GüncelManşet

RÖPORTAJ | Uzun bir serüvenin ardından Umuda Haykırış’tan yeni albüm

Kolektif bir emek ve coşkuyla hazırlanan albüm, “Özgür gelecek düşlerimizi şarkılarımızla dile getiriyoruz” diye tanımlanıyor grup üyeleri tarafından. Bu nedenle “Susma” diyerek umudu haykırmaya çalıştıklarını dile getiren Grup Umuda Haykırış, albümlerine katkı sunan ve daima kendilerinde yaşatacaklarını belirttikleri Yetiş Yalnız’ın yüreğinin ve sesinin de bir parçası olduğunu belirtiliyor. 

Avrupa’da 2000 yılından itibaren devrimci müziğin bir parçası olarak sokaklarda, mitinglerde, çeşitli etkinliklerde şarkılarını dile getiren Umuda Haykırış’ın ilk albümü yakın zamanda çıktı. Uzun bir yol olarak tanımladıkları yolculuklarında, tüm halkların acılarını, sevdasını ve umutlarını ezgilerde, marşlarda ve türkülerde dillendirdiklerini belirten Umuda Haykırış, tüketime dayalı sanat anlayışına karşı, kültürel değerleri sahiplenmek adına Susma albümüne ihtiyaç duyduklarını ifade ediyor.

Kolektif bir emek ve coşkuyla hazırlanan albüm, “Özgür gelecek düşlerimizi şarkılarımızla dile getiriyoruz” diye tanımlanıyor grup üyeleri tarafından. Bu nedenle “Susma” diyerek umudu haykırmaya çalıştıklarını dile getiren Grup, albümlerine katkı sunan ve daima kendilerinde yaşatacaklarını belirttikleri Yetiş Yalnız’ın yüreğinin ve sesinin de bir parçası olduğunu belirtiliyor. Albümde, Susma, Barbara Anısına, Kalem Kırın, İbrahim’le Ali Haydar (Burhani), Canımıza Can Katan, Naza Dersimo, Sari Surin Yar, Karadeniz İsyanda, Beşler’e, Berxwedan Xweş Doze, Göçmen Kuşlar, Şu Kanlı Zalim, Enternasyonal Dayanışma, Vur Eskiye Yıkılsın ve Dağdan Bir Ses Geliyor isimli ezgiler yer alıyor.

Umuda Haykırış’la Susma’nın serüvenini konuştuk.

– Uzun yıllara dayanan serüveninizi nasıl özetlersiniz?

Umuda Haykırış: Her birimizin müziğe olan ilgisi çocuk yaşlardan beri vardı. 2000 yılında bir grup kurmaya karar verdik. Grubu oluştururken, dinlediğimiz marşlara kendi yorumumuzu da katarak bunun çalışmalarına başladık. Daha sonrasında ise ATİK YDG’nin her yıl düzenlemiş olduğu Kültür Sanat Festivali’nde bir hazırlık oluştu diyebiliriz. İlk olarak 2000 yılında katıldık festivale. O dönem derece alamadık ama bu bizde olumlu anlamda bir etki yarattı. 2002 yılında tekrar Festival’de yer almaya karar verdik. Daha iyi çalışarak, şarkılarımızı güzel söylemeye, enstrümanları doğru çalmaya çalışarak yer aldık. O yıl festivalde birincilikle ödüllendirildik. Bu ödül bir teşvik oldu. Bununla birlikte ATİK ve ATİK’e bağlı derneklerden gelen konser teklifler de bizi bir serüvenin içerisine kattı ve bu serüven de yolculuğumuzun başlangıcı oldu diyebiliriz. Bu süre içerisinde çok amatörce bir araya gelen grup, kendi gelişimini de sağlamaya çalıştı. Konserlerden öğrendik ne öğrendiysek. Bugüne kadar da serüvenimiz bu şekliyle devam etti. Ve şimdi de bir albüm çalışmasına evirildi.

– Albüm sürecinde eserlerinizi nasıl oluşturdunuz?

– Bizler müzik yapmak için bir araya gelen arkadaşlarız ve bulunduğumuz alanlarda mücadele içerisindeyiz. Dolayısıyla repertuarımızda da toplumsal sorunlar, halkın acıları ve direnişleri var. Mücadele içerisinde yoğunlaştıkça bu durum repertuara da yansıdı. Mücadele içinde olmanın getirdiği bir avantaj olarak, duygularımızı müziğimizle anlatmaya çalıştık. Sadece belirli duyguların ifade edilmesi değil, gerçek anlamda kitlelerin kendini ifade edebileceği sorunlara değinmeye çalıştık. Bu kah toplumsal sorunlar oldu, kah gençlerin sorunları oldu, kadınların sorunları.

– Peki, eserlerinizde nelerden ilham aldığınız?

– Öncelikle müzik duygulardan beslenen bir şeydir. Kalıplar içine sığdırılacak bir şey değildir. Mesela duygu yoğunlaşması olmadığı zaman üretkenlik olmaz. Beslediğimiz yer mücadelenin kendisi olduğu için eserlerimize ilham kaynağı da o olmaktadır. Örneğin T. Kürdistanı’nda yaşananlar, Avrupa ülkelerinde yaşadığımız sorunlar, bunları yakından takip etmeye çalışırken; bunun mücadelesini yürütürken, anti-faşist, anti-emperyalist mücadele içerisinde yaşadığımız duyguları, ister istemez ezgilerimize taşıyoruz. Ve kolektif bir çalışma içerisinde bu eserler ortaya çıkıyor.

– Albümünüzün önsözünde Yetiş Yalnız’dan bahsediyorsunuz. Bize ondan bahsedebilir misiniz?

– Yetiş yoldaşla biz çok uzun süre önce tanıştık. Hatta grubumuz kurulmadan önce de tanışıyorduk. Ve çok şey paylaştık. Avrupa’daki anti-emperyalist, anti-faşist mücadele içerisinde, birlikte, omuz omuza faaliyet yürüttük. Bizi sadece müzik bir araya getirmedi, mücadele biraraya getirdi. Her birlikte olduğumuzda müzik hakkında, sanat hakkında konuşur; yeni şarkılarımızı, türkülerimizi, eserlerimizi, mutlaka paylaşırdık. Yetiş yalnızca müzikal anlamda çok yetenekli bir yoldaşımız değildi, kişiliğiyle-duruşuyla-mücadeleye bakış açısıyla örnek bir kişilikti. Biz her zaman onu örnek aldık, çalışmalarımız içerisinde. O bizim içerimizde en cesaretli, en üretken olandı ve tabi ki çalışmalarımızda, mücadelemizde, yaptığımız şarkılarda her zaman yaşayacak. Bu vesileyle bu albümümüzde ona özel değinmek, özel yer vermek istedik. Bundan sonraki süreçte de gücümüz yettiği oranda yer vermeye çalışacağız.

Grup Haykırış üyesi; Yetiş Yalnız, Umuda Haykırış grubu için çok önemli, çok değerli bir isim, öncelikle bunu belirtmek istiyorum. Yetiş, bir sanatçı, bir dost-arkadaştan öte bizim yoldaşımız. Onunla çok uzun dönem ATİK YDG saflarında mücadele yürüttük. Özellikle Fransa’da, yaşadığı ülkede çok önemli bir değere, emeğe sahipti. Şehit düşene kadar ki mücadelesini belirleyen şey azmi oldu. Dersim’de halk ordusu saflarında bile sanatın nasıl yaratılabileceğini öğreten ve özellikle de grubumuza ilham kaynağı olan bir isimdi. O aldığı her görevi başarıyla yerine getiren, küçük büyük demeden önemseyen ve en ileri şekilde kavramaya çalışan biriydi. Yetiş sadece Avrupa çalışmalarında değil, aynı zamanda Türkiye’deki mücadelede bulunmuş ya da Hindistan’da direnişte olan kesimlerle yer almış, İtalya’da, Yunanistan’da eylemliklere katılmış, oralarda da sanat yapmış bir yoldaş. Yani dünyanın hemen hemen birçok noktasına, sanatını ve mücadelesini taşıyabilmeyi başarmış bir yoldaş. Yetiş bizlerin bir şarkısında, albümünde ya da eserimizde değil, grubun tüm ruhunda yaşıyor diyebiliriz.

Albümümüzde ona ait birçok eser yer alıyor. Bunlardan biri Canımıza Can Katan eseri. Bu şarkıyı bize o tanıttı. Onun üretimi, onun emeği var. Yine Naza Dersimo, eseri savaş alanında yaptığı bir eser. O da albüme konulması gerekilen bir eserdi. Çünkü Naza Dersimo eseri, Dersim’de son dönemde yaşanan sıkıntıların birçoğuna savaşa, toplumsal yozlaşamaya, sosyal, ekonomik ve daha birçok soruna parmak basan bir şarkı.

– Dinleyicilerinize neler söylemek istersiniz?

– Bugün müzik piyasasına baktığımızda her şeyin aslında değiştiğini görebiliyoruz. Yani yaşadığımız kapitalist-emperyalist sistem içerisinde daha çok tüketime dayalı, bir yaşam var. Bu durum hayatın her alanına yansımakta. Her şeyin hızla tüketildiği bir sistem içinde yaşıyoruz. Dolaysıyla bunun müziğe yansımaması gerçekçi değil. Biz geldiğimiz toprakların müziğini içimizde yaşatırken yaşadığımız Avrupa coğrafyasındaki müziği de yakından takip ediyoruz.

Albümün genel anlamda dolu dolu olması, belki de bu sesleri doğru kullanmamızdan kaynaklı. Bu her zaman olumlu bir şey değil tabi ki. Teknolojinin fazlaca kullanılması duyguları da köreltebilir ama bizim açımızdan, bunu en iyi şekilde hem bu duygu yoğunluğuyla birlikte, hem günümüz teknolojisini kullanarak, günümüz seslerini yakalamaya çalışarak, bir araya getirmeye çalıştık. Ama bu konuda takdiri tabii ki kitleye vermek gerekiyor.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu