Makaleler

Sanata yaklaşımımız

Tohum toprağa düştüğünde filizlenir, yağmur yağdığında nasıl boy verirse sanat da devrimci düşüncelerimizin halkla buluşmasında, onları anlamamızda ve yeni yaşamın örgütlenmesinde yol gösterici olur. Çünkü sanatın gerçek yaratıcılarının, halkın emeği vardır. İnsan kendini, doğayı tanımaya başladığı andan emeğine yabancı hale geldiği sürece değin ürettiği, geliştirdiği hiçbir şeyi sanat olsun amacıyla yapmadı. O, yaşamını idame ettirmek, daha rahat yaşamak için üretti. Acılarını ağıtlarla, sevgisini manilerle, özlemini uzun havalarla, neşesini davul zurna eşliğinde çektiği halaylarla gösterdi. Sanat, yaşamın içinden ve onun parçası olarak günümüze geldi.

Her türlü üretim faaliyetinde olduğu gibi sanatta da maddi koşullar belirleyicidir: toplumsal ilişkiler, maddi koşullar üzerinden şekillenir. İnsanların estetik beğenileri bunun sonucu olarak sanatçıların üretimleri de farklılık gösterir. Farklılığın nedeni üretilen sanatın hangi sınıfın yaşam tarzını, düşünüş biçimini sanatına yansıttığı, yansıtmak istediğidir. Halkın ürettiği sanatın özü toplumsal ilişkilerin bütünüdür. Sanatsal üretimleri de halkın yaşamının iz düşümleridir. Tıpkı Mahsuni Şerif’in “yoksulun sırtından doyan doyana, yiğit muhtaç oldu kuru soğana…” türküsüyle, “Biz Heybeli’de her gece mehtaba çıkardık…” sanat müziği ezgisinde olduğu gibi. Sadece müzik alanında değil resim, heykel, edebiyat… sanatın bütün dallarında yoksul emekçi halkın üretimleriyle burjuva sanatın ürettiği sanatın niteliği farklıdır. Örneğin burjuva bir ressamın çizdiği resimlerde doğanın bir kesiti fondan, görselden ibarettir. Halkın yaşamında ise doğa, yaşamın parçasıdır.

Devrimci sanat

 Sanatın devrimci özü niteliğinde gizlidir. Beyler, ağalar, padişahlar tarihin tozlu sayfalarında kalırken Dadaloğlu, Pir Sultan Abdal, Neşet Ertaş… gibi sayısız ozan grevdeki işçinin halayında, eğlencesinde, acısında dilindedir. Halk denilen derya, kendini besleyen ırmakları asla unutmaz ve bilir ki deryaları oluşturan küçük ırmaklardır.

Emekçi yoksul halk sazında, sözünde, yazısında kendisine sahip çıkan sanatçıları yıllarca ürettikleriyle yaşatır. Özcesi sanat konusunda yetersiz olan halk değil devrimcilerdir. Sanatın önemini, mücadelemizin parçası olduğunu, gerekliliğini sürekli tekrarlamakla birlikte pratiğimiz, sanatın önemini kavramadığımızın göstergesidir. Sanatı mücadelemizin parçası olarak değil “araç” gördüğümüzden, kurumsallaşmaktan uzak “ilgi”lerle, yer yer belli kişileri öne çıkartan pratiklerimiz bu konudaki politikasızlığımızın açık ifadesidir.

Sanat konusunda ülkenin içinde bulunduğu koşullar gözetilerek çok özel şeyler de ihtiyaç olmayabilir. En onulmaz anda, savaş süreçlerinde cephede kumanyası biten savaşçının tayını olur bir sanat eseri. Leningrad Senfonisi’nde olduğu gibi. Ünlü Leningrad çarpışmalarında savaşçılar düşmanın amansız saldırılarına; açlığa, susuzluğa Leningrad Senfonisi sayesinde direnir, düşmanı püskürtür. Çin devrimi öncesi ve sonrasında tiyatro toplulukları ÇKP’nin görüşlerini gezici tiyatrolar sayesinde halka taşır.

Sanat konusunda devrimi beklemek zaman kaybıdır. Ya da olanaksızlıkları gerekçe göstermek anlamsızdır. Zira sanat olanaksızlıklara meydan okuyarak halka ulaşmanın, halkın ilerici değerleriyle beslenmenin kaynağıdır. Genelde emekçi yoksul halkımız ekonomik koşulları nedeniyle ne sinemaya ne tiyatroya ne de konsere gidebiliyor. Yoğun ve bıktırıcı çalışma temposunda ancak televizyon seyredebiliyor. Ama biz alternatifler yaratabiliriz. Faaliyet yürüttüğümüz alanın koşullarına göre; mahalle meclislerinde, yöre derneklerinde, kültür merkezlerimizde halka, halkla birlikte müzik dinletileri düzenleyip resim, gitar, bağlama, tiyatro kurslarıyla geniş kitlelerle buluşma, tanıma fırsatı yakalamış oluruz. Devrimci sanatı halkla birlikte yeniden estetize ederek halka ulaştırma fırsatını yaratabiliriz.

Belirli dönemlerde örgütlemiş olduğumuz kampanya çalışmalarının öncesi ya da sonrasında mahalle korolarının türküleriyle faaliyete başlayabiliriz. Kimi zamanlarda halka seslenmek için kaleme aldığımız onlarca bildiri yerine söz ve müziği bize ait olan marşlar, tiyatro gösterimleri vermeyi düşündüğümüz mesajı etkili bir biçimde halka ulaştırır. Devrimci sanat halkın unuttuğu kültürü yeniden harmanlayarak halkla buluşturur. Gezi İsyanı bunun en güzel örneğidir. Kadınlı erkekli barikatlar örülür, ortak sofralar kurulur, çatışma aralarında gitarlar, bağlamalar eşliğinde halaylar çekilir, halk türküleri yeni biçimlerde söylenir.

Devrimci sanatın yaratılması…

Sanat konusundaki yaklaşımımız devrim perspektifimizden bağımsız değildir. Devrimden çıkarı olan bütün ezilenlerin çok sesli, kültürlü sanat anlayışı yeni demokratik kültür ve sanatın mimarı olacaktır. Yeni demokratik sanat anlayışımızla tek tek bireylerden geniş halkı kitlelerine kadar onu izleyenin, dinleyenin, görenin duygularına seslenerek zihinlerine ulaşır. Burjuvaziye karşı amansız mücadelede kolektif bilinci yükseltir.

Devrim perspektifimizi düşündüğümüzde ezilen, sömürülen, devrimden çıkarı olan kesimlerin bir arada devrim sürecinin örgütlenmesi için çok sesli, kültürlü sanat anlayışımızın bugünden yarına ışık tutması gerekir. Sanatın değer yargıları, ölçütü proleter kültür ve yaşamı yorumlama biçimidir. Yeni kültür ve sanat anlayışı karşısında sorumluluklarımızı günübirlik yaklaşımlarla yerine getirilebilecek gibi değildir. Bugünden oluşturulacak halk korolarıyla senfonileri, skeçlerle tiyatro toplulukları, folklor ekipleriyle dans gösterilerimizle halkla ait olanı yeniden, proleter sanat anlayışıyla estetize ederek geliştirebiliriz.

Elbetteki devrimci sanattaki proleter bilincin elçisi sanatçılardır. Sanatın burjuva sınıfın tekelinden çıkarılıp proletaryanın hakim olduğu bir çalışma alanı haline gelmesinde sanatçıların da etkisi olacaktır. Sanatı opera salonlarında, gösteri merkezlerinde, galerilerde burjuva sınıfın beğenisine sunularak nesneleştirilmesi sanatçıların da burjuva sınıfının değer yargılarını, beğenisini ölçüt almasına, kendisini o sınıfın bakış açısıyla şekillendirmesine neden olur. Bu nedenle sanatın elit kesime hitap eden tarzına karşı alternatif geliştirmek zorundayız. Halkın kültürel çeşitliliğini proleter bakış açısıyla harmanlayarak devrimci sanatçılar yetiştirmek önümüzdeki görevlerden en önemlisidir. Proletaryanın öncü ideolojisiyle kültür merkezleriyle yarının sanat akademilerinin basamağı olacak şekilde kurumsallaşmanın adımlarını atmalıyız.

Sanat insanın özünün toplamıdır

Halkın öncüsü olan devrimciler insanın özünü nesneleştirip, kendisine yabancılaştırılmasına karşı mücadele ediyoruz. O zaman devrimci sanatın yaratılmasında, insanın özüne ulaşılmasında var olan sanatsal üretime eleştirel biçimde inceleyerek yeniden estetize etmeli, ulaşabileceğimiz kitlelere ulaştırmalıyız.

Sanatın içsel olarak, burjuva düşünüş biçiminden arınma, dışsal olarak egemenlere karşı isyan etmeye kararlı kitlelerin savaşı olduğunu anlatmalıyız. Yaratacağımız devrimci sanatın gecenin ardından nasıl gün doğuyorsa adaletsizliklerin de bir gün son bulacağı, zorbalığın ölümünü de göreceğimiz gibi ışığın ve mucizelerin doğuşunda göreceğimizi haykırmalıyız.( Bir ÖG okuru)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu