GüncelMakaleler

ANALİZ | Drone, Ağır Metal Eşliğinde Kirli Bir Savaşın Pazarlanması

"Türk Devleti bugün, TUSAŞ CEO’su Temel Kotil’in “Asya’da özellikle Pakistan, Endonezya, Malezya, Tayland ve Filipinler’i stratejik pazarlar olarak görüyoruz.” açıklamasında olduğu gibi SİHA teknolojisini paraya dönüştürmek istemektedir"

Türk yapımı SİHA’lar Azerbeycan ve Ermenistan’ın Karabağ bölgesinde tutuştukları savaşın gidişatına yönelik ciddi etkisiyle yeniden gündeme geldi. Azerbeycan tarihsel bir çarpıtma ve manipülasyon eşliğinde Dağlık Karabağ’ı işgal etti.

Bu işgalin Türk yapımı silahlı insansız hava aracı olan TB-2’li görüntüleri, kamuflaj giyimli şarkıcıların gitar ve davullar eşliğinde heavy metal bir parçayı seslendirdikleri görüntülerle montajlanarak servis edildi.

Dağlık Karabağ’ın işgali sırasında servis edilen bu propaganda yüklü görüntüler toplamda binlerce insanın öldüğü ve daha büyük bir insan nüfusunun yerinden zorla göç ettiği bir savaşı daha şirin yapmadı. Dağlık Karabağ, savaş endüstrisine, yeni bir pazar alanı ve satıcısıyla Türkler lehine bir katkı sağladı.

***

Aslında Türk SİHA’larının dünyaya adını duyurması yeni dönemde çokça tartışıldığı ve çatışmalı bölgeler için büyük devletlere ilham ve cesaret verdiği Dağlık Karabağ savaşında değil Libya’da Hafter güçlerine karşı kullanılarak olmuştu. Libya’daki SİHA’lar Rus yapımı birçok hava savunma sistemini etkisiz hale getirmiş bunun sonucunda birkaç SİHA’da düşürülmüştü.

Bu özgün süreçte, Rus güçlerinin kendi çizgisini Hafter üzerinde pekiştirmek için daha pasif tuttuğu gerçekliği de ayrıca not edilmelidir. Ancak her ne olursa olsun bu durum birçok uzman tarafından “vezir ve piyonun değiştirildiği kazançlı bir takas” olarak nitelendirilmişti. İngiltere Savunma Bakanı Ben Wallace ise, temmuz ayında katıldığı bir online konferansta Libya’daki Türk insansız hava araçlarının “oyunun kurallarını değiştirdiğini” ifade etti.

Ancak bu oyunun kurallarının değişimi, hem Dağlık Karabağ hem de Libya’daki iç savaşta karşı karşıya gelen güçlerin izledikleri taktikler ve stratejiler bakımından bir kopyası olduğu, Türk Devleti’nin İdlib’e yerleştiği Bahar Kalkanı Operasyonu’nun geliştirilmiş versiyonlarıydı. En nihayetinde, Türk Devleti, yıllarca özel olarak gerillaya karşı daha genel olarak da Kürt halkına karşı Türkiye, Irak, Suriye sahalarında kullanarak geliştirdiği savaş teknolojisini uluslararası pazarlarda satma fırsatını yakaladı.

Türk devleti bu alanda küçük görülmeyecek bir girişkenlikle ilerlerken ABD, İngiltere ve Çin’e karşı rakip olarak gösterilmeye başladı.

Airwars’ın direktörü Chris Woods, 11 Eylül saldırılarına kadar gelişen süreci birinci drone çağı ve 11 Eylül sonrası silahlı insansız hava araçlarının yaygınlaşmasına paralel gelişen süreci ikinci drone çağı olarak nitelendirmektedir. Woods, Silahlı insansız hava araçlarının yayılmasının herhangi bir şekilde kontrol edilebildiği zamanları çok geride bıraktık. Çok fazla devlet ve hatta devlet dışı aktörlerin silahlı dronelara erişimi var – ve bunlar sınırların ötesinde ve sınırlar içinde kullanılıyor – şu anda açıkça ikinci drone çağındayız, yani silahların yayılma çağındayız.” ifadelerini kullanmıştı.

Uzunca bir süredir Bayraktar ailesinin zenginliğine zenginlik katan, yerli ve milli savaş envanterlerinin üretimi yakıştırmasıyla propaganda alanı oluşturulan SİHA’lar büyük ölçüde kopya teknolojiden oluşmaktadır. Yakın dönemde SİHA ve İHA’larda kullanılan Wescam’ın elektro-optik ve kızılötesi kamera sistemlerinin satışının Kanada tarafından askıya alınmasıyla SİHA’ların pek de yerli ve milli olmadığını öğrenmiş olduk.

Fakat bu durum işin özüne dair birçok şeyi sınırlamıyor. Yabancı şirketler tarafından droneların sistem ve alt sistemlerinin satışının engellenmesi dahi droneların üretimini veya pazarlanmasını artık durdurmuyor.

Günümüzde bu satışların durdurulması daha büyük ticari ve askeri yaptırımların işiymiş gibi görünmektedir. ABD veya Çin gibi büyük geliştiriciler silahlı insansız hava araçlarının satışını kısıtlamaya karar verseler bile, -artık cin şişeden çıktı – teknolojinin kendisi artık kopyalanabilir. Ve Türkiye de bunu yapıyor (Umar Farooq, 14 Mayıs 2019, theintercept.com).

Türkiye deniliyorsa aslında buradaki kasıt büyük ölçüde Bayraktar ailesi olmaktadır. Umar Farooq’un ifadesine göre, Eğer Türkiye’nin katil drone programının vaftiz babası olduğu söylenebilirse onun adı Selçuk Bayraktar’dır.

Bayraktar ailesinin sahneye gelişi

Türkiye ilk insansız hava aracı çağına 1996’da ABD’li General Atomics firmasından altı silahsız insansız hava aracı satın alarak giriş yaptı. Bu araçlar operasyon merkezlerine görüntü aktarıyorlardı ve esasta PKK’ye karşı gerilla mücadelesinin geliştiği bölgelerde kullanılıyordu. 2014 yılında TSK’dan emekli olan Necdet Özçelik, İHA’ların görüntü alıp bu verileri operasyon merkezine iletmesinin 20 dakikalık bir gecikmeye neden olduğunu ve “öldürme zinciri”nde hala kritik bir noktanın eksikliğini belirtiyordu.

Türk Devleti, ABD’nin yanında İsrail’den de Heron satın almaktaydı fakat Heron’larda diğer kullandığı hava araçları gibi silahsızdı. 2010 yılına gelindiğinde Mavi Marmara olayı üzerinden yaşanan gelişmelerle beraber İsrail, Heron’ların satışını durdurdu. Türkiye bu sıralarda Heron’ların yerini alacağını belirttiği Türk Havacılık ve Uzay Sanayii (TUSAŞ) tarafından geliştirilen Anka ve Phoenix’i üreteceğini duyurdu. Anka ve Phoenix, 56 fit kanat açıklığına sahipti ve yaklaşık 10.000 metrede 24 saat havada kalabilirdi, ancak bunlarda Heron gibi silahsızdı.

2016 yılına gelindiğinde ise Türkiye’de bir avuç olan ABD yapımı SİHA’ların satışı da Washington tarafından İsrail için bir güvenlik tehdidi oluşturacağı nedeniyle iptal edildi.

Bu gelişmeler yaşanırken, Selçuk Bayraktar Türkiye’nin isimli üniversitelerinden birinde elektrik mühendisliği eğitimi almış, Pennsylvania Üniversitesi’nde yüksek lisans yapmış ve MIT’de doktora öğrencisiydi. Bayraktar, 2005 yılında bir grup yetkiliyi üzerinde çalışmakta olduğu ev yapımı bir insansız hava aracının küçük bir gösterisine katılmasına ve gösteriyi izlemesine ikna etti.

Gösterinin sonrasında, Bayraktar, “Boeing, Lockheed, bunlar büyük şirketler değil mi? Aynı sistemleri yapıyoruz. Türkiye bu projeyi desteklerse, bu dronelar, beş yıl içinde dünyanın ön saflarına Türkiye’yi çıkartabilir.” dedi.

Bayraktar’ın yüksek lisans tezi, insansız bir helikopteri çok engebeli arazide, hatta dikey olarak bir duvara indirebilecek bir algoritma üzerineydi.

Bayraktar ailesinin ise, 1984 yılında Türkiye’nin yerli otomobil üretimi çabalarının bir parçası olarak otomobil parçaları üretmek üzere başlatılan Bayraktar Makina adlı bir firmaları vardı. 2000’li yıllarda şirket, insansız hava araçlarına odaklanmaya başladı.

Bayraktar, 2007 yılına gelindiğinde MIT’deki doktora eğitimini bırakarak Türkiye’de tam zamanlı drone üzerinde çalışmaya başladı. Bu sürecin ardından Bayraktar ailesinin kopyalayarak geliştirdiği birçok silahlı hava aracı modeli yerli damgasıyla pazarlanmaya başladı.

Gerilla savaşı yeni bir teknoloji ile karşı karşıya

Günümüzde ise Baykar (Bayraktar kardeşler) TB-2’nin geliştirilmiş modelleri ve daha spesifik modeller üzerinde çalışmaktadır. Akıncı gibi daha ağır mühimmat taşıyabilecek modeller, Kargu-2 ve Alpagu gibi daha küçük, hafif silahlı dronelarla suikast benzeri saldırılar düzenleyebilecek modeller bunların birkaçıdır.

Bu yeni hedeflenen araçlar TSK ile gerilla arasındaki savaştan Bayraktar ailesinin hanesine yazılacak olan savaş envanterleri olarak görünmektedir. Bayraktar ailesinin büyüme örneği, Türkiye dışında herhangi başka bir ülkede gelişemeyecek bir özgünlüğe sahip.

Çünkü, Türkiye, sadece en gelişmiş yeni insansız hava aracı geliştiricisi olarak değil, aynı zamanda onları kendi toprakları içerisindeki bir savaşta düzenli olarak kullanan tek ülke olarak öne çıkmaktadır. Bayraktar ailesi devletin gerillaya karşı yürüttüğü savaştaki deneyimlerinin teknoloji alanına yansıtılması ve benzer teknolojilerin taklit edilmesiyle büyümüştür. Türk Devleti bugün, TUSAŞ CEO’su Temel Kotil’in “Asya’da özellikle Pakistan, Endonezya, Malezya, Tayland ve Filipinler’i stratejik pazarlar olarak görüyoruz.” açıklamasında olduğu gibi SİHA teknolojisini paraya dönüştürmek istemektedir.

Tüm bu gelişmelere paralel gerillada yeni savaş konseptine hazırlanmaktadır. Bilindiği üzere, PKK’nin Hava Savunma Birimi kurulmuş ve gerilla sahasında çeşitli önlemler alınmaktadır. Fakat gerilla yeni bir teknolojiye karşı ilk defa savaşım vermemektedir.

Düşmanın teknolojik gelişimi her dönem gerillanınkinden daha gelişkin olacaktır ve dahası SİHA ve İHA gibi araçlar gerillanın daha çok savunma pozisyonundayken etkili olabileceği silahlar olarak görünmektedir. Devletin yeni kullanageldiği ve geliştirmeyi hedeflediği teknolojisi küçümsenmemelidir ve fakat gerilla, pozisyon değiştirdiğinde ya da kalıcı olarak yaratıcılığıyla SİHA ve İHA’ları etkisiz kılmayı başaracaktır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu