GüncelKültür&Sanat

Charlie Chaplin’in ölümünün 42. yılı

Dünyaca ünlü oyuncu ve yönetmen Charlie Chaplin'in ölümünün 42. yılı. 1913 yılında ABD'ye giderek sinemaya başlayan, dönem koşulları için imkânsız görülebilen mizansenlere, koreografilere ve akrobatik hareketlere yer veren Chaplin, popülist yaklaşımlara, hiçbir zaman benimsemediği bazı yönetim biçimlerine ve teknolojiye yönelik ağır eleştirilerini ise yine bu komedi tarzının içinde eritmiş ve sessizce seyirciye ulaştırmayı bilmiştir.

16 Nisan 1889 Londra doğumlu olan Charlie Spencer Chaplin, yalnızca bir oyuncu değil aynı zamanda yazar, yönetmen, besteci, kurgucu ve komedyen niteliklerine sahiptir.

Sahne ile çocukluk yıllarında tanışan Chaplin, sinema dünyasına girmeden önce zorlu bir hayat yaşamıştır. Küçük yaştayken annesini kaybetmiş, alkolik bir baba ve üvey bir ağabeyle kalmış, zaman zaman sokaklarda yatmıştır.

Sinema dünyasına girdikten ve yıldızı parladıktan sonra ise sessizliğiyle gönüllerdeki en büyük ses olmuş, yarattığı anti kahraman Şarlo bütün dünyanın hayran kalacağı bir karakter haline gelmiştir. Politik görüşleri ve filmlerinde vurguladıkları yüzünden sermaye tarafından sevilmemiş, hatta hakkında karalama kampanyaları bile başlatılmıştır.

88 yıllık ömrü içerisinde sayısız önemli filme imzasını atmış, ölümünün üzerinden 42 yıl geçmesine rağmen hiçbir zaman unutulmamıştır. Londra doğumlu olan İngiliz Charlie Chaplin, başkentin yoksul bölgelerinde (East Lane, Walworth) doğmuş ve büyümüştür. Annesi Hannah Harriet Pedlingham Hill ve babası Charles Chaplin Sr.’nin ilk ve tek çocukları olarak dünyaya gelmiştir.

Fakat her ikisi de müzikhollerde ve tiyatrolarda çalışan profesyonel sanatçılar olan çiftin evliliği uzun sürmemiş, annesiyle babası o daha birkaç yaşındayken boşanmışlardır. Annesinin ve kendisinden 4 yaş büyük olan üvey abisi Sydney Chaplin’in yanında kalan Charlie, Londra’nın yoksul semtlerinde büyümüştür.

5 yaşındayken annesi Lily Harley ile birlikte şarkı söyleyip dans ederek ilk sahne deneyimini yaşamıştır.

Ancak aynı sene sahne adı Lily Harley olan annesi sesini kaybetmiş ve aile için zor dönemler başlamıştır. Maddi durumları giderek bozulmuş ve Lily Harley’in psikolojisi bu duruma daha fazla dayanamamıştır. Annesi kliniğe yatırılmış, bunun üzerine Charlie Chaplin ve farklı babadan olan üvey ağabeyi birlikte, ileride Şarlo karakterinin yaratıcısı olacak küçük çocuğun babasının yanına yerleşmişlerdir.

Fakat sürekli alkol alan Charles Chaplin Sr.  çok geçmeden, 1901 yılında alkol bağımlılığı nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Ağabeyi ile dönem dönem bakımevlerinde ve sokaklarda kalan Charlie zor bir çocukluk geçirmiş, özellikle de abisinden ayrı kaldığı bakımevi süreci onda derin izler bırakmıştır.

Zorlu hayat şartları nedeniyle sadece bir süre okula gidebilen Charlie ve abisi, anne-babalarının yolundan giderek tiyatrolarda ve müzikhollerde çalışmaya başlamıştır.

İlk gerçek sahne deneyimini ise 9 yaşındayken “The Eight Lancashire Lads” (Sekiz Lancashirelı Delikanlı) isimli dans topluluğunda yaşamıştır. 14 yaşına geldiğinde “Jim: A Romance of Cockayne” isimli oyunda oynamış ancak tutmayan şov sadece 2 hafta sürmüştür. Aynı yıl Sherlock Holmes isimli topluluğa katılmış, birkaç sene boyunca kumpanyayla birlikte ülke çapında turnelere gitmiştir.

Ağabeyi Sdyney’in dönemin ünlü gezici kumpanyası Fred Karno’ya katıldığını duyan Charlie onun yanına gitmiş ve bu kararıyla hayatının dönüm noktası olacak adımı atmıştır. Kumpanya ile birlikte 2 yıl boyunca Amerika’da turnede olan Charlie, ülkesine geri döndükten kısa süre sonra yeniden Fred Karno’ya katılmış ve ABD’nin yolunu tutmuştur. Bir gösteri sırasında Amerikalı ünlü yönetmen Mack Sennett tarafından fark edilen Charlie, 1913 yılında Keystone Stüdyoları ile anlaşma yapmıştır.

Ardından 1914 yılında Henry Lehrman’ın yönetmenliğini yaptığı Making a Living (Yaşıyor Gibi Yapmak) isimli tek makaralık filmle sinemaya ilk adımını atmıştır. Mack Sennett ele avuca sığmayan, sık sık doğaçlama yapan bu yabancıya karşı şüpheyle ilk başta şüpheyle yaklaşsa da kısa süre içerisinde Chaplin’in ne kadar yetenekli olduğunu anlamıştır.

Keystone ile çalıştığı bir sene içerisinde tam 35 filmde yer alan Chaplin, tüm dünyada tanınan bir aktör olmuştur.

Charlie Chaplin’in Mezarı

Charlie Chaplin'in MezarıChaplin’in oynadığı filmler arasında Kid Auto Races at Venice (Venedik’te Çocuk Otomobil Yarışları) ayrı bir yere sahip olmuştur. Çünkü Charlie burada yüzyılın en popüler ikonlarından biri olacak Şarlo (Charlot) karakterini ilk kez canlandırmıştır.

11 dakikalık bu kısa filmde Charlie Chaplin, melon şapkası, bastonu, dar ceketi, bol pantolonu ve büyük ayakkabılarıyla ilk kez görünmüştür. 2 sene sonra Mutual Film Corporation isimli şirket ile bir seri komedi yapımı için anlaşmış ve 1.5 senelik süreçte 12 film üretmiştir.

1918 yılında ise kendi film şirketini kurmuş ve birçok başarılı yapıma imzasını atmıştır. Filmlerinde politik görüşünü belli etmekten çekinmemiş ve bu nedenle Amerikan sermayesinin tepkisiyle karşılaşmıştır.

Chaplin, 1952 yılında ülkeyi terk etmiş ve İsviçre’ye yerleşmiştir.

Film çekmekten ve filmlerinde işçilerin sorunlarını aktaran ve sistem eleştirisi yapan Chaplin, 1972 yılında kovulur gibi terk ettiği Amerika’ya Oscar almaya gitmiştir. Ve bundan 5 sene sonra 25 Aralık 1977’de İsviçre’de uykusundayken hayata veda etmiştir.

1 Mart 1978’de cesedi fidye amacıyla kaçırılmak istenmiş, ancak kısa süre içerisinde bulunarak aynı yere defnedilmiştir.

Filmleri

Charlie Chaplin’in kısa filmlerinin hepsi birer klasik haline geldi. ‘Altına Hücüm’, ‘Sirk’ ve sessiz filmlerin hemen hepsi tarihe geçti. 1931’de Şehir Işıkları’, 1936’da ‘Asli Zamanlar’ gibi sessiz başyapıtlar ortaya çıktı.

1940 yılında Charlie Chaplin sesli sinemaya boyun eğdi ve o yıllarda Avrupa’nın üzerine bir kabus gibi çöken faşizmin en güzel, en etkili eleştirisini ‘Büyük Diktatör’ filminde ekrana taşıdı.

1947 yılında yaptığı ve artık o ‘küçük serseri’ tipini oynamadığı, bir cinayet komedisi olan ‘Mösyö Verdoux’ ise, sanatçının ilk para kaybettiren filmi oldu.

Charlie Chaplin bundan sonra, 1947 yılında yaptığı ‘Sahne Işıkları’ ile de büyük başarı kazandı. Ama son iki filmi olan ‘New York’ta Bir Kral’ ve ‘Hong Konglu Kontes’, ustanın eski büyük etkisini kaybettiğinin açık seçik kanıtıydı.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu