Güncel

Suriye’ye “demokrasi”, Şemdinli’ye bombardıman! (S-39)

Esed ve eli kanlı yoldaşları, sonlarının geldiğini; akıbetlerinin, kendilerinden önceki diktatörlerden farklı olmayacağını artık iyice anlamış durumdadırlar. Son günlerde artan zulüm ve gaddarlık, kaçınılmaz sonun yaklaştığının bariz sinyalleridir. Kardeş Suriye halkı da, Ortadoğu da, artık bu eli kanlı diktatörden; onun, kan üzerine bina edilmiş rejiminden inşallah kurtuluyor.

Bugün bir kez daha kardeş Suriye halkına sabır, metanet ve dirayet temenni ediyoruz. İnşallah, zafer Suriye halkının olacaktır. İnşallah, Suriye’de zalimler kaybedecek, Hak galip gelecektir. Suriyeli kardeşlerimizle gönül birliği yapmaya, onlara destek vermeye devam edeceğiz. Suriye halkının bağımsızlık, özgürlük, hak ve adalet mücadelesini, bugün her zamankinden daha fazla destekliyor; tüm Suriye halkına selam ve dayanışma mesajlarımızı iletiyoruz.

Bu sözler Erdoğan’ın 1 Ağustos günü televizyonlardan yayımlanan “Ulusa Sesleniş” konuşmasından. Erdoğan, ne kadar da demokrat, insan hak ve özgürlüklerine düşkün değil mi? Zulme maruz kalmış Suriye hal-kına gösterdiği bu ilgi ve yardımlaşma takdire şayan. Suriye halkının özgürlük mücadelesine verdiği desteğe ne demeli?

Tam bir demokrat!

Peki ya, Myanmar’ın Arakan bölgesinde yaşanan insanlık dramı karşısındaki şu açıklamaları; “Arakan’da, Müslümanların kadın çoluk çocuk demeden katledilmelerine, tehcir edilmelerine uluslararası toplum seyirci kalmamalıdır.

Karşımızda şapka çıkarılacak gerçek bir Müslüman duruyor! Ne var ki büyük bir itina ile çizilen bu muhteşem tablonun bazı hataları var. Çünkü biz Erdoğan’ı ve temsilcisi olduğu TC devletini kulağa hoş gelen, insanı cezbeden bu sözleriyle değil kanlı tarihlerinden biliyoruz .

TC’nin ve Erdoğan’ın, Suriye’de Esad karşıtı eylemler başladığı günden bu yana takındığı demokrat maskenin de, Müslümanlar için döktüğü sahte gözyaşlarının da gerçek nedenini biliyoruz.

Büyük Ortadoğu Projesi’nin “eşbaşkanı” TC, Suriye’de ve Ortadoğu’da halkların değil efendileri olan emperyalistlerin sözcülüğüne soyundu. TC ve Erdoğan’ın daha düne kadar “aile dostu ” olduğu Esad’la kanlı bıçaklı hale gelmesi bundan.

Elbette TC’nin Suriye’ye yönelik derin ilgisinin en önemli bir diğer nedeni, kırmızı çizgisi ise burada bulunan Kürt muhalefeti, Kürt halkıydı. Esad karşısında demokrasi balonu uçuran Erdoğan, söz konusu Kürt halkı olduğunda yüzünü gizleme ihtiyacı bile duymadı.

Son olarak Kürt şehirlerinde ilan edilen özerklik karşısındaki “eyvallah demeyiz” tavrı, gerçek kimliğinin bir dışavurumundan öte bir şey değildi. Demek ki Erdoğan konu Kürt ulusu olduğunda; demokrasi, insan hakları, zulüm, zorbalık gibi kavramlarla arasındaki mesafeyi bir anda yok edebiliyor. Kimliği olmayan, vatandaş sayılmayan Suriye Kürtlerinin kazanımları karşısındaki yaklaşımı tam da onun ve devletinin gerçek resmi. Elbette biz bunu yeni öğrenmedik. Bu gerçeği, Kürt halkının acı ve zulümle yoğrulmuş tarihinden biliyoruz.

Sözgelimi, 28 Aralık 2011’de Roboski’de sınır ticareti yapan köylüler, Ankara’nın emriyle bombalanmış ve çoğu çocuk 34 Kürt genci paramparça edilmişti. Buraya gelmeden önce 2009’dan bu yana 8 bini aşkın yurtseverin gözaltına alındığı, 4 bini aşkın insanın tutukladığını hatırlatmıyoruz.

Kadınlara, işçilere, gençlere, Alevilere, Türk kimliği ve Sünni inancı dışında kalan tüm kesimlere yönelik zorbalığını ise hiç saymıyoruz bile. İşçi ve emekçilerin azgın bir zulüm altında, korkunç bir sömürüye tabi tutulduğu; birer birer iş cinayetlerinde can verdiğini, tutsakların diri diri yakıldığını da henüz hatırlıyoruz.

Zaten, Türk egemen sınıfları faşist karakterini, katliamcı gerçekliğini sık sık güncellemekte bir beis görmüyor.

Hakkâri’nin (Colemerg) Şemdinli  (Şemzinan) ilçesinde 23 Temmuz günü başlayan, giderek yayılan ve bugüne değin devam eden çatışmalarda devletin ortaya koyduğu refleks de hafızamızı tazelememize yardımcı oluyor.

PKK’nin, gerillanın “vur kaç” taktiğini “vur kal, alan hâkimiyeti kur ” biçiminde yaşama geçirmesiyle birlikte yaklaşık iki haftadır bölgede hâkimiyeti kaybeden Türk devleti, fiili OHAL’i yaşama geçiriyor. Gece-gündüz, dağı taşı bombalayan, gerillanın üzerine fosfor gazı sıkan devlet, köyleri de ıskalamadı.

Çok sayıda köy yerle bir oldu. İlçeye giriş çıkışlar engellenirken bölge, adeta panzer, tank, Özel Tim ve paralı askerler tarafından işgal edilmiş durumda. Egemen sınıf basınının yaşananlar karşısındaki sessizliği; Erdoğan’ın “Şemdinli’de neler oluyor? ” diye soran AKP’li yöneticilere öfkesi, Davudoğlu’nun “biliyorum ama söyleyemem” sözleri, devletin bölgede yaptıkları-yapabilecekleri konusunda büyük kaygı uyandırıyor.

Roboski’de “başarılı bir operasyonla” köylülerin üzerine bomba yağdıran devletin, benzer bir katliamı söz konusu alanda yapması uzak bir ihtimal değil!

Şemdinli’de gelişen süreç karşısında; devrimci ve ilerici güçlerin reflekslerini güçlendirmesi ve yaşanabilecek katliamların önüne geçmek adına tepki vermesi acil bir ihtiyaç.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu