GüncelManşet

RÖPORTAJ | Adnan Serdaroğlu: “Metal direnişi patronlara geri adım attırdı”

İstanbul: Daha önce Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) ile metal işçileri arasında anlaşmaya varamayan, Birleşik Metal-İş Sendikası, Çelik-İş ve Türk Metal Sendikası toplu iş sözleşmesinde 30 Ocak’ta karara vardı. İşçiler % 30 oranında zam isterken MESS % 6,4’lük bir zam oranını önermişti. Bu şekilde başlayan toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin sonuçlandırılamamasının ardından DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş, Türk-İş’e bağlı Türk Metal Sendikası ve bağımsız Çelik-İş toplamda 179 iş yerinde 130 bin işçiyle 2 Şubat’ta greve gitme kararı aldığını duyurmuştu. Bakanlar Kurulu kararıyla “milli güvenliği” bozucu olarak nitelenen grev yasaklandı. Türk Metal Sendikası, yasal çerçevenin dışına çıkmak istemezken, Birleşik Metal-İş bu yasağı tanımadığını, işçilerin 2 Şubat’ta greve gideceğini ve o zamana kadar üretimi süreli durdurma sürecine girdiğini duyurdu. İşçilerin üretimi süreli olarak durdurması MESS’ e geri adım attırdı ve sosyal haklar açısından Birleşik Metal-İş Sendikasının daha kapsamlı haklar elde ettiği anlaşma ile % 24.63 oranında zam kararı verildi. Bu kazanımları Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu konuştuk.

 

– 2015’teki metal fırtınanın ardından ertelenemeyen bir gerçek ortaya çıktı. Haliyle dipten gelen dalga bu yılki toplu sözleşmelerin ön günü işçilerin direttiği ve sendikaları harekete geçirdiği bir dönem oldu. Bu süreci nasıl yorumluyorsunuz?

– Metal fırtına bir ara dönemdir tabi. Bu ara dönem mücadelesinin etkileri yeni dönemle ilgili olumlu sonuçlar yarattı. Bunları reddetmek mümkün değil.

2015’te Türkiye’de binlerce insan bir başkaldırı içerisine girdi ve MESS’in artık bazı şeyleri yönetemediğini ortaya koydu. Sarı sendikaların bu süreçte tamamen MESS’le işbirliği içerisinde düzeni devam ettirmek anlayışına karşı bir direniş sergiledi. Bunun etkileri günümüze kadar farklı alanlarda kendini hissettirdi.

Şöyle ki, üretimlerin karlılığı, ihracatın- büyümenin çok olumlu etkileri kendisini hissettirmeye başladı. Böyle bir ortamda, fabrikalar hiçbir şekilde kaotik bir ortamı kaldırabilecek durumda değildi. Açıklanan yeni verilere göre birlikte otomotiv sektörü neredeyse 1 milyon 700 bin civarında üretim yapmış. İhracata ait son ayın verileri de açıklandı. Yine tarihi bir rekor kırıldı. Aylık ihracat oranında. Toplamda 160 milyar dolarlık ihracat var ama yılın ilk ayıyla ilgili ihracatta önemli bir artış var. Şimdi bunlar hepsi otomotivde pozitif bir durum olduğunu gösteriyor. Öyle olunca MESS, fabrikalarda iç barışı bozacak bir kavga ortamının olmasını çok istemedi. İşverenleri de zaten bu rakamlara ikna etti.

 

– Türk Metal’de işçiler sendikaya karşı direnişe geçince grevin etki gücü arttı diyebilir miyiz?

– Türk Metal’de öyle oldu tabi. Biz sözleşme başlar başlamaz dedik ki, “Bu iş karakolda biter.” Çünkü talepler işverene göre yüksek. İki yıllık bir sözleşme zorlaması var sendikamızın. Hepsinin sonucunda bu işin karakolda biteceğini, kavgayla biteceğini tahmin ediyorduk. Bu işe kim müdahil olacak, hükümet. Grevi erteleyecek, gözdağı verecek. Bunların hepsinin olumlu etkileri sonuçta böyle bir durum ortaya çıkardı. Ama kısa dönem içerisindeki değerlendirmeler olayın bütününü görmek açısından yine eksik kalabilir.

 

– Nasıl?

– Olayın bütünü şudur. Türkiye’de sınıf savaşımının en çetin yaşandığı alan metal sektörüdür. Çünkü en güçlü sermayedarlar bu sektördedir. Dünyanın en güçlü sermayedarları bu sektördedir. Dünyanın en çok para kazanan alanları son yıllarda otomotiv, demir-çelik, beyaz eşya, elektrometal alanlarıdır. Buralarda çok yoğun bir sömürü var. Çok yoğun bir karlılık var. Demir-çeliklerde işçilik maliyeti neredeyse % 3-% 3,5’lara düştü teknolojiyle birlikte. Tekstilde böyle değil mesela. Tekstilde emek yoğunluğu bir sistem vardır. İşçilik maliyeti belki % 15’leri bulur ama otomotiv ve demir-çelikte iş gücü maliyetleri iyice aşağı çekildi. Bu o alanın ne kadar sömürüye açık ve karlılığın yüksek bir alan olduğunu gösteriyor. Öyle olunca ne oluyor. Demir-çelikteki işçiler kardan daha fazla pay istemeye başlıyor ve oradaki bu istek onların daha mücadeleci ve çetin bir kavga içerisine girmelerine neden oluyor.

 

– İktidar, her fırsatta, işçiler grev kararı aldığında  “Milli güvenliği bozucu” veya “OHAL” açıklamaları yaparak direnişleri ertelemeye çalışıyor. Siz bu süreci nasıl okuyorsunuz?

– OHAL öncesinde de aynı sıkıntıları yaşıyorduk. Yani 2015’te grevimiz yasaklandığında OHAL yoktu. İlk OHAL’le grev yasaklaması ama OHAL gerekçeli değil “milli güvenlik” yasaklamasıyla oldu. Ekonomik nedenlerle grev ertelemelerini artık anayasa mahkemesi bozdu. Şimdi sizi sokağa çıkartmıyorlar. Geçenlerde Posco Assan direnişinde yürüyüş gerçekleştirmeye çalıştık, biz de dahil herkes gözaltına alındı. Yani OHAL gerekçesiyle Valiliklerin bir takım kararnameler, genelgeler çıkartarak, iki insanı bir araya getirmemek için her türlü baskıyı uygulama şansı var artık. Bizim grev kararımızı “OHAL gerekçesi” ile yasaklamadılar, klasik “milli güvenlik” gerekçesiyle yasakladılar. Bu 12 Eylül yasasıdır. Bir takım gerekçeler yaratarak, grevleri yasaklıyorlar. 

 

– Devlet grevi yasaklarken neyi göz önünde bulunduruyor sizce?

– MESS güçlü bir işveren sendikasıdır. İşverenlerin tabiri caizse kıblesidir. Bütün talimatları oradan alırlar. Hükümette sermayesever tavrını açıkça gösteriyor. Öyle ki patronların kulübünde “Ben OHAL’i sizin için uyguluyorum. Grev tehdidini ortadan kaldırmak için yapıyorum” diyerek açık açık Türkiye’de işçilere savaş açıyor.

 

– AKP Efrîn’e yönelik işgal girişiminde. Efrîn işgalinin işçi sınıfına dönük olumsuz etkileri neler olacak ve sizce işçiler bu işgali nasıl yorumluyor?

– Suriye sınırındaki operasyon Türkiye’deki insanların algılarında olumsuzluklar yaratmaya başladı. Örneğin şu söyleniyor, “Biz savaştayız.” Ne savaşı olduğunu biz de bilemiyoruz tabi. Biz de “Millet savaş derdine düşmüş, siz greve gidiyorsunuz” gibi garip eleştiriler almaya başladık. Yaptığımız araştırmaya göre, bizim üyelerimizin büyük bir çoğunluğu sağcı eğilimli. Yani nerdeyse % 50’si AKP’ye oy veren, diğer sağ partilere oy verenlerle birlikte % 70’in üzerinde sağcı bir üye profilimiz var. Bu insanların büyük oranda propagandalardan da etkilendiğini de biliyoruz. Yani Suriye’deki bu operasyonların, nerelerden kaynaklı olduğunun muhasebesini yapamayabilirler. Yani siz ne derseniz deyin, insanlar meseleye bir ülke meselesi olarak bakıyor. Bu durum işçilerin içerisinde büyük bir oranda böyle düşünülüyor. Fakat grev sürecinde hiçbir üyemiz, bize gelip de veya biz fabrikaya gittiğimizde, “Ya ülkede savaş var. Biz terör örgütleriyle savaşıyoruz. Siz neyin derdindesiniz, niye bu mücadeleyi veriyorsunuz, ne demek grev yasağını tanımamak, ne demek hükümete başkaldırıyorsunuz bu hassas günde” demedi. Hem hükümetin kararını protesto ettiler hem de işin bilinçli bir şekilde sürdürülmesini sağlamaya çalıştılar. Tabi üyelerimizin dışından sendikamıza karşı kışkırtma girişimleri oldu ama bizim üyelerimiz buna meyil vermediler, reddettiler.

 

– MESS özellikle 2015 yılından itibaren, işçilerin var olan kazanımlarına göz dikmiş ve pazarlık konusu yapmaktaydı. Bu durumu nasıl özetliyorsunuz?

– Öncelikle MESS’in bir takım teklifleri yeni değil. Süreklilik arz edip artık kafalarda bu iş geçecek duygusunu yerleştirmek için yapılan şeyler. Eğer Birleşik Metal-İş bunları kabul etseydi hiçbir sorun olmayacaktı. Çünkü diğer sendikalar o teklifleri halihazırda uyguluyor zaten. Sürekli işçinin üzerinde bir takım hak kayıpları içerebilecek maddelerin basıncının devam ettirilmesi anlamında konuluyordu. Biz reddettik. MESS’in bunları bize kabul ettiremeyeceğini, MESS de biliyor aslında. Çünkü bu maddeleri kabul etmek demek işçiler açısından geleceklerinin tamamen ipotek altına alınması, işverenin iki dudağı arasına mahkum etmek demektir. Ayrıca kayıpları içeren bir şeye imza atarsanız tamamen kendinizle çelişkiye düşersiniz.

 

– Son olarak, işçilerin ve sendikanızın birlikte hareket etmesi sonucu hükümetin grev yasağına rağmen patronları dize getirdi. Bu beraberliğin ortaya çıkardığı birliği nasıl yorumluyorsunuz?

– Biz işçi sınıfının birliğini istiyoruz. İşçi sınıfı birlikte mücadele ederse kazanım sağlar, yol alabilir. Bu seferki birliktelik bizim zorlamamızla oldu biraz. Onlar kendi başlarına çokça şey yapmak istediler, uğraş verdiler ama biz inatla bu dönem metal işçilerinin birliğiyle ortaya bir kazanç çıkacağı anlayışı içerisinde olduk. Hatta onları zorladık. Binlerce bildiri dağıttık üyelerimizin olduğu-olmadığı fabrikalarda. Sahip çıkmaları çağrısında bulunduk, “bir satış sözleşmesine müsaade etmeyin, taleplere ve tekliflere sendikanın sahip çıkmasını sağlattırın” diye bildiriler dağıttık. Türk Metal’in yanlış bir şey yapmaması için onun ensesinde boza pişirdik. Sürekli olarak nefesimizi kendilerine hissettirdik.

Sınıf mücadelesi birlikte gerçekleşirse kazanımlar ortaya çıkıyor. Mücadele sadece sendikalar için kazanımdan da ibaret değil. Bizim yapmamız gereken Metal’de verilen mücadeleyi diğer alanlara da aktarabilmek.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu