GüncelMakaleler

Son model “yerli ve milli” hastalığımız: Şarbon

Türkiye’de her birkaç yılda bir burjuva medya tarafından köpürtülen, karantina bölgeleri oluşturulan ve programlarca anlatılan birkaç hastalık olagelmiştir. Geçmiş deneyimlerimizden bazılarını biliyoruz aslında. Kuş Gribi ve Deli Dana bunlardan ikisi idi. Fakat son zamanlarda literatürümüze yepyeni bir hastalık daha eklenmiş oldu: Şarbon.

Türkiye’de her birkaç yılda bir burjuva medya tarafından köpürtülen, karantina bölgeleri oluşturulan ve programlarca anlatılan birkaç hastalık olagelmiştir. Geçmiş deneyimlerimizden bazılarını biliyoruz aslında. Kuş Gribi ve Deli Dana bunlardan ikisi idi. Fakat son zamanlarda literatürümüze yepyeni bir hastalık daha eklenmiş oldu: Şarbon.

Şarbon hastalığının etiyolojisine baktığımızda aslen bir bakterinin yol açtığı bir hastalık olduğunu görüyoruz. Sığır, keçi, koyun gibi ot yiyen hayvanlarda görülür. Aslında insandan insana bulaşma riski olmayan bir hastalık olan şarbonun, insanlarda görülmesinin ilk ve en büyük kaynağını şarbon hastalığına sahip hayvanlar oluşturur. Şarbon hastalığına sahip hayvanların etini tüketen, kanına temas eden kişilerde hastalığa yakalanma riski vardır. Hayvandan insana 3 tip bulaşma yolu vardır; Deri, akciğer ve sindirim sistemi. En ölümcül olanı akciğer şarbonudur. Hava yoluyla alınan bu tip bulaşmada, insanlarda ilk olarak soğuk algınlığına benzer etkiler görülür, erken tedavi edilememesi durumunda hasta yüksek ateşte şok geçirir. Deri yoluyla bulaşan şarbon ise deri üzerinde büyük ve derin yaralar şeklinde kendini gösterir. Çoban çıbanı da denilen bu tipinde riski yüksektir.

Bu hastalık ilk olarak geçtiğimiz ay Brezilya ve İrlanda’dan ithal edilen büyükbaş hayvanlarda görüldü. Ankara-Gölbaşı’na getirilen hayvanlardan yaklaşık 7 bininden 3 binine temas edenlerde şarbon belirtileri görülmeye başlandı. Hayvanların getirildiği tesis, 27 Ağustos tarihinde karantinaya alındı. Et ve Süt Genel Müdürlüğü’nce yapılan açıklamada kesilen hayvanlardan alınan numunelerin veterinerler tarafından incelenmesi sonrası şarbon hastalığı ile karşılaşıldığı duyuruldu.

Bakanlar, bakanlık isimleri değişiyor, zihniyet yerinde sayıyor!

Et ve Süt Genel Müdürlüğü’nün açıklamasından sonra Eşref Fakıbaba yerine gelen yeni Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli herkesin içini rahatlatacak(!) açıklamayı yaptı. Pakdemirli, İzmir’de yapılan kontrollerde gerekli muayenelerin yapıldığını ve hiçbir sıkıntıyla karşılaşılmadığını fakat Gölbaşı’nda -nasıl olduysa- hayvanlarda şarbon görüldüğünü söyledi. Daha sonraki açıklamasında ise ülkede yaşanan her felaketin, salgın hastalığın vb. ardından yapılan o klasik açıklamalardan birini yaptı. Araştırmacı kimliğine sarılarak “Şunu özellikle belirtmem gerekirse, Şarbon hastalığı; Romanya, Fransa, İtalya, Rusya ve Macaristan gibi ülkelerde görülmüştür. Türkiye’de 2018 yılı içerisinde 79 noktada Şarbon Hastalığı görülmüş, gerekli tedbirler alınarak, tüm hastalıklar söndürülmüştür. Gölbaşı ilçemizde de meydana gelen hastalıkta da her şey kontrol altına alınmıştır” dedi. Yani diyor ki sayın bakanımız bu felaketler sadece bizim başımıza gelmiyor, sadece biz bu hastalıktan ölmüyoruz!!!

Aslında ülkede yaşanan bu tarz felaket ve ihmal durumlarından sonra yapılan ilk absürt açıklama değil bu. Geçmişi biraz anımsayacak olursak bu tarz mizansenlere alışkın bir halkız. Pakdemirli bu konuda yalnız değil. Bundan önce Çernobil Felaketi’nden sonra çay içerek gönlümüzü ferahlatan eski Bakan Cahit Aral gibi, sağlıksız denilen suyu gözünü kırpmadan içen Melih Gökçek gibi, Soma Katliamı’ndan sonra neredeyse bütün maden cinayetlerini sıralayan R.T Erdoğan gibi adını ülke tarihine altın harflerle yazdıracak.

Yerli ve Milli mi? İthal mi?

Şarbon vakalarının görülmesinden sonra tartışılan bir konu da, şarbonlu çıkan hayvanların ithal olup olmadığıydı.

Hastalık vakaları görülmeye başlandığı anda, şarbon hastalığı taşıyan hayvanların ithal edilen büyükbaşlardan kaynaklandığı tartışmaları alevlendi. Özellikle hayvan taşımacılığında kullanılan Panama bandıralı Rahmeh adlı geminin üzerine yoğunlaştı. Gemi 20 Ağustos tarihinde getirdiği hayvanları tamamen ülkeye soktu. İthal edilen hayvanları getiren gemi üzerindeki iddialar yoğun bir şekilde bu gemiyle getirilen hayvanların şarbonlu olduğu üzerineydi. Tarım bakanı ise konuyla ilgili şarbon hastalığına sahip hayvanların ithal hayvanlarda olmadığını iddia etti. Peki gerçekten öyle mi? Tabii ki hayır.

Hastalığın bu kadar ünlenmesi aslında tam da bu döneme denk geldi. Kurban Bayramı dönemindeki hayvan alım-satım hareketliliğinden önce ülkeye getirilen ithal hayvanlar piyasaya sürüldü. Yerli hayvan yetiştiriciliğini yıllardır bitirme noktasına getiren AKP politikaları, ithal alınan hayvanları da düzgün bir denetime tabii tutmayınca şarbon vakaları bir anda duyulmaya başlandı.

Konu hakkında konuşan uzmanlardan İstanbul Veteriner Hekimler Odası Başkanı Prof. Dr. Murat Arslan2014 yılında ülkemize 101 şarbon vakası görüldü. Bütün Avrupa Birliği ülkelerinde bu sayı 23 olarak karşımıza çıkmıştı. Özellikle Kurban Bayramı’nda olan hayvan hareketliliği bu vakaların artmasına neden oldu. Biz bayramdan önce yaptığımız basın açıklamasında da buna dikkat çekmiş ve şarbonu risk olarak belirtmiştik. Buna karşın önlemler yeterli olmadı, giderek kötüye gidiyor” diyerek aslında Türkiye’de ne kadar şansa yaşadığımızın da bir özetini geçti. Yerli besiciliğin bitirildiği, ithal alınanların ise denetime tabi tutulmadan piyasaya sürüldüğü bir ülkede yaşıyoruz.  Bu arada hatırlatmakta fayda var, her fırsatta “yerli ve milli” klişesinin arkasına saklanan AKP ve onun eşraflarından eski bakan Fakıbaba konuyla ilgili “Olayın büyütülmesinde, et fiyatlarını artırmak isteyen fırsatçı lobiler de var”  diyor ve ekliyor; “Benim için insan sağlığı, her şeyden önemlidir”. İşte AKP’nin  bir önceki bakanının konuya olan yaklaşımı bu şekilde. Her zamanki gibi işin içinde bir “lobi” olduğunu savunuyor. Kendi bakanlığı döneminde bu tarz olayların yaşanmadığını iddia eden Fakıbaba, döneminde alınan hayvanların uluslararası standartlara uygun olduğu savunuyor. Aslında Fakıbaba kendi dönemiyle ilgili birkaç önemli detayı atlıyor. 2017 yılının Eylül ayında verdiği bir röportajda birkaç iddiası vardı. Bunlardan en önemlisi kendi deyimi ile “Yerli et üretimini arttıracağız, ithalata son vereceğiz” iddiası. Peki üzerinden 1 yıl dahi geçmeyen bu iddianın sonucu ne oldu? İthal edilen hayvanlardan şarbon hastalığına yakalandık. O zaman kurtuluş için çözüm ne?

Aslında çözüm basit. Çözüm yerli üretimden ve iyi bir denetimden geçiyor. Ama artık böyle bir şey pek mümkün gözükmüyor. Yerli üretimin ve besiciliğin bitirildiği, denetim mekanizmalarının başına gelen kişilerin liyakattan uzak, “birilerinin” tanıdığıyla gelmiş olduğu bir ülkede deli dana ve kuş gribiyle başlayan ve şarbon ile devam eden serüvenin önümüzdeki süreçlerde hangi kitlesel hastalığa evrileceği ise tam bir muamma. (Bir ÖG okuru)

 

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu