DerlediklerimizDünya

RAMZY BAROUD | Yahudi ulus-devlet yasası: İsrail hiçbir zaman bir demokrasi olmadı

İsrail Parlamentosu’ndaki Arap Ortak Listesi İttifakı lideri Aymah Odeh, ırkçı Yahudi ulus-devleti yasasının mecliste onaylanmasını “demokrasimizin ölümü” sözleriyle tarif etti. Peki, Odeh bu yasa geçmeden önce gerçek bir demokraside yaşadığına hakikaten inanıyor muydu?

İsrail Parlamentosu’ndaki Arap Ortak Listesi İttifakı lideri Aymah Odeh, ırkçı Yahudi ulus-devleti yasasının mecliste onaylanmasını “demokrasimizin ölümü” sözleriyle tarif etti.

Peki, Odeh bu yasa geçmeden önce gerçek bir demokraside yaşadığına hakikaten inanıyor muydu? 70 yıllık İsrailli Yahudi üstünlüğü, soykırım, etnik temizlik, savaşlar, kuşatmalar, kitlesel tutuklamalar, sayısız ayrımcı yasa, bunların hepsi zaten en başta İsrail’in hiçbir zaman bir demokrasi olmadığına dair yeterli ipucunu vermesi gereken biçimde, tam da Filistin halkının imhasını amaçlıyordu.

Yahudi Ulus-Devlet Yasası, pastanın üzerin konmuş kremadan başka bir şey değildir. Yasa, başından bu yana İsrail’in demokrasi ile etnik üstünlüğü bir araya getirmeye dönük çabasının aslında demokrasiyi maskeleyen bir ırkçılıktan başka bir şey olmadığını savunanlara meseleyi daha fazla teşhir edebilmek için gereken mühimmatı sağlamış oldu.

Bugün artık ahlaki zorunluluktan kaçışımız yok. İsrail’i desteklemekte ısrar edenler, artık küstah bir Apartheid [ırk ayrımcılığı] rejimini desteklemekte olduklarını bilmek zorundalar.

19 Temmuz’da bazı tartışmaların ardından meclisten geçen yeni yasa, İsrail’in, her ne kadar zaten gerçek olmasa da bir demokratik devlet olduğuna dair her türlü iddiadan tamamen ayrıldığı anlamına geliyor.

İşin aslı, yasa metninde bir kez bile “demokrasi” sözcüğü geçmiyor. Fakat yasada Yahudi kimliğine ve devletine dönük yapılan atıf ise, Filistin halkının kendi tarihsel anayurdundaki haklarından açıkça mahrum bırakacak biçimde bol miktarda ve metne hakim durumda:

– “İsrail devleti Yahudi halkının ulus-devletidir …

– “İsrail devletinde ulusal kendi kaderini tayin hakkının gerçekleştirilmesi, sadece Yahudi halkı tarafından kullanılabilir.

– “Devlet Yahudi halkının evlatlarının güvenliğini sağlamak için çaba gösterecektir …

– “Devlet Yahudi diasporası arasındaki Yahudi halkının kültürel, tarihsel ve dinsel mirasını korumak için hareket edecektir,” vb.

Fakat hepsinden daha tehlikelisi, “Devlet Yahudi yerleşimini bir ulusal değer olarak görür ve onun kurulmasını ve geliştirilmesini cesaretlendirmek ve teşvik etmek için çaba gösterecektir” sözlerinin yer aldığı yasa maddesidir.

Doğrusu, yasadışı Yahudi yerleşimleri zaten Batı Şeria’daki Filistin topraklarını paramparça etmiş durumdadır; ve İsrail’in içinde zaten fiili bir ırk ayrımcılığı söz konusudur. Aslında ırk ayrımcılığı o kadar derin ve yerleşiktir ki İsrail hastanelerindeki yenidoğan servisleri bile ırklara göre anneleri birbirinden ayrı tedavi etmektedir.

Ancak bahsettiğimiz bu yasa maddesi, sadece entelektüel ve siyasal açıdan değil, doğrudan fiziksel açıdan da zarar yaratarak ırk ayrımcılığını daha da hızlandıracak ve Apartheid rejimini kalıcılaştıracaktır.

İsrail’de faaliyet gösteren Arap Azınlık Hakları Hukuk Merkezi “Adalah”,”İsrail’deki Filistinli yurttaşlara ve/veya İşgal Altındaki Filistin Toprakları’nın Filistinli sakinlerine karşı ulusal aidiyet temelinde doğrudan ya da dolaylı ayrımcılık içeren” 65’ten fazla yasadan oluşan “Ayrımcı Yasa Veritabanı” adlı bir liste yayımladı.

Adalah’a göre, “Bu yasalar Filistinlilerin haklarını, yurttaş haklarından siyasi katılım hakkına, toprak ve barınma haklarından, eğitim hakkına, kültürel ve dilsel haklardan dinsel haklara ve makul gözaltı süresi hakkına kadar yaşamın bütün alanlarında sınırlamaktadır.”

Yahudi Ulus-Devlet Yasası’nın İsrail’de Apartheid rejiminin resmileşmesi olduğunu savunmak bir yanıyla isabetli bir yorum iken, bu farkındalık içeren yorumu yaparken İsrail’in 70 yıl önce üzerine kurulduğu önceki gerçekliği de gözden kaçırmamak gerekiyor.

Apartheid, tek bir yasa değil, tek bir ırksal grubun diğer bütün ırklar üzerinde üstün olduğu inancıyla motive edilen karmakarışık bir hukuk rejiminin yavaş ve acı verici bir inşasıdır.

Yeni yasa sadece İsrail’in Yahudi kimliğini güçlendirmekle ve demokrasiye dönük her türden taahhüdü yok etmekle kalmayacak, aynı zamanda diğer bütün kimliklerin statüsünü de düşürecek. İsrail’in üzerine kurulduğu tarihi Filistin toprağının yerlileri olan Filistinli Araplar, yeni yasada hiçbir şekilde yer almıyorlar. Yasada Arap dilinden bahsedilen tek bir madde var fakat bu maddenin amacı da onu bir resmi dil olmaktan çıkarıp onu “bir “özel dil”e indirgiyor.

İsrail’in 1948’de kurulduğunda bir yazılı anayasa yapmaktan kaçınma kararı, gelişigüzel alınmş bir karardı. O zamandan bu yana, İsrail, Filistinli Arapların zararına ve Yahudilerin lehine olacak şekilde gerçekliği altüst edeceği öngörülebilir bir modeli takip ediyor.

İsrail, anayasa yerine, “Yahudi devleti”nin demokrasiden, uluslararası hukuktan, insan haklarından ya da her türden diğer etnik değerden daha çok ırk üstünlüğüne olan bağlılığının rehberliğinde sürekli yeni yasalar yapmasına imkan veren “Temel Yasalar” dediği model üzerinden işlemektedir.

Yahudi Ulus-Devleti Yasası, işten bu “Temel Yasalar”dan biridir. Bu yasayla birlikte İsrail, hem Yahudi hem demokratik olduğu yönündeki anlamsız iddiasını da ortadan kaldırmış olmaktadır. Bu imkansız görev, her türden ikna edici olabilecek dengeyi bozan şekilde Anayasa Mahkemesi’ne pek çok kez götürülmüş fakat burada başarısız olunmuştur.

İçinde bulunduğumuz yeni gerçeklik kesin bir biçimde İsrail’in siyasal sisteminin varsayılan biricikliği üzerine uzun zamandır yapılan tartışmaları sona erdirmiştir.

İsrail’in zayıf da olsa gerçek demokrasiye dönük her türden iddiaya karşı ırk üstünlüğünü seçmesinden itibaren, İsrail’i sıklıkla korumakta olan batılı ülkelerin de bir Apartheid rejimini desteklemek ile ona karşı mücadele etmek arasında bir tercih yapma zorunluluğu doğmuştur.

AB dışişleri yetkilisi Federica Mogherini’nin yaptığı ilk açıklama, sönük ve zayıftı. Mogherini, “Kaygılıyız, bu kaygımızı ifade ettik ve bu konuda İsrail yetkilileri ile görüşmeyi sürdüreceğiz” derken “iki devletli çözüm”e dair bağlılığını tekrar edecekti.

Bu açıklama, Apartheid kulübüne katıldığını henüz ilan etmiş olan bir ülkeye verilecek bir yanıt olarak pek de uygun bir açıklama değil.

AB, iradesiz siyasal söylemine bir son vermek ve Apartheidçı İsrail ile bağlarını koparmak zorundadır, aksi takdirde İsrail’in Filistinlilere karşı işlediği suçların suç ortağı olmanın ahlaki, etik ve yasal sonuçlarını Kabul etmek durumundadır.

İsrail tercihini yaptı ve bu şüphe götürmez bir biçimde yanlış tercihtir. Dünyanın geri kalanı da artık, umuyoruz ki doğru olanı seçerek, tercihini yapmak zorundadır: İsrailli Yahudi Apartheid rejimine karşı ve Filistinlilerin haklarından yana olacak şekilde, tarihin doğru tarafında durmak. (Sendika.org)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu