Makaleler

Milli güvenlik değil; Patron ve sermaye güvenliği tehdit altında!

İşçi sınıfının grevleri, eylemleri ve sendikalaşmaları geçmişten bu güne sermayedarlar ve ortakları tarafından türlü oyunlarla bastırılmış ve patronlar, emekçinin gücünden öcü gibi korkmuşlardır. Bunun bir göstergesi olarak son bir sene içerisinde İZELMAN ve İZENERJİ’nin yanı sıra ÇAYKUR, Darphane, THY, maden ve Şişecam grevleri yasaklandı. Egemenler, grev yasaklama ve engelleme gibi saldırılarını bir güç gösterisi olsun diye değil, esasta işçi sınıfının gücünden korktuğu için yapmaktadır.

Geçtiğimiz sene Haziran ayında Türkiye Şişe ve Cam Fabrikaları A.Ş (ŞİŞECAM) ile Kristal-İş Sendikası arasında yapılan 24. dönem toplu iş sözleşmesinde anlaşma sağlanamamış; sendika, Şişecam’a bağlı 10 fabrikada grev kararı almıştı. Bir hafta sonra Bakanlar Kurulu’nun “genel sağlığı bozduğu ve milli güvenliği tehdit ettiği” gerekçesiyle grev, 60 gün süreyle ertelenmişti. Sendikanın, kararın yürütmesinin durdurulması ile ilgili açtığı dava ise Danıştay tarafından reddedilmişti.

Sendika, bunun üzerine grev hakkının ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundu. İncelemesini tamamlayan Anayasa Mahkemesi, grevin “milli güvenlik” gerekçesiyle ertelenmesini hak ihlali saydı.

 

Bakanlar talancı, mahkeme göstermelik(!)

Bakmayın Anayasa Mahkemesi’nin Şişecam direnişinin yasaklanmasını haksız bulmasına… Bu halk çokça görmüştür ki esası her zaman “Ak babalar” oluşturmuştur. Evet, devletin kendini “demokratik göstermeye” çalıştığı bir Anayasa Mahkemesi var. Ancak somut olarak gördüğümüz gibi oradan çıkan kararların bir geçerliliği yok! Söz konusu egemenlerin çıkarları olduğunda bırakalım Anayasa Mahkemesi’ni “babalarını” dahi tanımazlar.

 

“Daha ne yapsın ulan bu devlet(!)”

Geçmişten bugüne var olan bütün hükümetler sermayenin çıkarlarını korumakla kodlanmıştır ve “görevlerini” ise en iyi şekilde yerine getirmekten asla ödün vermediler/vermezler de. Sonra ne mi olur? Sorarlar size, “Ne yaptı ulan size bu devlet?” diye?

Bu sorunun cevabını bir kez de işçi cephesinden verelim o halde! Grevler/hak arama mücadelesini yasakladı; taşeron çalıştırıp emek sömürüsünü artırdılar; gerek toplu gerek tek tek farklı iş kollarında güvenlik önlemleri almadan/göz göre göre öldürdüler, sonra “kader/fıtrat” dediler; işçi sınıfının sendikal hakkı elinden alındı; mevsimlik işçi oldular, yollarda katledildiler; asgari ücretle açlığa mahkum edildiler, işçi cinayetlerinin sorumlularını sakladı… Devlet bize daha ne yapsın? Kısaca özetleyecek olursak katletti, yaktı, görmezden geldi sakladı ve yasakladı…

 

Her direniş devrim yolunda kazanılmış yeni bir mevzidir!

Evet, burjuva devletin esasında var olan sınıf düşmanlığı, tabii ki TC devletinin de görevi. Egemenlerin en çok korktuğu bu alanlarda gerçekleştirilen her direniş ve işçi sınıfının hak arama mücadelesi düşmana karşı kazanılmış birer mevzidir. İşçi sınıfının en tabii hakkı olan eylemlerine yönelik gerçekleştirilen bu saldırılardan korunmasının ve kurtulmasının tek yolu kazanmış olduğu mevzileri sağlamlaştırmaktan ve örgütlenmekten geçmektedir.

Bizlere düşense; Sermayedarların ve ortakların payına düşen korku duvarlarını yükseltmek ve işçi sınıfın hak arama mücadelesinde yer alarak devrime giden yolda kazanılmış mevzileri dahada ileriye taşımaktır…

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu