Güncel

PUSULA | Ararat’a bakmak, özgürlüğü aramak…

Biz halkız, acı dolu halkların bitmeyen öfkesiyiz. Ermeniyiz, Süryaniyiz, Kürdüz, Yezidiyiz, Türkmeniz, Arabız… Soykırımlar içinden çıkıp yeniden kendini yaratan soykırım çocuklarıyız. Biz 13 Mayıs’ta Armenak, 18 Mayıs’ta Kaypakkaya’yız.

Takvimler 24 Nisan’ı gösterdiğinde duvarlarda asılı olana herhangi bir günün başlangıcı gibi bakılamaz.  24 Nisan Ermeni Soykırım tarihinin başlangıcıdır. Ermeni halkı  iyi tanır katliam ve soykırımı… Bundandır ki Ermeni halkına 24 Nisan anlatılmaz. Sürgünü açlığı en iyi onlar bilir. Acıya, zulme ait olanları en iyi  onlar tanır. 24 Nisan adı “Büyük Felaket”olan acıların bir benzerini bir daha hiçbir halk yaşamasın diye komşu halklara anlatacağız. Bir daha onun koşullarının yaratılmasına asla müsaade edilmesin diye sarılacağız özgürlüğe.

Soykırım, sadece adına Ermenistan-Kürdistan-Anatolia  denilen topraklar üzerinde uygarlıklar yaratmış bir halkın zorla ve zorbalıkla haritadan silinmesi değildir. Sadece taşlara demire bakıra her türlü madene kültürünü işlemiş bir halkın yok edilmesi de değildir. Hangi biçimde nasıl anlatılırsa anlatılsın mutlaka eksik ve yarım kalan yine de anlatılmasına ihtiyaç duyulan bir trajedinin adıdır. 103 yıl geçmesine  karşın gözyaşlarından süzülüp dökülen acılardır.  Günümüze dek devam eden bitmeyen korku ve travmadır. Tarih boyunca yaratılmış hafızanın ve anıların silinmesidir. Dehşete düşürülen bir korkunun her gün yeniden yeniden yaşanmasıdır. Tarifi mümkün olmayan yüzbinlerce kadının çıplak katliamıdır. Soykırımın bir daha tanımlanmaması, yeryüzünde bir daha yaşanmaması bu utancın mutlaka ortadan kaldırılması için sarılacağız özgürlüğe ve onun görevlerine.

Soykırım aynı zamanda günümüze dek devam eden Kürt-Ezidi-Arap-Alevi- Kadın katliamlarıdır.  Eğer Efrin, Halepçe, Şengal, Dersim, Amed, Botan katliamları anlaşılmak isteniyorsa Ermeni halkının yaşadığı soykırıma bakmak, anlamak gerekir. Ermeni Soykırımı tarihsel toplumsal bütün nedenleriyle birlikte anlaşılmadan Kürt katliamları, Efrin işgal ve sürgünleri anlaşılamaz. Efrin işgali ve sürgünleri anlaşılmak isteniyorsa Batı Ermenistan işgali ve Suriye çöllerinde ölümle biten tehcirlere bakmak aç çıpak kadın ve çocuk cesetlerine bakmak gerekir.

 

13 Mayıs’ta Armenak’ız!

Bizim Armenak’ı soykırımın çocuğu Amed’in-Silvan’ın yetim ve kahraman çocuğunu iyi tanırız. Amed’in dar küçelerinde yoksulluğunu sefer tasında taşıyarak mesleğe sarılan çocuğu iyi biliriz. Yaşama dört elle tutunan çocuğu kendi yaşantımızdan biliriz. Soykırım çocuklarının her birinin kendine ait olan hikayelerinden onları tanır ve biliriz.

Her yoksul çocuğun bir yanı eksik ve kırıktır. Çünkü o daha doğarken eksik doğmuştur. Ancak bu Ermeni çocuğu olursa her yanı kırık ve eksik olur. Daha doğarken tamamlanmamıştır. Yoksulluğun neden ve koşulları tarihsel gerçeklik içinde bilince dönüşüp arayanlara dönerse geriye dönülmez bir yolculuğun kendisi olur. Armenak Bakırcıyan yoldaş tıpkı bu tarifin içinde yazılmış ve tanımlanmış bir kaderin çocuğudur. Yaşamı hep arayış içinde geçmiştir. Kayıp babasını, gizlenmiş tarihini, saklanmış kimliğini, red edilen ve kabul görmeyen ismini yani kendisini arayarak yaşamıştır. Bu arayış öyle derin ve acı bir yolculuk içinde yaşanmıştır ki uzun yıllar hakikati bulamamanın sancısı içinde kırılmıştır. Ta ki adına İbrahim Kaypakkaya denilen genç bir bilgenin öğretileriyle tesadüfen tanışmasına kadar.

Her bilgilenme ve bilinçlenme bazen tesadüflerle açıklanır. Eğer Armenak üniversite yıllarında Kaypakkaya’nın yoldaşlarıyla tesadüfen tanışmamış olsaydı belki yaşamı boyunca hakikat arayışı tamamlanmayacaktı. Zorunluluklar kadar tesadüfler yaşamın gerçekliğidir. Hakikatin arayışı bazen zorunlukları bazen tesadüfleri insanların karşısına çıkarır. Ve orada hakikatle yüzleşilir buluşulur.

Armenak Bakır, Kaypakkaya isimli genç bilgenin öğretileriyle tanıştıktan sonra yaşamında çok şey değişti. Başkalarıyken Armenak oldu. Kendisi oldu. Öncü oldu. Ve okul sıralarındaki kendisiyle birlikte aynı kaderi taşıyan yoldaşlarına Kaypakkaya felsefesini anlattı. Hakikati onların ellerine  uzattı. Ve hakikat bir kez daha olması gerekenlerin ellerinde büyüdü çoğaldı. Nubar Yalım, Hayrabet Honca, Manuel Demir, Hrant Dink, Nubar Ozanyan, Serdar Can oldu. Ermeni gençlerinin elerinde büyüdü, çoğaldı.

Armenak Bakır, kısa sürede Kaypakkaya devrimci hareketinin devrimci sembolü oldu. Çünkü o özgürlüğü herkesten daha çok istedi. Bunun için savaştı. Özgürlük özlemi çeken her emekçi ona bakarak kendisini ve geleceğini tanıdı ve tanımladı. Armenak, özgürlük yaşamının ve devrim savaşımın sahici ismi oldu. Olunacaksa ARMENAK gibi olunmalıdır. Birken bin… Binken Hrant’ın elinde yüzbinler oldu. Nubar Ozanyan’ın elinde zulmün karşısında direngen bir duruş zalimin önünde sıkılı bir yumruk. Mülksüz ve sınırsız yaşamın ismi, zamana ve mekana sığdırılamayan yürek oldu.

Her çocuğun geleceği ve özgürlüğünü arayacağı yer vardır. Ermeni halkı özgürlüğünü Ararat’a bakıp arar. Ateşle türküyle silahla özgürlüğe uzanmaktan başka çarelerinin olmadıklarını iyi bilir. Bu istektir ki yüzyıl geçmesine karşın Ararat’a varma özlemi hiç bitmez. Çünkü dağlardır özgürlüğün arandığı gerçek konaklar.

Biz halkız, acı dolu halkların bitmeyen öfkesiyiz. Ermeniyiz, Süryaniyiz, Kürdüz, Yezidiyiz, Türkmeniz, Arabız… Soykırımlar içinden çıkıp yeniden kendini yaratan soykırım çocuklarıyız. Biz 13 Mayıs’ta Armenak, 18 Mayıs’ta Kaypakkaya’yız.

Ez eşim, şoreşim! Ez Ermenim, Kurdım, Erebim, Süryan-Keldanım! Ez gele bındestım! Ez ARMENAK’ım!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu