DerlediklerimizGüncel

NUBAR OZANYAN | Zulmü utandıran Seyit Rıza

“Her soykırımda olduğu gibi evlerimiz yıkıldıysa yeniden yapacağız. Tahılımız yakıldıysa yeniden ekeceğiz. Halkımızı ovalardan kovdularsa dağlarda yaşamayı öğreneceğiz. Bugün Dersim’de olup biteni bilmekle yetinmeyeceğiz. Nelerin nasıl yapılacağını da bilerek bakacağız görevlerimize.”

Aradan 87 yıl geçmesine karşın kimse yaşanan Dersim felaketini unutmadı. 87 yıl önce soğuk bir sonbahar Kasım’ında Elaziz-Buğday Meydanı’nda cellatların gözüne korkusuzca bakarak idam sehpasına yürüyen yaşlı bir Dersim seyidi asılır. Seyit Rıza tıpkı Şeyh Sait gibi şehir meydanında asılır. Ankara’nın Türkçe konuşan cellatları Zazaca konuşan Seyit Rıza’nın gözlerinin içine bakamaz. Sanki karşısında büyük bir kalabalık halk varmış gibi Seyid’in sesi yankılanır meydanda. “Evladı Kerbelayıme. Bı hatayıh. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir’’ diyerek celladı itip ipi boynuna geçirir. Ayağı ile sandalyeyi tekmeler. Onun bu onurlu ve direngen tavrı, zulme karşı savaşanlara örnek olur.

Muktedirler kendi hazırladıkları idam yasalarına bile uymayarak Seyit Rıza’nın 18 yaşından küçük oğlunun yaşını büyütürler. 75 yaşını ise küçülterek darağacına gönderirler. Dünyanın tüm diktatörleri gibi Türk egemenleri de her şeyi kılıfına uydurarak yaparlar. Dersim’in Seyid’ine bir mezar taşını bile çok görürler. 4 Mayıs, mazlum Dersim halkının katliam tarihine düşen kara bir sayfadır. Sistematik zor aygıtı olan Türk devleti, Dersim’de tanımı zor bir barbarlık yaşatır. Yaşanan zulmü tanımlayacak sözcükler zorlukla yazılır, katliam kitabına.

Ermeni-Rum-Asuri-Süryani katliamlarından sonra Türkiye’nin Türkleştirilmesinin önünde en büyük engel sadece Kürtler kalmıştı. Peşpeşe gerçekleşen Kürt katliamlarının sonunda sıra Dersim’in Kürtlerine, kızılbaşlarına gelmişti. Üzerine konuşulamayacak kadar gerçek olan Dersim katliamı bugün de derin bir acı olarak halkların yüreğini sızlatmaktadır. Ermeni sorununu “halledenler” bu kez benzer yöntemlerle Kürt sorununu halletme yoluna koyuldu.

Halkları hor gören, insan yerine koymayan, insan olmayı çoktan bırakan egemen Türkler, bir kez daha ateşli ve kimyasal silahlarla Dersim’e sefere çıktılar. Gerçekleştirdikleri katliam sonucu arkalarında büyük bir kan izi, gözlerinde yaş, seslerinde acı dolu yetim bir halk bırakarak geri döndüler. Övündükleri kanlı tarihlerine bir sayfa daha eklediler. Övünülen geçmiş, katledilmiş evlatlar, boğazlanmış çocuklardır. Kürtlüğün ve “haydutluğun” bir merkezini daha kuruttuklarını iddia ederek mazlum bir halkı yetim bıraktılar.

Türk-ulus devletin Türk olmayanlara tahammülü hiç olmamıştır. Türk ulusal ırkından başka kimsenin hak talep etme hakkına sahip olamayacağını iddia edenler, saf Türk olmayanların bu memlekette ancak hizmetçi, köle olarak yaşamalarına müsaade etmiştir. Dersim’e sefer düzenleyen Türk generalleri; dağlara, meydanlara emir yayarak her tarafta Kürt avına çıktı. 1925 Şark Islahat Planı, mutlaka hayata geçirilmeliydi. Tehcir ve asimilasyon uygulanmalıydı. Homojen Türkiye yaratma emeli ne pahasına olursa olsun mutlaka gerçekleştirilmeliydi. Ve karşılarında örgütlü bir güç görmeyince katliam emellerini pervasızca gerçekleştirdiler.

Ellerinde Türkçe kitaplarla beyaz renkli şalvarlı Kürtleri terbiye etmek isteyenler önce topraklarını işgal edip kana buladılar. Sonra “Vatandaş Türkçe konuş”, “Türkçe konuş, çok konuş” kampanyalarıyla sözde uygarlıklarını doğunun “Eğitimsiz Kürtler”ine götürdüler. Batı’nın beyaz Türkleri, Doğu’nun Kürtlerini terbiye edip hile ve kurnazlıkla eğitmeye Türkleştirmeye çalıştılar. Soykırımın üçüncü büyük ayağı olan Türkleştirme en iğrenç yalan ve sahtekarlıklarıyla uygulanmaya başlandı. Kürtçe, Zazaca aşağılanan; Türkçe övünülen uygar bir dil olarak beyinlere kazınmaya çalışıldı. Doğası işgal edilip tahrip edilen Dersim halkının dili, kültürü, özü kirletilmeye çalışıldı.

Gözlerinde talan ve soygun ateşi, ağızlarında küfür ve tehdit olan binlerle gelip dağları kuşatanların döktükleri kan lekesi, zaman aşımına uğrayarak geçmez. Ölümler unutmayı getirmez. Her soykırımda olduğu gibi evlerimiz yıkıldıysa yeniden yapacağız. Tahılımız yakıldıysa yeniden ekeceğiz. Halkımızı ovalardan kovdularsa dağlarda yaşamayı öğreneceğiz. Bugün Dersim’de olup biteni bilmekle yetinmeyeceğiz. Nelerin nasıl yapılacağını da bilerek bakacağız görevlerimize. Bugün Kürtlerin en büyük varlığı direniştir. Direnişin dışında başka bir yol özgürlüğe giden yolu kısaltamaz.

Bugün cellatlarından daha çok yaşayan Dersim’in Seyit Rıza’sı tarihi bir direniş hafızasıdır. Direniş hafızasına sarılarak cellatlar tam anlamıyla lanetlenir.

(Yeni Özgür Politika – 7 Mayıs 2024)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu