GüncelMakaleler

POLİTİK-GÜNDEM | 1 Mayıs’tan 18 Mayıs’a…Günlerin Getirdiği Mücadeledir!

İstanbul 1 Mayıs’ı, “1 Mayıs Taksim alanıdır” diyen ve bu iradesinin arkasında durarak Taksim’e çıkan caddeleri sloganlarıyla inleten, Saraçhane’de ise bütün olumsuz koşullara rağmen barikata yüklenenlerin pratiğinde kutlanmıştır.

2024 1 Mayıs’ını geride bıraktık. 1 Mayıs 2024 kutlamaları hem uluslararası alanda hem de ülkemizde işçi sınıfının ve ezilen dünya haklarının mücadelesi açısından önemli dersler barındırmaktadır. Bu dersleri doğru değerlendirmek, önümüzdeki süreçte sınıflar mücadelesi açısından önem taşımaktadır.

Uluslararası alanda 1 Mayıs kutlamaları, enternasyonal proletaryanın ve ezilen dünya halklarının, anti-emperyalist ve anti-siyonist muhalefetinin yükseldiğini göstermektedir. Kutlamalara katılımın kitlesel olmasının yanında, emperyalizm destekli İsrail siyonizminin, Filistin ulusuna yönelik soykırım saldırılarına karşı gelişen kitle muhalefetinin 1 Mayıs kutlamalarında kendini gösterdiğine tanık olduk.

Özellikle emperyalist kapitalist sistemin önde gelen gücü ABD’de, üniversitelerde başlayan ve giderek diğer kapitalist ülkelerdeki üniversitelere de yayılan işgal eylemlerinin -burjuva demokrasilerinin sınırlarını gösterircesine- faşist zor aygıtlarıyla bastırılması, 1 Mayıs kutlamalarında Filistin ulusal mücadelesiyle dayanışmayı daha da görünür hale getirdi.

Denilebilir ki, uluslararası alanda 1 Mayıs kutlamalarına, Filistin’le dayanışma eylemleri damgasını vurdu. 1 Mayıs’ta emperyalist kapitalist merkezlerde alanlara çıkan kitlelerin eylemlerinde Filistin bayrakları taşındı. 1 Mayıs gösterilerinde taşınan pankart, döviz ve atılan sloganlarla İsrail’in uyguladığı vahşet ve soykırım lanetlenirken, İsrail’e destek veren ve silah ihracatı yapan devletlerin politikaları da protesto edildi.

Ortaya çıkan bu tablo, uluslararası alanda emperyalist kapitalist devletlerin İsrail siyonizmini desteklemelerine rağmen dünya halklarının Filistin halkının yanında olduğunu göstermektedir. Enternasyonal proletarya ve ezilen dünya halkları 1 Mayıs alanlarında, kendilerine dayatılan çalışma ve yaşam koşullarına yönelik tepkilerini dile getirirken aynı zamanda emperyalist savaş tehlikesine, haksız savaş ve işgallere, “savunma” adı altında silahlanma harcamalarına ve savaşa hazırlanmaya itiraz etmektedir.

Bunun yanında güncel olarak emperyalizmin desteğiyle siyonist vahşetin Filistin halkına yönelik katliam saldırılarını protesto edilmiş ve Filistin halkıyla dayanışma gösterilmiştir.

Türkiye’de 1 Mayıs ise İstanbul-Taksim tartışmalarının gölgesinde kalmıştır. Bu bir yanıyla anlaşılır olmakla birlikte, işçi sınıfının özellikle güvencesiz çalışma ve ücretlerin düşüklüğü başta olmak üzere çalışma ve yaşam koşullarında yaşadığı sorunları dile getirmesi, tepkisini göstermesi ve mücadele kararlılığını yenilemesinin önüne geçilmiştir.

Ortaya çıkan bu tablonun sorumlusunun kim olduğundan ziyade 1 Mayıs’ta işçi sınıfının ve emekçilerin kitlesel bir biçimde temel taleplerin ifade edilmemesi ve mücadele kararlılığının dosta düşmana gösterilememesinin başlı başına önemli olduğunu ifade etmek gerekir.

Önemlidir çünkü; işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs gününde dahi Tokat’ta bir işçi iş cinayetinde katledilmiş, Kocaeli’de 4 işçi ise yaralanmıştır. İşçi sınıfı ve emekçilere dayatılan kölece yaşam koşullarıyla birlikte ölümüne çalışmadır.

Her yıl binlerce işçi güvencesiz çalışma koşulları nedeniyle “iş kazası” adı altında katledilmektedir. İşçi sınıfı sadece daha fazla kâr elde etmek için güvencesiz çalışma koşulları nedeniyle katledilmemekte aynı zamanda düşük ücret ve fazla mesailerle iliğine kadar sömürülmektedir. Hakim sınıfların yarattığı ekonomik kriz, en fazla emeğini satarak yaşamını sürdüren işçi sınıfı ve emekçileri etkilemektedir.

Dahası ekonomik krizle “mücadele” adı altında ilan edilen Orta Vadeli Program’ın ilk hedefi işçi sınıfı ve emekçi halk olacaktır.

 

1 Mayıs’ta korku dağları beklerken

Bu koşullar altında işçi sınıfının ve emekçi halkın 1 Mayıs’ta Taksim Alanı’nda kendisine dayatılan çalışma ve yaşam koşullarına itiraz etmesi, gücünü ve mücadele kararlılığını göstermesi bilinçli olarak engellenmiştir. Her ne kadar ülke çapında on binlerce işçi ve emekçi meydanlara çıkmış, yaygın ve kitlesel olarak 1 Mayıs’ı kutlamış ise de 1 Mayıs esas olarak İstanbul 1 Mayıs’ında yaşananlar üzerinden gündem olmuştur.

1 Mayıs öncesinde DİSK ve CHP; işçi ve emekçileri İstanbul 1 Mayıs’ında Taksim’e yürümek için Saraçhane’ye toplanmaya çağırmış, AKP-MHP faşist iktidarının Taksim’i yasaklayan kararına karşı göstermelik de olsa bir pratik ortaya konulmamıştır. Daha da kötüsü, 1 Mayıs’ta Taksim’e yürümek için Saraçhane’ye çağrılan kitleler “ortada bırakılmış”, 1 Mayıs Saraçhane’de bile kutlanmamıştır!

Ortaya çıkan tablo, bırakalım Taksim’e yürünmesini, Saraçhane için bile bir hazırlık yapılmadığını göstermektedir. Kısacası tam bir fiyasko yaşanmıştır.

Elbette bunda birinci dereceden sorumlu olan AKP-MHP faşist iktidarıdır. 31 Mart yerel seçimleri sonuçlarının da gösterdiği üzere, AKP kitlelerin desteğini kaybetmektedir. AKP kurulduğu günden beri ilk defa ikinci parti konumuna düşmüştür. Milyonlarca insan yüksek enflasyon koşullarında en temel insani gereksinimlerini karşılayamaz ve yarınının ne olacağı kaygısını yaşarken AKP’liler ve bir avuç zengin lüks ve şatafat içinde günlerini gün etmektedir.

Bu objektif durum, geniş halk kitlelerinin içine düşürüldükleri duruma tepki göstermesine neden olmaktadır. Bu tepki, en somut olarak kendisini 31 Mart yerel seçimlerinde göstermiştir.

İktidarıyla muhalefetiyle hakim sınıflar bu gerçeğin farkındadır ve bütün olanaklarını, kitlelerin tepkisini düzen sınırları içinde tutmak için kullanmalarına neden olmaktadır. AKP azalan kitle desteğinin farkında olarak 1 Mayıs Taksim Meydanı’nı yasaklayarak, işçi ve emekçilerin öfke ve tepkilerini bastırmak istemiştir.

Böylelikle bir taşla iki kuş vurmak istenmiştir. Bir yandan Taksim Alanı’nı yasaklayarak politik gündemi terörize etmiş, diğer yandan işçi sınıfının ve emekçilerin temel taleplerini duyurması, içinde bulundukları koşullara tepkilerinin görünür olmasını engellemiştir.

İstanbul’da 1 Mayıs alanının Taksim Meydanı olduğu bilinmez değildir. Hakim sınıflar da, işçi sınıfı ve emekçiler de bu gerçeğin farkındadırlar. Türkiye işçi sınıfının mücadelesi açısından Taksim Meydanı’nın tarihsel önemi bilinmektedir. Dahası Taksim 1 Mayıs Meydanı’nın coğrafyamızda sınıflar mücadelesi açısından tarihsel öneminin yanında güncel olarak simgesel önemi de bulunmaktadır.

Rejimin kendi kurumlarının bile kabul etmek zorunda kaldığı bu gerçeğe rağmen İstanbul’da 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasının yasaklanması, iktidarın içinde bulunduğu durumla doğrudan ilgilidir.

AKP-MHP iktidarı kendisine karşı gelişecek bir kitle hareketinden korkmakta, yeni “Gezi”lerin yaşanmasından fazlasıyla çekinmektedir. Fiili ve meşru işçi direnişlerinin yanısıra, 8 Mart ve ardından 21 Mart Newroz alanlarının kitleselliği ve elbette 31 Mart yerel seçim sonuçları AKP-MHP iktidarı açısından uyarı işlevi görmüştür. 31 Mart yerel seçimlerinde Van Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atama girişimi karşısında gösterilen direniş refleksi ise bu korkuyu büyütmüş ve somut olarak göstermiştir.

Bu tablo iktidar açısından 1 Mayıs’ta Taksim’in yasaklanmasını zorunlu hale getirmiştir. Bu amaçla 1 Mayıs’ta İstanbul’da Olağanüstü Hal ilan edilmiştir. 1 Mayıs öncesi ve sonrasında kriminalize edilmiştir.

Saraçhane kumpası filmin fragmanıdır

Bunun en önemli göstergesi sadece “güvenlik” gerekçesiyle ilan edilen OHAL değildir. Korku; İstanbul Valisi’nin 1 Mayıs öncesinde “devlet yarına bırakır ama yanına bırakmaz” tehdidinden, 1 Mayıs sonrasında İçişleri Bakanı’nın “gereği yapıldı” açıklamalarına ve yandaş medyanın yayınlarına kadar her alanda kendini göstermiştir.

Halkı, zor altında tutanların korkusunun hiçbir şeye benzemediği, yapılan bu açıklamalardan ve yandaş medyanın yayınlarından da görülmüştür. Korku dağları beklemiştir. Korktukları için tehdit etmişler, tehdit ettikleri için daha fazla kokmuşlardır. Tehditlerinin ise bir kıymeti harbiyesinin olmadığı 1 Mayıs’ta Taksim’e yürüyen devrimcilerin fiili ve meşru pratiğinde görülmüştür.

Öte yandan 1 Mayıs’ta Taksim’e yürüme çağrısı yapan CHP’nin de rolüne de özel olarak işaret etmek gerekir. Türk hakim sınıflarının muhalefetteki kliğinin temsilcisi olan CHP’de 1 Mayıs’ta kitlelerin öfke ve tepkisini kendi arkasında yedeklemek istemiştir.

31 Mart yerel seçimlerinde, AKP-MHP iktidarına yönelik tepki oylarıyla seçimden birinci parti olarak çıkan CHP, kendisine kitle desteğini kalıcı kılarak, bir sonraki genel seçimlere taşımak ve iktidar dalaşında bir destek olarak kullanmak istemektedir.

Türk hakim sınıfları devletinin kurucu partisi olarak CHP, kitlelerin tepkisinin düzen dışına çıkma tehlikesine karşı bir emniyet sübabı olarak işlevi görmektedir. CHP’nin sol bir parti olmadığı ve dahası bırakalım işçi sınıfı ve emekçi halkın çıkarlarını savunmayı, bir avuç komprador burjuvazinin ve büyük toprak ağasının çıkarlarını savunduğu tarihsel tecrübeyle sabittir. Ve tam da bu nedenle CHP, kitlelerin içine düşürüldükleri duruma tepkisini düzen içinde tutmaya çalışmaktadır.

1 Mayıs’ta öncesi ve sonrasıyla yaşananlar bu politikayı fazlasıyla kanıtlamaktadır. CHP kendi denetiminde “kontrollü bir sokak” muhalefeti izlemektedir. İktidar azalan kitle desteğinin farkında olarak, bizzat Cumhurbaşkanı’nın ağzından “siyasette yumuşama” çağrısı yapmaktadır. Bu durum AKP-MHP faşist iktidarının içinde olduğu duruma işaret ettiği kadar, bu çağrıya olumlu yanıt veren CHP’nin rolüne de işaret etmektedir.

Önümüzdeki süreç ekonomik krizle mücadele adı altında halkın çalışma ve yaşam koşullarının daha da ağırlaştırılacağı bir süreç olacağından ve kitlelerin içinde bulundukları duruma yönelik tepkileri daha da artacağından, iktidarıyla muhalefetiyle bir ön alma girişimi içindedirler.

Saraçhane’de yaşanan sahneye konulacak filmin fragmanıdır. AKP-MHP faşist iktidarı elindeki her türlü araçla saldıracak, kitleler üzerinde faşist terör uygulayacak, CHP ise kitlelerde oluşan tepkiyi düzen içinde tutmanın politikasını yapacaktır. Her iki burjuva klik ekonomik krizin bütün yükünün halka yıkılmasında ortaklaşmışlar, Saraçhane’de bu filmin galasını yapmışlardır.

 

“Taksim İddiamızın Adresi Taksim’dir” çıkışıyla 18 Mayıs’ı kazanmaya!

1 Mayıs’ta Saraçhane’de ortaya çıkan tablo öngörülemez bir tablo değildi. Nitekim 1 Mayıs öncesinde İstanbul’da Taksim Alanı yapılan tartışmalarda bu gerçek “Halihazırda tablo, bu gerçekliğe uygun bir konumlanış ve ele alıştan son derece uzaktır. Sendikal hareket, Taksim üzerinden ileri bir çıkış yapar gibi görünürken gerçekte sınıfın biriken öfkesini açığa çıkaracak bir sürecin örgütlenmesinden özenle kaçınmaktadır. Taksim kitlelerle kazanılmış veya kaybedilmiştir. Çözüm anahtarı kitlelerdedir, buradadır” şeklinde dile getirilmiştir.

Nihayetinde Saraçhane’de yaşananlar, Taksim çıkışının DİSK ve KESK özellikle de CHP tarafından nasıl ele alındığını, içinin nasıl boşaltıldığını açıkça ortaya koydu.

Diğer yandan devrimci güçlerin, DİSK ve KESK’in altı boş, işçiyi içine almayan Taksim çıkışının ve yer değişikliğinin peşine takılarak hareket etmesinin yanlışlığı da ortaya çıkmıştır. Taksim, kitleler, işçi-emekçiler olmadan elbette kazanılamayacaktır. Ancak kitlelerin gündemine bir kez Taksim talebi sokulduktan sonra yapılması gereken bu çıkışın gereklerini yerine getirmek olmalıdır.

Taksim önceki yıllarda da buraya çıkmak isteyenlere kapatılmıştır. Birçok devrimci güç buna rağmen küçük gruplarla Taksim’i zorlamışken bu yıl bu kurumların birçoğu “Taksim için” Saraçhane’ye gitmiştir.

Saraçhane’nin, Taksim talebiyle CHP’ye siyaset alanı açmak demek olduğu/olacağı herkes tarafından bilinen öngörülebilir bir vaka idi.Devrimci  güçler, kitlelerle olmak adına, sendikaların ve düzen partisi CHP’nin ideolojik-politik etkisinde kalmış ve Taksim talebinin siyaseten sömürülmesine, altının boşaltılmasına zemin sunmuştur.

“1 Mayıs’ı Taksim’de kutlayacağız” çıkışının adresi kuşkusuz Taksim’i gerek politik gerekse de fiili olarak hedefe koyan bir hazırlık ve çalışmayı gerekli kılar. Devrimci güçler bu çalışma ve çağrının yabancısı değildir. Kendi gücüne duyulan güvensizlik, devrimci güçlerin önemli bir kısmının “kitlelerle olma” adı altında CHP’nin DİSK eliyle işçi-emekçilerin öfkesini sistemin içine akıtan politikasına angaje olmasına neden olmuştur.

Açık ki yapılması gereken 1 Mayıs günü Taksim iddiası adına Taksim’e yürümek, Taksim’de olmak olmalıydı. İstanbul 1 Mayıs’ının Saraçhane’de tam bir fiyaskoya dönüşmesinin sorumlusu elbette ki bu alana çağrı yapan “Tertip Komitesi”dir. Buna rağmen Taksim’e yürüme ve 1 Mayıs’ı kutlama iradesiyle Saraçhane’de toplanan ilerici ve devrimciler, faşizmin Taksim yasağına karşı en meşru haklarını kullanmışlardır.

Saraçhane’de kurulan kumpası kabul etmemişler ve barikatı zorlayarak Taksim’in nasıl özgürleştirileceğinin pratiğini ortaya koymuşlardır. 1 Mayıs sonrasında yaşanan gözaltı ve tutuklama saldırısı bu iradeye yöneliktir.

“Saraçhane Vakası” bir kez daha kendi gücüne ve politik duruşuna güvenmeyen, başta CHP olmak üzere düzen partilerinin peşine takılan anlayışların kazanamayacağını, kitlelerin var olan tepkilerinin düzen içine hapsedilmesiyle sonuçlanacağını göstermiştir. Saraçhane vakası bir kez daha hakim sınıf klikleri arasındaki iktidar mücadelesinde taraf olmayı değil, işçi sınıfı ve emekçi halkın bağımsız siyasetini örgütleme zorunluluğunu göstermiştir.

Saraçhane pratiği bir kez daha işçi sınıfının sendikal mücadelesinin sınıf işbirlikçi sendikal anlayışlar tarafından değil gerçek sınıf sendikacılığıyla yapılması gerektiğini kanıtlamıştır. İstanbul 1 Mayıs’ı, “1 Mayıs Taksim alanıdır” diyen ve bu iradesinin arkasında durarak Taksim’e çıkan caddeleri sloganlarıyla inleten, Saraçhane’de ise bütün olumsuz koşullara rağmen barikata yüklenenlerin pratiğinde kutlanmıştır.

“Taksim İddiasının Adresi Taksimdir” şiarı “ya yeni bir yol açacağız ya yeni bir yol yapacağız” diyenlerin pratiğidir. Nisan’ın başından itibaren ortaya konulan planlı, canlı, dinamik ve coşkulu çalışmanın enerjisi, 1 Mayıs günü ortaya konulan direnişte karşılık bulmuştur. 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nı açacak, kitlelerin öfke ve tepkisiyle devrimci temelde buluşacak olan bu çizgidir. Bu; komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın ölümsüzleşmesinin 51. yıldönümünde öngününde Taksim iradesini beyan eden ve bu iradenin arkasında duran çizgidir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu