GüncelManşet

Tarih Tanıktır! Unutmadık, Affetmeyecek, Giymeyeceğiz!

Siyasi tutsakların F tipine aktarılmasını engellemek için 29 Ekim 2000 tarihinde başlattıkları açlık grevlerini 19 Kasım’da ölüm orucuna dönüştürmeleri üzerine yapılan “Hayata Dönüş Operasyonu” ile kanla yazılı tarih üzerine kurulu TC devleti, 28 devrimci tutsağı katletti, yüzlercesini yaraladı.

Hapishane katliamlarının en şiddetli halkasını oluşturan “Hayata Dönüş Operasyonu” için hazırlıklar 1990’lı yıllardan itibaren yapılmış ve tutsaklar teslim alınmaya çalışılmıştır. Bu saldırıların başında hücre saldırısı gelirken, 1991 yılında çıkartılan Terörle Mücadele Yasası çerçevesinde hücre tipi hapishanelerin yasal zemini döşenmiş, yasanın ardından devletin devrimci tutsakları hücrelere götürme girişimleri tutsakların direnişiyle püskürtülmüştü. 1996 yılına gelindiğinde ise dönemin İçişleri Bakanı M. Ağar’ın hazırladığı genelgeyle hapishanelere yönelik yeni saldırı planlarının yürürlüğe sokulmasıyla, Eskişehir Tabutluğu açıldı ve hücre tipi hapishanelere geçişin ilk somut adımları atıldı.

Devrimci tutsaklar bu genelgenin iptal edilmesi ve Eskişehir Tabutluğu’nun kapatılması talebiyle ölüm orucu direnişine başladı ve 69 gün can bedeli süren direniş, 12 devrimci tutsağın ölümsüzleşmesiyle ve onlarcasının hasta kalması pahasına devlete geri adım attırdı. Ancak 1996 süresiz açlık grevi ve ölüm orucu direnişinin üzerinden çok uzun süre geçmeden 10 tutsağın katledildiği Amed Zindanı katliamı gerçekleşti. 1997 yılında yayınlanan Ağustos Genelgesi’yle birlikte ise F Tipi hapishanelerinin inşaatı başlamıştı. 26 Eylül 1999’a gelindiğinde ise Ulucanlar’da 10 devrimci tutsak katledildi. Bundan sonra da devlet diğer hapishanelere Ulucanlar Katliamı’nı örnek göstererek gözdağı vermeye, tutsakları teslim almaya çalışırken bir diğer yandan F Tipi hapishanelerin “uygun” olduğunu anlatıp kamuoyu oluşturmaya çalıştı.

Devlet cephesinde F Tipi Hapishanelerin “uygun”luğu propaganda edilirken tutsak yakınları başta olmak üzere, devrimciler ve ilerici kamuoyu F Tipi Hapishane karşıtı mücadeleyi başlattı. Bu direniş karşısında Adalet Bakanlığı F Tipi Hapishanelerin açılmasının ileri bir tarihe ertelendiğini söyleyerek direnişi bitirme çağrısında bulundu. Devrimci tutsakları oyalamak ve direnişi kırmaya çalışmaktan başka bir anlama gelmeyen bu hamle karşısında, devrimci tutsaklar bu çağrıyı reddederek direnişe devam etti. Tutsakların direnişi devam ettirme kararının ardından, devlet katliam hazırlıklarını tamamlayarak, 19 Aralık’ta 20 hapishaneye aynı saatte gerçekleşen operasyonda binlerce kolluk kuvveti ve silahla saldırdı. Operasyon sonucunda 28 devrimci tutsak başta ateşli silahlarla ve yakılarak vahşice katledildi. Yaralı ve sağ kalan binlerce tutsak ise F tipi hapishanelerine sevk edildi.

Kararlılığın ölümüne olduğu bu direnişte tutsaklar, saldırılara göğüs germiş ve 4 gün boyunca direnmiştir. Bu süreç boyunca aralarında Nergiz Gülmez yoldaşın da olduğu toplam 122 devrimci tutsak ölüm oruçlarında ölümsüzleşirken, onlarcası da hastalandı. TC devleti, 19 Aralık Hapishaneler Katliamı’na, “Hayata Dönüş Operasyonu” dedi ve ölüm orucu direnişindeki tutsakların hayatını kurtarmak için yaptığını öne sürerek bu katliamı gerçekleştirdi. Ancak Bayrampaşa Hapishanesi’ne nasıl saldıracaklarını ayrıntılı olarak anlatan “Tufan Planı”nda, operasyon emrinin Jandarma Genel Komutanlığı tarafından henüz açlık grevleri bile başlamadan 11 Ekim tarihinde verildiği anlaşılıyor.

 

19-22 Aralık saldırısı devam ediyor

Günlerce süren saldırıların ardından 22 Aralık 2000 günü artık yeni bir dönemin temeli atılmış F Tipi dönemi başlamıştı. Tabi bu dönemde hapishanelerdeki tutsaklardan tutalım da bir bütün olarak muhalifler açısından da yeni bir dönemi işaret ediyordu. Bu bakımdan devletin devrimci tutsaklara yönelik bakış açısı ve hapishaneler politikası gereği olarak, hapishaneler baskı altında tutulmak için şiddet sürekli bir hal almıştır. Bu da devletin hapishanelerde hayata geçirmek istediği her türlü uygulamayı şiddeti önceleyerek kullanacağını doğurmaktadır.

Bugün içinde bulunduğumuz “OHAL” günlerinde en çok konuşulan ve gündeme gelen yerler gene hapishanelerdir. Sürekli bir operasyon haliyle her gün onlarca devrimci, demokrat, yurtsever muhalifler tutuklanıyor. Tutuklama terörünün arttığı bu süreçte hapishanelerde bulunan tutsak sayısı 200 binlere çıkarken, tecrit ve işkence saldırılarına ise her gün bir yenisi ekleniyor. Bu durum da 15 Temmuz darbe girişiminden önce tutsakların öyle veya böyle elde etmiş oldukları tüm haklar tamamen ellerinden alınarak, aile görüşleri kısıtlanıyor, mektupları gönderilmiyor, avukatla görüşme hakları neredeyse yok sayılıyor ve tecrit koşullarında tecrit yaşatılıyor.

Geçtiğimiz dönemde de bir darbe sanığının mahkemeye üzerinde İngilizce kahraman yazan bir tişörtle çıkmasının ardından, “Artık bunları mahkemeye çıkarırken Guantanamo’da olduğu gibi tek tip elbiseyle çıkaralım” diyen Erdoğan’ın emrinin ardından Adalet Bakanlığı jet hızıyla “Tek Tip Elbise” (TTE) saldırısına başladı. Toplumun muhalif kesimine dönük saldırıları sürdüren AKP/Erdoğan, yaşamın her alanında tekleştirmeye çalıştığı anlayışını hapishanelerde tutsaklara da uygulamak için kolları sıvamış durumda. Bunun için TTE uygulamaya konduktan sonra doğacak tepkileri şiddetle bastırma çabasına meşruiyet sağlamak için medya ve trollerini de seferber etmiş durumdadır. Devrimci tutsakları onursuzlaştırma projesi olan TTE saldırıları için geniş bir halk desteği olduğu algısı yaratarak, hapishanelerde tek tip elbiselerin zeminini güçlendirmeye çalışıyor. TTE uygulamasının devrimci, demokrat ve yurtsever tutsakları mutlak itaate zorlamanın bir aracı olarak da kullanmaya çalışan AKP/Erdoğan, tutsakları ruhen de esir alarak sindirmek, boyun eğdirmek istiyor.   

 

TTE dayatması, geçmişin hesaplaşmasıdır

1983 yılında da henüz faşist cunta iktidardayken, Cezaevleri Tüzüğünde hapishanelerdeki tüm tutsakların Tek Tip Elbise giymelerini zorunlu hale getiren bir değişiklik yapmış ve Ağustos ayında bu uygulamayı hayata geçirmek üzere çeşitli hapishanelerde tutsaklara dönük saldırılara geçilmişti. Faşist Cunta’nın ardından yönetime gelen ANAP hükümeti döneminde de devam eden saldırılardan biri de ‘84 Ocak ayında Metris Cezaevi’nde devrimci tutsakların elbiselerini toplamak üzere bir operasyon başlatılmış ve bu dayatma devrimci tutsaklar arasında büyük bir direnişle geri püskürtülmüştü. Uzun süre bu tür saldırılar devrimci tutsakların direnişi sayesinde hapishane yönetimleri 1986 Şubat’ında tutsaklara kendi elbiselerini geri verdi. TTE saldırıları sonraları da gündemleşmiş fakat karşılık bulmamıştır.

İşte tam da bu bakımdan “Hayata Dönüş” operasyonları belli açılardan bir son iken aynı zamanda başlangıcı da barındırmaktadır. Değişmeyen bir sürecin farklı şekil alarak devamından ibarettir. Bugün F Tipi hapishanelerde devrimci tutsakların duruşu olası operasyon öncesi de geçmişin deneyimi olarak yaşam bulurken, Tek Tip Elbiseye karşı tarihe geçen o meşhur fotoğraf hala hafızalarda. Devrimci, demokrat ve yurtsever tutsakları “ıslah etme” saldırılarına karşı tarihsel haklılıkları bir kez daha yol gösterecek. 19-22 Aralık Katliamı’nın yıl dönümünde üzerimizde dolaşan korku heyulasını saf dışı bırakmak için koşullar hiç olmadığı kadar uygundur. İçte ve dışta itibarsızlaşan, güç kaybeden bir hükümet var. Devrimciler, demokratlar ve yurtseverler haklılıklarını daha yüksek sesle haykırmalı ki tarih yine tanık olmalı.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu