini teşkil ediyor.

Bir tarafta 9 seçimdir yenilen lakin her seçim sonucunu “zafer” diye açıklayan Kılıçdaroğlu, diğer tarafta her seçimden sonra peyda olan ve kurultay çağrıları yapan CHP muhalefeti; bir yanda 8 yılda 9 kez MYK değiştiren CHP üst yönetimi, diğer tarafta ise Genel Merkez’e biat yarışına giren İl Başkanları sürüsü…

Tarihinde 36 Olağan ve 14 Olağanüstü olmak üzere 50 kurultay bulunan, başkanlık yarışı dışında ise neredeyse samimi gündemi dahi olmayan bir partiden söz ediyoruz.

Derdimiz, 24 Haziran seçimleri sonrasında, yeniden alevlenen CHP ve Kurultay tartışmaları.

Bu tartışma, bizim cephemizden CHP’den politik bir atılım yahut da ilerici bir çıkış beklentisi ile ele alınmıyor, kuşkusuz. Ancak, yaşadığımız coğrafyada toplumsal muhalefetin ve çeşitli muhalif kesimlerin, sisteme karşı biriken öfkesini, faşizmin aldığı boyuta karşı oluşan kinini ve 16 yılda ülkenin canına okuyan tek adam rejimine karşı umudunu kendi dümen suyuna akıtması bizim de üzerine söz söylememiz gereken temel noktayı teşkil ediyor.

Zira CHP bir parti olarak, muhalefet olmaya tapuladığı meclis koltuklarında, ağzından düşürmediği hiçbir kavramın hakkını veremiyor. Demokrasi, adalet, özgürlük vb. argümanlar CHP’nin dönüp dolaşıp devletin kurucu temellerine eklemlenen politik hattında ezilen emekçi kesimleri bir şekli ile manipüle etmenin enstrümanlarına dönüşüyor, her seferinde.

Yaşadığımız coğrafyada siyasal tarih, herhalde hiçbir evresinde bu kadar dar bir tekerrürün içerisine girmemiştir!

Zira CHP, Sadece AKP döneminde değil öncesinde de, girdiği her seçimde yeniliyor, her seferinde bir sonraki seçimde “iktidarı alacağız” diyor, toplumun öteki olan kesimlerinin oylarını rakiplerinin gericiliğinden dolayı tapuluyor, gel gelelim ezilenlerin çıkarına olan hiçbir pratiğin içerisinde girmiyor.

Ezilenlerin umudunu köreltmenin burjuvazi açısından bundan sevimli bir aracı olamaz. Sosyal demokrasi denen liberal tekkenin dahi bu denli ikiyüzlü bir simsarlığı kaldıracak küfesi yok.

CHP bürokratizminin soykütüğü

Biliyoruz ki, son süreçteki kurultay tartışmaları, yapılan açıklama ve kurultay için imza toplama girişimleri ülke siyasetinin ahvalinden bağımsız değil. AKP’nin özellikle 24 Haziran seçimlerinin ardından, görece bir zayıflama yaşadığı bilinmekle birlikte, esas itibari ile galip çıkması karşısında düşülen çaresizlik bu girişimin temeli.

Nitekim bir kısım CHP kadrosunun da belirttiği şekli ile toplumun ileri kesimlerinin, ezilen emekçilerin karşı karşıya kaldıkları saldırılar karşısında CHP’nin etkin bir muhalefet üretme, burjuvazinin cephesinden de olsa, kabiliyeti neredeyse yok denecek düzeyde. Buna ek olarak Kılıçdaroğlu’nun “koltuk sevdalıları” nidaları ile yaptığı çıkışların, kendini koltuğa çivilemek dışında bir gayesi de yok.

Gel gelelim tartışma tam da burada açılıyor. Çünkü “yenilenme” yanlısı CHP’lilerin de görmesi gereken ancak en çok da CHP çevresinde öbeklenen muhaliflerin kavraması gereken soru, tam da burada ortaya çıkarıyor:  CHP açısından bu değişim ne denli mümkündür? CHP ezilenlerin sorunlarına yönelen bir politik hattı, toplumun geniş kesimlerini kucaklayan bir çizgiyi ve AKP’yi devirebilecek bir yapıyı inşa edebilir mi? Kendi siyasal ve örgütsel gerçeği buna ne ölçü de alan açmaktadır?

Bizim açımızdan bu soruların toplamdaki cevabı olumsuzdur. CHP, devletin kurucu partisi olarak baştan aşağı faşizme batmış, bürokratizmin abidesi olmuş bir partidir.

Bu iddia, CHP’nin politik pratiğinin her döneminde okunabilir. Sadece son süreçte HDP’li vekillerin yargılanması tartışmalarındaki “Anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz” yaklaşımı bile tek başına bunu özetler. Ya da, Afrin operasyonu sürecinde hükümete verdiği açık destek bu yaklaşıma örnektir.

Burada CHP’den umut bekleyenlere bir cevap üretmek adına, bu partinin tarihine bakmakta fayda var. Zira, bugün CHP’nin AKP’ye muhalefet üretmek adına söyleyeceği her sözün kendi tarihinde de bir karşılığının olması bu partinin muhalefet etmedeki beceriksizliğinin de temelini teşkil ediyor.

Örnek vermek gerekirse, şimdilerde tek adam rejimine muhalefet eden CHP, 4. Kurultayında Parti ile devletin kaynaştırılmasını onaylamış, kendi il başkanlarını vali yapmıştı.

50 kurultayda ve neredeyse 100 yıllık ömründe, sadece 7 genel başkan değiştiren CHP, 33 yıl İsmet İnönü’nün başkanlığında ve neredeyse hiç seçim kazanamadan idare edildi.

Bu partinin tarihi, İnönü’nün “ya o ya ben”lerinden hizip tartışmalarına,  genel sekreterlik gibi kurumların seçilerek değil atanarak oluşturulması yönlü girişimlere (İnönü) kadar burjuva politik simsarlığın türlü örneklerine şahitlik etti. Güncelde bile, defalarca “kazanamazsam istifa ederim” diyen bir genel başkan ve 9 seçim yenilgili bir karne yönetiyor CHP’yi.

Örneklerin çoğaltılabileceği gerçeğini bir kenara bırakarak eldeki verilerden dahi CHP’de işleyen statükocu ve bürokrat işleyiş tarzını görmek ve bu gerçeğin CHP’nin politik pratiği açısından günceldeki başarısızlığının kaynağı olduğunu kavramak mümkündür.

Burada bizi ilgilendiren kısım, CHP’nin politik başarımı değil kuşkusuz. Biliyoruz ki, o yol en baştan tıkalı ve sonu zaten karanlıktır. Lakin başarısızlığının temelinde, muhalefet etmeye yeltendiklerinden farksızlığını görmek, siyasal tarzda aynı burjuva politik simsarlıktan beslendiğini belirlemek bize bu niteliğin altındaki kaynağı irdelemek için de alan açmaktadır.

CHP’nin faşizme teşne “sosyal demokrat”lığı

Aslında bir sır olmayan bu nitelik, CHP’nin ideolojik altyapısı olarak Kemalist-faşizmdir. CHP’nin bürokratizmi, statükoculuğu, tarihsel örneklerle sabit darbe seviciliği vb. pratik görüngülerin altındaki kaynak, onun TC’nin kuruluş ideolojisi ile kurduğu ilişkide saklıdır.

Bu nedenledir ki, TC’nin kuruluş yıllarından beri yüzüne taktığı sol maske her önemli tarihsel dönemeçte düşerek altından kanlı dişlerini göstermiştir.

Dersim Katliamı’nda imzası bulunan Mustafa Kemal’den, 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda Nazileri destekleyen Şükrü Saraçoğlu’na, 12 Mart Muhtırası’nın Başbakanı Nihat Erim’den Kıbrıs’ı işgal eden Ecevit’e, Maraş-Sivas gibi katliamlardan Hayata Dönüş Operasyonuna kadar listesi arşa uzanacak saldırılar bu partinin kadrolarınca icra edilmiştir, hep.

Bu örnekler, lokal bir faşist pratiğin çok ötesinde bir gerçeğin şifresini vermektedir, o da iktidarda kim olursa olsun CHP’nin egemen sistem ile kurduğu organik bağdır. Bu nedenle de CHP, tarihin her döneminde ve hangi siyasal iktidara karşı olursa olsun tapuladığı muhalefet koltuklarında, yol ne zaman sistemin bekası ile çelişse çark etmiştir. 60 darbesini olumlayan İnönü’den 28 Şubatçılara selam duranlara kadar bu tarih, egemen düzenin korunması konusunda CHP’nin üst düzey sadakatine nail olmuştur.

CHP’nin bürokratizminin kaynağı da burasıdır. Zira bayrağında salladığı Kemalist-faşizmin kitlelerin talebine dayanmayan modernleşmeci yönelimi verili toplumsal koşullarda bir karşılık üretememekte, CHP de kitleselleşemeyen her parti gibi bürokratizmin pençesinde cebelleşmektedir.

Sonuç olarak, egemen sistem içerisinde ve onun bekasını ilke edinen bir sistem partisinin yaşadığımız coğrafyada ezilenlere verebileceği hiçbir şey yoktur. Zira CHP muhalefetinin duvarları, sistemin bekasının sınırları çizilidir, ancak ezilenlerin karşı karşıya kaldıkları saldırı, çelişkileri çoktan sistem içinde çözülemeyecek boyutlara ulaştırmıştır.

Bu minvalde CHP iç muhalefetinin yapacağı muhtemel bir Kurultaydan çıkabilecek en gerçek sonuç, ancak genel başkan değişikliği olabilir. Lakin tarihsel dersin öğrettiği en gerçek veri, bu değişimin de CHP açısından kurucu ilkelerini kurumsallaştırmak dışında bir sonuç üretmeyeceğidir.

Yaşadığımız coğrafyada ezilenler açısından, bu hamlenin tek karşılığı kitlelerin bilincinin daha fazla manipüle edilmesi, toplumsal değişim umudunun daha fazla sistemin dümen suyuna akıtılması olacaktır.

Ezilenlerin, kendi kurtuluşlarını ele alacağı devrimci bir alternatif, bu devridaimi parçalayabilecek tek gerçek anahtardır ve bu öncelikle muhalif kitleleri bu manipülatif etkiden arındırmayı koşullamaktadır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu