GüncelManşet

Sonsuz baharı getirmeye gidenlere…

Hakan, Cengiz ve Özgüç anısına…

Yaşadığına dair bin yıllar sonraya izler bırakmak insan türüne özgü bir yetenektir. Bizler bu yeteneğin bilinçli özneleri olabildiğimiz oranda düşlerimizin dünyasına izler bırakabiliyoruz.

Çehresini ve çevresini değiştirmek için düşleri peşinde koşarken üç kızıl katre olup yaşamlarına can veren üç komünar kır çiçeğine, ardıllarına yürüyecek bir iz bırakan tüm yıldızlaşanlara bin selam…

Üç kır çiçeğimiz mevsimin hazan rengine aldırmadan

Erkenden cemre olup

Havaya, suya, toprağa düştüler

Hasadımız sonsuz ilkbahar olacak!

Mercan Şahverdi’de 21 Ekim 2015 gecesi kızıl direniş geleneğine yeni bir halka ekleyerek yıldızlaşan Hakan Çakır, Cengiz İçli ve Özgüç Yalçın yoldaşları ölümsüzleşmelerinin birinci yıl dönümü vesilesiyle saygıyla anıyoruz.

İzimizde yürüyecek yoldaşlara

Karanlığın zifir demlerinde aydınlığın ebesi olma kararlılığından vazgeçmeyen, zifir karanlık geceye saçılan kıvılcımlar gibiydiniz. Düşlerimizi gerçek kılmak için kararlı adımlarla ilerlerken, Munzur dağı eteklerinde, rehberimiz kutup yıldızı Munzur semalarından gülümseyerek selamladı sizleri.

Kanınızda parlayan kızıl yakamozlar dalgalandı, seher yeli ile son nefesinizi verirken düşlerimizin ala rengi içinden el salladınız tüm ardıllarınıza, veda değildi aslında bu. Ölümsüzleşirken yeni bir mücadele sayfası ile yeni bir başlangıçtı sevdalı kalplerimizde. Komünar dünyaya hasretle yanan yüreklerinizin en nadide köşelerindeki öncellerimizin yanında sonsuz baharı getirmeye gidiyordunuz. Bilinçlerimize nitelik değiştirdi belki varlığımız ama bitmedi kavgamız. Siz yeni yaşamlara öz suyu, yeni ve genç kır çiçeklerine rehber olacak heceler oldunuz. Çehrenizi ve çevrinizi değiştirmeye çalışırken hatıralarımızda yoldaşınız olarak yanı başınızda yer almaya devam edeceğiz.

Yüreklerimizde yankılanırdı zaman tünelinden seslenen bilgenin ihtiyar sesi; “Kendinizi ve düşmanınızı iyi tanıyın! Günle tanıştırın ussunuzu! Düş gücünüzle harlayın sevda ateşinizi! Ne seher yelinde savrulan kelebek ömürleriniz ne de komünar dünyaya hasretiniz boşuna değil!

Evet! Gayet iyi biliyordunuz, yolculuğunuz boyunca ödenen hiçbir bedel boşuna değildi. Akıtılan her katre kan, ödenen her katre bedel, devrim mücadelesi için tohumu ve maya olacaktı, bugün, yarın ve tüm zamanlarda…

Yüreğimize sevda çiçeğinin tohumu düştüğü günden beri uçsuz bucaksız maviliklerden, küçük dünyaların pencereleri yerine düşlerinizin ufkundan bakmaya çalıştınız. Her daim, ille de kavgamıza, ille de sevdamıza sınıf penceresinden bakmak çabanızın merkezi oldu. Böylelikle sınıflar tarihi ve tarihimizden damıtılmış bilinçle her daim buz kıran olabilmek, yeni patikalar çiğneyebilmek ve ömrünüzün en güzel yıllarını karanfillerce yaşayabilmek ilk ve tek muradınız oldu.

Düşe kalka öğrenmiştik bizler de düş yolculuğumuzda her yolcuyum diyenin yolcu olmadığını. Geçici yol arkadaşlarının tökezleyip geri düşmeleri de şaşırtmadı sizi. En zor zamanlarda ileri doğru atabildiğiniz küçük adımlarla daha iyi kavradınız yolculuğumuzun büyüklüğü ve güzelliklerini…

Esir düşerken bedenleriniz, aklınız ve yüreğiniz her Partizan gibi daima firari sevdalıydı. Tecritteyken bedenleriniz, ruhunuz özgürlük dağlarında tutkuyla atıyordu. Daha fazla özgürleşebilmek için okuma yazmayı devrimci eylem bellediniz. Bilinçli emeğinizle bilendi kininiz, öfkeniz. Daha bir aydınlandı hem sınıf hem de düşman bilinciniz.

Sevdalı yürekleriniz daima seher yelinden, çoban ateşlerinden düş ve kızıllık damıtıp devşiriyordu. Yıldızlaşırken bir daha göstermeye çalıştınız düşlerimizin kızıllığını. Kutup yıldızının gülümsemesine yanıt olabildiniz, ne büyük onur… Yıllarca yıl ıssız koyaklarda için için büyüyen rengarenk kır çiçekleri gidiydiniz. Sayılı son saatlere sığdırmaya çalıştığınız genç ömrünüzün direniş senfonisini. Birikmiş sınıf kininizi, inancınızın coşkusunu yükleyerek bir mermi olarak hedefe yollarken, “namluya sürülmüş halk mermisiyiz” dizelerinin aktörleri oldunuz.

Üç gece sefası gibi düştük kavganın yangınına

Hakan’ı olabildiysek yüreklerinizin

Özgüç verebildiysek direnişinize

Ceng-iz’i bırakabildiysek belleklerinize

Ne büyük onur, mutluluk bize…

Genç ve kısa ömürlerinizde deneyimleyerek öğrendiklerinizi yasaklı karanfil bahçesine eklemek istediniz. Başarabildiniz bunu, yaşamlarınızla gösterdiniz. Ne mutlu size, ne mutlu bize…

Artık ebedi istirahatgahınızdan yıldızlar diyarından bakıyorsunuz ardıllarınıza. Ve diyorsunuz ki:

Çözülecek bu buzdan bilmece

Sevdamızın sönmez ateşiyle

Bir mum gibi yansak da yıldızlaşsak da

Aydınlatacağız al şafaklarda hayatları

Düşlerimizin rengarengiyle donatacağız

Ezilenlerin yoksul dünyalarını

Bu yolda bir mum gibi yanmakta

Yıldızlaşmakta her daim kabulümüzdür

Düşleri için yaşayanlara yıldızlaşanlara

Bin selam…

(Hapishaneden bir yoldaşınız)

    

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu