GüncelManşet

SENDİKAL HAREKET İÇİN TARTIŞMA NOTLARI

Aşağıdaki metin Devrimci Demokratik Sendikal Birlik (DDSB) tarafından mecliste tartışılan ve Türk-İş’teki sendika ağalarının ihaneti sonucunda büyük ihtimalle kabul edilecek olan Toplu İş İlişkileri Kanunu sonrası için bir yol haritası oluşturmak amacıyla hazırlanmış bir taslak metindir. Konuya duyarlı tüm şahıs ve örgütlenmelerin katkılarına, görüş ve önerilerine açıktır.

İrtibat için: [email protected]

 

Sendikaları Tasfiye Yasası Ve Yeni Bir Birlik İçin Kopuş İmkanı

Toplu İş İlişkileri Kanunu tasarısı 3 Ekim günü mecliste tartışılmaya başlandı. 2011’den bu yana çıkartılması planlanan ve 2012 yılının başından bu yana ha çıktı çıkacak denilerek sürekli ertelenen ve bu sebeple yılbaşından bu yana 1000’e yakın işyerinde 350 bini aşkın işçinin toplu sözleşme yapmasının fiili olarak engellenmesine sebep olarak gösterilen bu yasa tasarısı mecliste görüşülmektedir.

Yasanın hedefi ülkemizde sendikal yapının yeniden düzenlenmesidir. Tüm tatlı sözlere karşın asıl hedef öncelikle mevcut sendikal yapının tasfiyesi ve sonrasında yeniden düzenlenmesidir. Bunun öncelikli hedefi işçileri örgütlemek için çaba gösteren, dinamik, sınıftan yana ve muhalif sendikaları ortadan kaldırmaktır. Sonraki hedef ise sistem içi iktidar mücadelesinin bir parçası olarak AKP’ye yandaş olmayan sendikaların hallidir. Ardından da kendine uygun, yandaş, işbirlikçilikte bugüne kadar görülmemiş bir düzeye hayat verecek bir sendikacılığın ortaya çıkarılması ve işçi sınıfı mücadelesinin güdükleştirilmesidir.

Kanun tasarısındaki en ciddi yön işkolu barajları ile ilgilidir. Bu kapsamda onlarca sendikanın uzun yıllardır sahip olduğu toplu sözleşme hakkı gasp edilmekte, sendikalar yetkisiz kılınarak statüsü düşürülmektedir. Mevcut % 10 barajına karşın sendikaların neredeyse tamamının % 10 barajının altında olması sebebiyle işkolu istatistikleri 2009’dan bu yana açıklanmamakta ve sendikalar bu sayede toplu sözleşme yapabilmekteydi.

Yeni yasa tasarısı ile bu baraj ilk yıl için % 1’e, ikinci yıl için % 2’ye ve sonrasında % 3’e çekilmektedir. Lakin aynı zamanda işkolları birleştirildiği için işçi sayısı yükselmekte ve yasalaşması halinde barajı aşan sendika sayısı bir elin parmaklarını geçmemektedir.

Örneğin deri işkolunda kayıtlı olan 100 bine yakın işçi ile tekstilde kayıtlı olan yaklaşık 750 bin işçi birleşerek 850 bin işçi üzerinden % 1 arandığında, bu yıl için, 8.500 üyeye, ikinci sene 17 bin üyeye, üçüncü sene ise 22.500 üyeye sahip olmak gerekmektedir ve bu haliyle tekstil, deri sektöründe toplam 4 sendikanın 3’ü barajın altında kalmakta, birinin ise durumu kritiktir.

Ticaret, büro işkolunda birleşmelerle toplam işçi sayısı 2.5 milyondur, yüzde 1’i 25 bin ile iki sendika kalmaktadır, seneye ise 50 bin ile hiçbir yetkili sendika kalmayacaktır.

Karayolu, deniz, demiryolu ve havayolu işkolları birleştirilerek toplamda yaklaşık 800 bin işçinin % 1’i 8 bin üye ile ilk yıl, 16 bin ile ikinci yıl, 24 bin ile üçüncü yıl yetki alınacaktır ve 3. sene sonunda yetkili sendika kalmayacaktır.

Şayet talep ettiğimiz üzere yetkili sendikalara 2 yıl, 3 yıl veya 5 yıl süre verilmesi kabul edilse dahi sorun tam anlamıyla çözülmemektedir. Komisyonun kabul ettiği son taslakta Ekonomik ve Sosyal Konseyi üyesi konfederasyonların üyeleri için Bakanlar Kurulu beş yıl için işkolu barajını % 3 ile binde 5 arasında belirleyebilir demektedir.

Eğer bu haliyle kabul edilirse ve bakanlar kurulu binde 5 dese dahi bu rakam tekstil-deride yaklaşık 4 bindir ve Deri-İş bunun altındadır. Birkaç ay içinde 2 bin üye yapması zordur. İkincisi bakanlar kurulunun binde 5 belirleyeceği de meçhuldür ve büyük ihtimalle daha yüksek belirleyeceklerdir.

Öz İplik İş’in üye sayısı belirleyici olacaktır. Benzeri bir durum TÜMTİS için de geçerlidir. TÜMTİS binde 5’i aşar ama bakanlar kuruluna bu keyfiyet verildiği için TÜMTİS’in bir oranı belirlemeleri kuvvetle muhtemeldir. Bunu bir şekilde sağlamak mümkün olsa da sürekli bir tehdit olarak 5 yıl süresince bununla uğraşılacaktır.

Şayet yetkili sendikalar için hiçbir baraj olmadan süre verilirse -ki bu küçük ihtimaldir-, bu durumda barajın % 3 olması halinde tekstil-deride ve aynı şekilde ulaştırmada 24 bin işçi gerekmektedir. Deri-İş’in 22 bin kişi, TÜMTİS’in, 15-16 bin kişi, Hava İş’in 7 bin kişi bulması halen oldukça güçtür.

Noter parası oldukça yüksek tutacaktır ancak bu kaldırılsa dahi Deri-İş için süre 5 yıl olursa yılda yaklaşık 5 bin işçiyi bünyesine katması anlamına gelmektedir. TÜMTİS’in ise DHL’in üstüne bir kargo firmasını daha eklemesi, Hava İş’in de yeni işyerleri örgütlemesi gerekmektedir.

Şayet 5 yıl süre verilir ve baraj % 1 olursa -ki esas amaç % 3’tür- 5 yıl içinde Deri-İş’in yılda bin üyeyi saflarına katması ihtimal dahilindedir. Bu diğer iki sendika için de geçerlidir. Ancak hükümetin ve konfederasyonların niyetleri -sınıf mücadelesinin şaşmaz yasaları uyarınca- bu zorlu ama ihtimal dahilindeki hedefi kabul edecekleri olasılığını ortadan kaldırmaktadır. Gerçekçi olmak devrimci olmaktır. Terside doğrudur.

Bu tasfiyeyi devlet klasik demagojik söylemlerle, işkolu barajını indirdik diyerek ve aynı zamanda işçi sayısını sektörleri bileştirme marifetiyle arttırarak gerçekleştirmektedir.

Sendikaların bu kısa süre içinde üyelik için atılım yapma niyetine sahip olmaması içinse yasada kalkması gereken noter yoluyla üyelik bir yıl daha yürürlükte kalmaktadır. Kısacası en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş tam bir tasfiye saldırısı söz konusudur.

Bu sayede örneğin barajı açmak için 5 bin işçiye ihtiyacı olan bir sendikanın salt noter masrafı 200 bin TL’dir. Örgütlenme faaliyetinin çok çeşitli harcamaları vardır ve sendikaların bu masrafın altından kalkması maddi açıdan da mümkün değildir. Düşünün ki büro işkolunda birçok sendika için 2. yıla kadar 20 bini aşkın üye yapmak gerekecektir.

Tekstil-deri işkolunda Deri-İş ilk yıl 5 bin üye yapmayı maddi-manevi başarsa da ikinci yıl buna 8 bin resmi üyeyi daha eklemek gerekecektir ki bunu başarmak maddi kaynaklar göz önüne alındığında imkansızdır.

Dahası sendikal örgütlenmeye katılan işçiler açısından -mahkeme süreci uzun sürse de- sendikal tazminat alma hakkı da yeni yasayla ortadan kalkmaktadır. Dahası yasayla 30 işçiden az işçinin çalıştığı işyerlerinde işe iade davası açılamamaktadır. Ülkemizde işletmelerin büyük çoğunluğu 30 işçiden az çalışan küçük işletmelerdir. 30 işçiden fazla çalışanlar açısından ise firmayı küçük şirketlere bölmek oldukça kolaydır. Bu sayede sendikal sebeple işten atılan işçinin savunacağı yasal imkan da kalmamaktadır.

Net şekilde görülmektedir ki sistem sendikal hareketi önce tamamen yok etmek, ardındansa kendine uygun şekilde yeniden kurma derdindedir. Ne yazık ki bu geniş perspektiften bakamayan sendikaların çoğunluğu salt koltuklarını bir süre daha korumak için meclisten, hükümetten, bu yasa tasarısının altına imza atarak açıkça ihanet eden Türk-İş’ten medet ummakta, ufak düzenlemeler talep etmektedir.

Bu bürokratik yaklaşımın geleceği yoktur. Sınıfa hiçbir katkısı yoktur.

İşçilerin tepki ve öfkelerini yoğunlaştığı bu dönemde tasfiyenin kapsamını anlamak ve fiili-meşru mücadeleyi esas alan, iktidardan medet ummayan, yüzünü tamamen sınıfa dönen, demokratik bir sendikal hareketi yeniden oluşturmak için mevcut tasfiye girişimini boşa çıkartacak yeni bir birlik ve kopuş için olgunlaşan şartları doğru değerlendirmek gereklidir.

Bugün % 1’in kabul edilmesi halinde DİSK ve Türk-İş içinde çok sayıda sendika yetkisini kaybedecektir. Ancak seneye % 2’ye geçildiğinde ise neredeyse tüm sendikalar yetkisini yitirecektir. % 3 ile de bazı işkollarında sadece bir sendika kalacak, birçok işkolu ise yetkili sendikaya sahip olamayacak.

Bunun bir yönü % 3’ü geçtiği için sektöründe tek kalan sendikalara işçilerin mecbur kalmasıyken, diğer yönü ise boş olan sektörlerde hükümet ve işveren marifetiyle Hak İş’e bağlı sendikaların yerleştirilmesi, güçlenmesidir.

 

Yukarıda bahsini ettiğimiz tüm olasılıklar bağımsız sendikalar için oldukça zorken ve çok büyük enerji ve kadro gerektirirken yandaş sendikalar için oldukça basit ve hızlı şekilde çözülebilir sorunlardır. Buna barajı aşmak için büyük çaba harcayan sendikaların karşısına her örgütledikleri işyerinde karşılarına çıkacak ve emeklerin altını oyacak bir yandaş sendika gerçekliği de eklenmelidir.

Bugün % 1’i geçtiği için beklentide olan veya ses çıkarmayan sendikaların bir veya iki yıl içinde % 2 veya 3’ü geçemeyecekleri gerçeğini bilmemeleri mümkün değildir. Ancak halen bürokratik, koltuk-merkezli sendikacılık ağır basmaktadır. Çok öne çıkmazlarsa belki 1-2 yıl içinde değişiklikler olabileceğini ummak veya hükümetle-Türk-İş’le iyi ilişkilerle bir ara formül bulabileceğini düşünmeleri buna sebep olabilir.

Böyle düşünenler büyük resmi görmeyen, TC’nin genel hedeflerini, krizin gerçekliğini, savaş tehditlerini anlamayan bir yaklaşımdır. Bu pratik tutum birkaç yıl daha koltuğu korumaktan başka bir işe de yaramayacaktır. Veya daha da kötüsü, mevcut gidişatı iyice anladıktan sonra tamamen devletin istediği bir kulvara kayan, lafta dahi eleştiri ileri sürmeyen bir teslimiyet de mevcut yapı içinde hızlıca gelişebilir.

Genel tablo içinde sendikal harekete yönelik tasfiye saldırısını daha iyi anlamak için bazı konulara vurgu yapmakta fayda vardır. Birincisi; AKP’nin temsil ettiği iktidar kesiminin sistem içi iktidar mücadelesinde ulusalcı-kemalist kesim karşısında edindiği mevzileri unutmamak gerekmektedir.

Orduyu, yargıyı, medyayı, bürokrasinin önemli bir bölümünü yeniden dizayn edip istediği düzeni kurmayı başaran AKP’nin emperyalizmden de tam destek aldığı açıktır. Bu iktidarı şu an tehdit eden bir güç de yoktur, en gözle görünür temenni AKP’de vücut bulan koalisyonun çatırdamasıdır.

Buna bel bağlayarak siyaset yapmak da doğru olamaz. Orduyu, yargıyı, medyayı “değiştiren” AKP’nin, sendikal hareketi kendi temsilcisi olduğu kliğin çıkarları doğrultusunda düzenleyecektir. Ancak hangi klik olursa olsun sendikacı hareket tasfiye edilip yeniden üretilerek devlete bağlanacaktır. “Değişmeyen” tek şey budur. Bu tasfiyeden yeni bir çıkış yaratmak olasılığı vardır…

İkinci özellik, emperyalistler arası çatışmaların merkezi olan Ortadoğu’da ABD, AB ve NATO’nun Türkiye’ye yüklediği misyondur. Bu temelde Ortadoğu ile bağını sürdüren güçlü bir yönetime ve gerektiğinde savaşı göze alacak düzeyde taşeronlaşan bir hükümete ihtiyaç vardır. Bu temelde giderek derinleşen ekonomik krizi (son süreçte yaşanan zam furyası bununla ilintilidir), 2013 ve 2014 için çizilen ekonomik felaket senaryolarını ve ekonomik krizlerin yarattığı politik kriz ve savaş tehlikelerini de düşünmek gereklidir.

Üçüncüsü, kriz ve siyasi gerçeklik göz önüne alındığında ve dünya genelinde liberal politikaların ve işçi haklarının gaspının giderek yoğunlaştığı, -bu kapsamda en rahat yaşayan Batı Avrupa işçi sınıfının dahi haklarını koruyamadığı- bir dönemde ülkemizde sermaye kesimlerinin pervasızlığı ve hedefleri unutulmamalıdır.

Ulusal istihdam stratejisi buna en temel örnektir. Kıdem tazminatının kaldırılıp kaldırılmaması bir yana buna hiç gerek duymadan da hedeflerine ulaşmaları mümkündür. Nasıl mevcut sendikalar yasasına Türk İş imza attıysa yakın tarihte AKP himayesinde kurulan sözde taşeron işçi dernekleri federasyonunun onay verdiği bir çalışmayla Bakan F. Çelik taşerona düzenleme getireceklerini belirtmekte ve bu doğrultuda esas işte taşeronun çalışmasını gündemleştirmektedir.

Bununla beraber kiralık işçi-özel istihdam bürolarının kurulmasıyla beraber zaten kıdem tazminatı fiilen kalkacaktır. Bunların yasalaşması halinde yukarıda bahsettiğimiz işkolu barajı kapsamında yeterli üyeye ulaşmak için atağa kalkmanın da pek anlamı kalmayacaktır, çünkü işyeri barajı var olduğu müddetçe taşeron ve kiralık işçilik üzerinden aynı işyerinde çalışan işçilerin çok farklı firmalara kayıtlı olması nedeniyle çoğunluk almak da mümkün olmayacaktır.

Kısaca genel tabloya göz attıktan sonra mevcut yasayla şekillendirilmek istenen sendikal harekete yönelik neler yapmamız gerektiğine gelmek gerekirse, bu tablo içinde bürokratik, koltuk merkezli sendikacılığın hiçbir koşulda çözüm olamayacağı anlaşılmaktadır.

Artık saflar keskinleşmiştir, idare etmek, alttan almak işe yaramayacaktır. Sermaye de, hükümet de tam teslimiyeti dayatmakta, çalışma yaşamına tamamen köleci şartları dayatmadan önce sendikalara şekil vermektedir.

Bununla beraber unutmamak gereken bir diğer konu da çalışma şartlarının kötülüğü ve aşırı sömürü sebebiyle işçilerde öfkenin biriktiği ve sendikal mücadeleye olan ilgi ve arayışın arttığı, sendikasız işçi eylemlerinin daha sık görülmeye başlanmasıdır. Sistemin önlemi esas olarak buna yöneliktir ve bu öfkenin çıkış yapacak kanal bulmasına engel olmaktır.

Bu temelde devrimci demokratik, sınıf yanlısı güçlere düşen görev mevcut kaos ve saldırıyı yeni, militan, dinamik, demokratik bir sendikal hareket oluşturmak için değerlendirmektir. En geniş demokratik kesim ve süreçten rahatsız olanlarla beraber yeni bir tartışma ve hareketliliğin önünü açmaktır. Sistemin saldırılarına yönelik net bir analiz ve sınıfın fiili mücadelesine güven bu anlamda şarttır.

Bunun için örgütlenmenin önündeki engellere karşı fiili, meşru mücadeleyi esas almak gereklidir. Buna somut örnekler de vardır. Deri-iş, TÜMTİS için TİS imzaladığı yerler sınırlıdır ancak birçok işyerinde yasal engelleri aşarak protokollerle çözüm bulunmaktadır. Yetkisi olmadığı halde Dev Sağlık İş’in pratiği de önemli bir örnektir. Bu örnekleri geliştirmek gereklidir.

Yeni dönemi karşılamak için birliği güçlendirmek oldukça önemlidir. İşkollarının birleşmesi bizlere de önemli olanaklar sunmaktadır. Muhalif, ilerici sendikalara daha geniş bir alanda çalışma imkanı sunmaktadır. Sınıftan yana olan herkes açıktır ki çok sayıda küçük sendikanın yerine güçlü sendikaların olmasını isterler. Dolayısıyla sendikaların bu vesileyle birleşmelerinin önünün açılması da önemlidir.

Ancak şu farkı belirtmek gereklidir. Bahsettiğimiz, sistemin bize dayattığı tasfiye amaçlı bir birliktelik değildir. Türk-İş yönetiminin Deri-iş’e “Teksif’le birleşirsiniz diye düşündük” demesinde olduğu üzere sistem de işkollarını birleştirerek muhalif, küçük sendikaları büyük ve bürokratik sendikalarla birleşmeye zorlamaktadır. Ancak bu birleşme tasfiye amaçlı bir birleşme olduğu için kabul edilemezdir.

Biz ise buna alternatif bir birlikten bahsetmeliyiz. Bu süreci boşa çıkarmak güçleri bölerek mümkün olamaz, parçalı durarak da mümkün değildir. Bizler de birliği savunmalıyız, yasanın olanağından yararlanmalıyız ama nasıl bir birliği nasıl bir sendikal hareket istediğimizle beraber tartışmalıyız. Demokratik, fiili mücadeleyi esas alan bir sendikal hareketi oluşturmak için değerlendirmeliyiz.

Bugün muhalif olan, mücadele eden ve söz konusu saldırıdan bugün veya seneye yetkisini kaybederek etkilenecek olan sendikaları saymak gerekirse ne anlatmak istediğimiz daha iyi anlaşılır. Yasayla kapısına kilit vuracak sendikalara neredeyse bir bütün DİSK girmektedir. DİSK’in neredeyse tüm sendikaları kirlenmiştir; imaj ve şekil ile içeriği birbirinden çok farklıdır. Ancak Dev Sağlık İş, Birleşik Metal İş, Sosyal İş gibi duyarlı, ortalamanın üstünde sendikalar vardır. Genel İş’te özellikle Kürt illerindeki örgütlenmeler oldukça önemlidir. Tekstil, Nakliyat İş gibi örgütlenmeye çalışan sendikaları vardır. Önemli bir kitle DİSK’le beraber hareket etmektedir.

Yasadan en çok etkilenen bir diğer kesim ise SGBP’dir. DİSK’teki kirlenmeden SGBP muaf mıdır? SGBP’de halen Kürt meselesine dair şovenist tutumu savunanlar, kendi içinde demokrasiye izin vermeyenler yok mudur? Vardır. Ancak bu birlik AKP’ye karşı duran ve neredeyse DİSK kadar kitlesi olan bir birliktir. Burada Deri İş, TÜMTİS, Hava İş ayrı şekilde ele alınmalıdır. Tek Gıda İş farklı bir konumdan da olsa süreci görece olumlu okumaktadır. Petrol İş, Kristal İş sallantılıdır. Basın İş, TGS’nin pek hali yoktur. Belediye İş’i saymaya dahi gerek yoktur.

Bu gerçeklik içinde özellikle Deri İş, TÜMTİS, Hava İş, Dev Sağlık İş, Enerji Sen, Birleşik Metal İş gibi daha ileri duruş sergileyen sendikaların daha aktif bir tutum almaları ve sürece yön vermeleri önemlidir. Bu tartışmada yeni sürece cevap olacak, altyapısı iyi şekilde hazırlanmış, fiili mücadeleyi esasa alacak bağımsız bir sendika veya DİSK’in yeniden düzenlenmesi gibi farklı öneriler de tartışılmalıdır. Şayet etkin bir duruşla yasa tasarısının ertelenmesi başarılabilirse, Türk İş yönetimi içinde açığa çıkan çatlaktan yararlanarak Türk İş yönetimini hedef alan ve AKP’nin etki alanında çıkmış bir yönetim için mücadele etmek de hedeflenebilir.  Olasılıklar çeşitlidir. Yeni bir yol her daim imkan dahilindedir.

Daha ileri sendikalarda dahi ciddi kirlenmelerin olduğu açıkken sürece muhalif en geniş kesimi sürecin tahlili ve demokratik bir hareketin oluşumu çerçevesinde sürece katmakta fayda olacaktır. Bahsini ettiğimiz birleşmelerin ise işkolu çerçevesinde desteklenmesi ve altyapısının oluşturulması geliştirilmelidir. Deri-tekstil ve ulaştırma işkollarında birleşmeler sistemin istediği tasfiye amaçlı değil, daha geniş işçi kitlelerinin örgütlenmesi temelinde gündemleştirilmelidir.

Birlik Mücadele Zafer!

Devrimci Demokratik Sendikal Birlik (DDSB)

Ekim 2012

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu