GüncelManşet

İstanbul Kent Sempozyumu’nun 1. Günü tamamlandı

Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği tarafından düzenlenen 3. TMMOB İstanbul Kent Sempozyumu, Şişli Kent Kültür Merkezi’nde başladı. 3 gün sürecek olan sempozyumun ilk oturumu bugün gerçekleşti. kendi içinde 4 oturumdan oluşan 1. Oturumun, ilk oturumunda  İlk oturumda “Etkin, özerk, demokratik bir kent yönetimi” konusu tartışıldı. Bu bölüme akademisyenler İklim Markoç, Erdem Eryazıcıoğlu, Özgür Canan Selvi Taşdan ile İMECE Toplumun Şehircilik Hareketi’nden Hatice Kurşuncu konuşmacı olarak katıldı. Oturumda ilk olarak söz alan Hatice Kurşuncu genel olarak ifade bulan yerel yönetim tanımı kabul etmediklerini belirterek  yerel yönetimi “Yönetimin kişilerin yönetilmesindense, sosyal, ekonomik ve fiziksel/mekansal gereksinimlerin, yerel nitelikli kamu hizmetlerinin karşılanmasının yönetilmesi” olarak tanımladı.

Gezi İsyanı’nın sadece mekân organizasyonu değil yerel yönetimi merkezileşmesi ve merkeze bağlı artan öfkenin yerellerden başlayarak bir bir karar ve sistem karşıtı bir organizasyon olduğunu ifade etti. Dünya kent hareketlerinden örnekler veren Kurşuncu, İspanya’da halkın kredi borçlarını ödeyememesi üzerine başlayan ve büyüyen PAH hareketini anlattı. Öfkeliler ayaklanmasının ardından 160 PAH merkezi kurulduğunu anlatan Kurşuncu, “Hukuki olmayan ancak meşru olan ev ve banka işgalleri gibi eylemler yapıyorlar. Tahliyeleri durduruyorlar, evine ipotek gelen ailelerinin borçlarının silinmesini sağlıyorlar” dedi.

Yerel yönetimlerde üretim, paylaşım, yönetim, barınma gibi bir dizi alanlar üzerine araştırma yaptıklarını belirten Kurşuncu, Hindistan’ın Kerala eyaletideki yerel yönetim işletiminin nasıl şekillendiğini anlattı. Kurşuncu bu örneğinde Kerala’nın konumu, kaynakları ve sosyo-ekonomik standartları ile birlikte Sivil Toplum Kuruluşları (STK)’nın yapmış oldukları çalışmalar sonucunda mahalle sakinlerinin yaşamlarında meydana gelen değişimleri anlattı.  Komünist hareketi bölgesel örgütlenmede yerel yönetimleri nasıl kullandığı bu bildirimde anlatıldı.

Bildiriden çıkarılan temel sonuç ise örgütlenme ve yönetişimin, kalkınma için zorunlu olarak kabul edilen birçok noktanın (örneğin, ekonomik kaynak) önünde yer almasıdır. Kerala örneği, yerelde organize olmanın sorunları aşmada ne tür olanaklar yaratabileceğini göstermesi açısından önemli bir yerde duruyor.  Kuruşuncu Kerala eyaletindeki örneklendirmeyi şu şekilde yaptı.  “Kerala Eyaleti, katılımcı planlamanın önemli bir örneğidir. 1215 köy/yerel yönetimin katılımıyla toplanan konseylerle yoksulluğun azaltılmasından hayvancılığa, kadın ve çocuk sağlığından su kaynaklarını idaresine kadar 12 başlıkla komiteler kuruluyor. Bu başlıkar altında ise bölge halkı örgütleniyor. İspanya’daki Cordoba Su Yönetimi örneğini de anlatan Kurşuncu, “350 bin nüfuslu Cordoba kentinde 1969’dan beri kamu yönetimiyle nitelikli suyu çok ucuza çalışanlarına adil bir ücret ve iş güvencesi vererek ve ekosistemi tamir ederek sağlıyor” dedi.

Kurşuncu, son olarak Arjantin’den Kiracılar ve İşgalciler Hareketi’ni (MOİ) anlattı. Kurşuncu’nun ardından “Küreselleşme ve merkezileşme sürecinde kentsel mekan ile ilgili karar almada toplumsal katılımın sağlanmasına yönelik yeni arayışlar” başlığı altında akademisyenler İklim Markoç ve Erdem Eryazıcıoğlu sunum yaptı. Markoç, Gezi eylemlerinin halkın yönetime katılma arayışının bir ifadesi olduğunu ifade ederken, Eryazıcıoğlu, küreselleşmenin ihtiyaç duyduğu yeni mekanları yarattığına dikkat çekti, kentsel mekanın değiştirilmesi sürecinin temel insan hakkı olan kentli haklarını da ortadan kaldırdığını belirtti. Merkezileşmenin yerel bölgelerde siyasi gücünü pekiştirmenin en önemli ayağı olan hegomanyanın siyasal ve işlevsel olarak da Eryazıcıoğlu, “Siyasi iktidar kentsel mekanlarda tek karar verici durumunda. Bu da küresel sermayenin beklentilerine uygun olarak kentlerde kamusal alanların kaybedilmesi sonucunu doğuruyor. Kentliler açısından da katılamama sorunu ortaya çıkıyor. Katılım ve denetim mekanizmaları işlevsizleştiriliyor. Bu da çatışmanın temel konusunu oluşturuyor. Gezi direnişi, tıkanan toplumsal katılım ve denetim mekanizmalarının önünü açmaya dönük bir eylemdi. Toplumsal katılım girişimiydi. Üretken, tıkanmış olan mekanizmaları aşan, değişim yaratan bir mekanizma. Toplumsal denetim mekanizmasını aktif hale getirme girişimiydi. Alternatif karar alma mekanizması arayışıydı. Kentlilik bilincinin gelişmesiydi ve kentsel mekana yönelik farkındalık oluşmasıydı” dedi.  Panel’de son olarak  Kadıköy belediyesi yerel yönetim örnekleri verildi ve günün birinci oturumu tamamlandı.

TMMOB 102. Oturum

Teknik aksaklıklar nedeniyle 1. Oturumda sunumunu gerçekleştiremeyen Prof Dr. Fuat ErcanGezi Deneyimi Sonrası Bıkkın İnsanın Kent hakkı olur mu?” başlıklı sunumunu 2. Oturumda gerçekleştirdi.  Oldukça renkli sunumuyla ilgi toplayan Ercan, anlat İstanbul filminden ve Gezi İsyanı’ndan çeşitli slayt kesitlerle katılımcılara Gezi isyanını yaşatarak anlattı. Sunumunda Bezgin insan kişiliğine değinen Ercan Kent kavramı içinde maddi üretim ilişkilerine ve bu üretim ilişkilerin insanlar üzerindeki sosyal, siyasal bağlamdaki çelişik duygularına değindi. Kentli insanın sistem tarafından üretildiğini belirten Ercan Bezginliğin sistem tarafından üretildiğini belirtti.

Kent kavramının üretim ilişkilerinden bağımsız ele alınmaması gerektiğini ifade eden Ercan, kentlerin tanımlarının ve bezgin insan profillerinin incelenmesinde üç başlığı işaret etti. Bunlardan ilki ve en önemlisi olarak üretim ilişkilerini işaret eden eden Ercan, sonrasında iktidar ve sosyal kategorileri incelenmesi gerektiğini belirtti. Kentlerdeki üretim ilişkilerinin kapitalizmin niteliğine paralel incelenmesi gerektiğini vurgulayan Ercan kentlerde devletin pekişmesinde yerel yönetimlerin devredışı bırakılması ve iktidarlaşma sorunundan bahsetti.  Bu iki ana bağlıkta kapitalist üretim ilişkilerinin ve devletin merkezileşmesinden bahseden Ercan üçüncü ana başlıkta ise tarihsel değerlerden beslenme ve din, ahlak, erk gibi tarihsel dokulardan beslenerek bekasını toplumda tesisi ettiğini ifade etti.

Ercan’ın ardından Doç. Dr. Zeynep GünayNeoliberal Kentleşme ve korunmanın sürdürülemezliği” konulu sunumunu gerçekleştirdi. Kentleşme ile birlikte bir tüketim toplumu yaratıldığını belirten Günay,  neo-liberal kent politikalarının sürdürülebilir olmadığını ve toplumun bu gidişatla birlikte giderek derin bir kiriz altında olduğunu belirtti. Azgınca bir kent tahribinden bahseden Günay, sürdürülebilirliği mevcut sermayenin iktidarlaşmasından ve bunun toplumsal etkisinden bağımsız düşünülemez” olarak ifade etti.  

Günay’ın ardından konuşan Zerrin Hoşgör ise İstanbul’daki kentsel peyzajları tanımlayan “ İstanbul Tarihi Yarımada’da Kültürel Peyzaj ve Kültürel Peyzaj Dokusundaki Mekânsal değişimler konulu sunumunu gerçekleştirdi. Hoşgör sunumunda Tanzimat döneminden ve Cumhuriyet döneminde İstanbul’da kültürel peyzaj’dan bahsetti. Peyzajı yapay ve doğal olmak üzere iki ana başlıkta ele alınması gerektiğini belirten Hoşgör, doğal peyzajın ilkel dönemlerden kalan kültürel kalıntılar olduğunu yapay peyzajın ise insan müdahalesi ile gerçekleşmiş kültürel alanlar olduğunu ifade etti. Bu konu kapsamında kültürel peyzajların sahiplenilmesi konusu sıklıkla vurgulandı.

Son iki sunumda Kültürel konulara ilişkin geniş bir aktarım gerçekleşmediğini söylemek mümkün. Özellikle kültürel yapay peyzaj kapsamında mekanın savunuculuğunun salt tarihsel eksene sığdırılması konusu söz konusu oldu. Zira tarihsel kültürün sahiplenilmesi toplumun kendini, belleğini üretmesi kapsamında değerlendirilmelidir. Kültüre sahip çıkmak aynı zamanda insanın üretimine ve toplumsal şekillenişine sahip çıkmak anlamına geleceğinden, bu iki sunumda tarihsel arka plan salt mekansal bir çerçevede değerlendirilerek, toplumsal üretim ve ilişkilerdeki tarihsel arka plan aktarılmadı. Bu iki sunuşta bu yönlüsü bir eksiklikten bahsetmek mümkün.

Hoşgör’ün ardından Yrd. Doç. Dr. Gül Köksal, “Haliç’te Kentsel Dönüşüm süreci ve Mücadele” konu sunuşunu gerçekleştirdi. Oldukça ilgi çekici bir sunuş yapan Köksal konuşmasında, Haliç şeridi boyunca uzanan ve Bizans’tan Osmanlı’ya kadar varlığını devam ettiren tersanelere değindi. Bu alanların tarihsel olarak öneminden ve oluşum süreçlerinden bahseden Köksal, bu alanların yasa gereği koruma alanı ilan edildiğinden ancak bu yasanın yok sayılarak rantsal bir dönüşüme tabi tutulduğundan bahsetti. Bölge boyunca çeşitli biçimlerde yapılacak olan yapı rezidans ve işletmelerden bahseden Köksal, bu sürece karşı mücadele için Haliç Dayanışması kapsamında mücadele verdiklerini, hukuksal olarak dava açtıklarını ifade etti. Oldukça somut bir sunuş gerçekleştiren Köksal,  tüm katılımcıları haliç dayanışmasına destek vermeye çağırdı.

3. Oturum

Günün üçüncü oturumunda ise ilk olarak Birleşik Taşımacılık Sendikası Genel Sekreteri ve Haydarpaşa Dayanışması sözcüsü Hasan Bektaş sunumunu gerçekleştirdi. Konuşmasında ulaşım adı altında birçok tarihsel mekânın işlev dışı bırakıldığı, atıl hale getirdiğini belirten Bektaş bu alanların başında Haydarpaşa’nın geldiğini ifade etti. Marmaray’da personel olduğunu belirten Bektaş, ağır yüklerle deneme testlerinin insanlarla yapıldığını ve Marmaray inşaatının henüz bitmediğini ve gece 00.00’dan sondan devam ettiğini belirtti. İnşaatın devam ederken seferlerin de devam etmesinin tehlikeli olduğunu vurgulayan Bektaş çeşitli mekanik aksaklıkların yanı sıra su sızdırması ve tünelin 7. Kısmında eksen kayması olduğunu ifade etti.

Bektaş’ın ardından Araştırma Görevlisi Eda Beyazıt, “İstanbul Ulaşımında ulaşım ve eşitsizlikler” konulu sunuşunu gerçekleştirdi. Ulaşımı etkileyen faktörler olarak kentsel yapı, cinsiyet ve ekonominin etkili olduğunu belirten Beyazıt, İBB (İstanbul Büyükşehir Belediyesi)nin yapmış olduğu bir anketi katılımcılara sundu. Cinsiyet eşitsizliği nedeniyle kadınların toplu taşıma katılımlarının düşük olduğunu belirten Beyazıt, bu sıkıntılara istinaden bir çalışmaların ve çözüm yönteminin eksikliğinden bahsetti.  Beyazıt’ın ardından panelistlerden Erdal Köktürk ise oldukça canlı bir sunum gerçekleştirdi.  “İstanbul’da Kent Topraklarının toplum yararına aykırı kullanılması” konulu sunuş gerçekleştiren Köktürk 10 milyonluk kentlerin mega kent olarak tanımlandığından bahsederek Türkiye’nin nüfusunun 76.481.847 olduğunu İstanbul’un ise 14.107.954 olduğunu ifade etti. Türkiye’nin son 63 yılda 4 kat nüfusunun arttığını belirten Köktürk İstanbul’un nüfusunun son 63 yılda 14 kat arttığını belirterek şehir işgücünün arttığından ve bu bağlamda üretimin hızlandırılması ve şehrin artan hareketliliğinin denetimi içi,n ulaşıma ağırlık verildiğin ifade etti. 1950 yılında araç kullanım sayısının 2000, 1970’te 80.000 1980’de 300.000 ve son olarak 2010’da 2,6 Milyon olduğunu vurgulayan Köktürk, buna bağlı olarak yeni yol yapımlarına ve son proje olarak üçüncü köprüye ihtiyaç olduğuna vurgu yaptı.  Bu proje kapsamında bir talandan bahsedilen alanların ise ormanlık alanlar olduğunu vurgulayan Bektaş İstanbul’daki tarımsal üretime elverişli ve %88 oranında verimli arazilerin var olduğunu belirtti. Bektaş, “ Bu arazilerin %47.68’i devlet ormanı, %10’u askeri alan, %1.7 Özel Orman %3.1 Koruma dışı alanlardır. Devletin kendi yasası gereği bu Ormanlık alanlar ve akarsularda mülkiyet hakkı yoktur. Ancak bugün Karadeniz’de HES inşaatlarından köylülerin bu alanlara sahip çıkmasından görüyoruz” dedi.

4. Oturum

3. Oturum’da ise Besime Şen bir sunuş gerçekleştirdi. Şen konuşmasında konut hakkından bahsetti. Bu hakkın elde edilmesi konusunda ise Türkiye’nin oldukça geri bir pozisyona sahip olduğunu vurgulayan Şen, konutların bir meta haline gelmesi ile birlikte bu alanın bir yapısal krize dönüştüğünden bahsetti. 2008 krizinin bu türlü bir kriz olduğu vurgulayan Şen, sürecin toplumun buy haktan mahrum bırakılması şeklinde devam ettiğini vurguladı. Konut sorunu değince konut yetersizliğinin akıllara geldiğini ancak esasın konut hakkına sahip olabilme sorunu olduğuna vurgu yapan Şen, Türkiye’nin Konut sahipliği noktasından ilk sıralarda olduğunu belirtti. Konut sahipliğinde ilk sıralarda olmanın olumlu değil olumsuz bir tablo olduğunu belirten Şen konut hakkının ancak konut sahipliği üzerinden ifade edilmesinin o ülkede konut sorunundan yanı konuta erişim sıkıntısı olduğundan bahsetti.

 

Panel Erdal Erzincan’ın müzik dinletisi ile son buldu 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu