Manşet

Roboski’li çocuklardan…

Roboski’de yükselen alevlerin, dumanların ardından 1 yıl geçti.

Etrafa saçılan bedenlerimiz ile dağılan umutlarımızın üzerinden 1 yıl geçti. Katırlarımızla “sınırları” aşmayalı, bir kaçak sigara yakmayalı 1 yıl geçti. Sevdiklerimizden ayrı düşeli…

Kimimiz zaten olmayan annemizin hasretini kardeşleriyle bile gideremedi, kimimiz annemizin kollarında, sınırın karında soğuğu unutup, olamadık.

Her birimiz onlarca hasretlik sözü söyleyebiliriz ama ben Roboski’li bir çocuk olarak en çok annemi özledim ona olan hasretimi diyemeden. Her bir parçası F-16’larla ayrı düşse de bedenimin, ayrı duran uzuvlarım gibi parçalı dursa da hislerim annemin donmuş göz bebeklerimde hayal ediyorum. Ve anneme sesleniyorum, “sen üzülme anne, alış diye demiyorum bunları…

Annem önce beni tanımadı, çünkü benim bedenimin parçaları üzerinden bir yıl geçti. Devletin heronlarıyla “görüntüleyip” bombalanan hayalleriyle birlikte yaşamı ve bedeni paramparça olan Vedat’ım, Serhat’ım.  Ya da 19 Roboski’li  Kürt çocuktan biriyim. Çünkü annemin sıcaklığının yerini bombaların yakıcı alevleri aldı. Çünkü yırtık lastiklerimden geriye yanık ayaklarım kaldı.

Sonra annem tanıdı beni renkli gözlerimdeki bakışlardan, dumanlardan önceki kokudan tanıdı. Durup düşünüyorum ve tekrarlıyorum; “sen üzülme annem benim, alış diye söylemiyorum zaten alışamayacağını bildiğimden, hesabının sorulacağından, seninden soracağından emin olarak söylüyorum bunu, sen üzülme!”

Annem benim, bu katliam ilk değildi, son da olmayacaktı. Bizleri bile bile bombalayan heronların “efendileri” korkularından olacak savaş bombalarıyla vurdular. O bir avuç “efendi” hesap verecek annem benim.

Sadece biz 19 çocuğun, 34 Kürt’ün değil, Halepçe’de katledilen onlarca kürdün, Dersim’de, Sivas’ta, Maraş’ta ve daha sayamayacağım kadar bir hesap defteri var ellerimizde. Sen üzülme anne, bunu seni teselli etmek için söylemiyorum, zaten güçlü olduğunu bilmekteyim.

Bugün sıcak alevlerin, dumanların yükseldiği bu topraklarda bedenlerimizi paramparça edenleri yakından tanıyoruz. Ben bugün Roboski’liysem, dün Dersim’de annesinin karnında bıçaklanan bir bebektim, 93’te Sivas’ta külleriyle yeniden dirilecek bir ozandım, Çorum’da, Maraş’ta alevlere karışmış inançlarımız. Beyazıt değil miydi, annem benim düşüncelerimizden dökülen ısrarımızla Beyazıt Meydanında “devletin gözü” önünde kurşuna dizilmemiş miydik?

Tarih unutmayacak, bizler unutmayacağız, sen üzülme anne. Ne Ceylan’ın parçalanan bedeni, ne Uğur’a sıkılan 13 kurşunun sesi, ne de Roboski’de bedenlerimizi bombalayan “zavallıların” bu katliamın ateşini kimse unutmayacak ve her hatırlanışta bir kez daha aynı korkuları yaşayacak “o efendiler” Kaçacak yer arayacaklar ama bulamayacaklar ve hesap günü hesap verecekler, “emri verenler”

Sen üzülme annem kollarım bedenimden ayrı diye sana sarılamayacağımı sanma, yüreğimle hasretini gideririm ben. Ayaklarım gövdemle bitişik değil diye, annem sana gelemeyeceğimi sanma, donmuş bakışlarımla göz bebeklerine misafir olurum.(Bir Ö-G okuru)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu