GüncelMakaleler

Tayyip devri, OHAL Cumhuriyeti!

Gündemimizi ne denli meşgul ettiğini bir kenara bırakıp, KHK’ların hayatımızdaki yansımalarına bakmak istediğimizde ilk olarak OHAL’e değinmek kaçınılmaz olacaktır. Pek çok nedene dayalı ilan edilebilen OHAL, bizi bugün TC Anayasası’nın 120. Maddesinde “Şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması sebepleriyle olağanüstü hal ilan edilebilir.” ibaresiyle karşılıyor.

Gündemimizi ne denli meşgul ettiğini bir kenara bırakıp, KHK’ların hayatımızdaki yansımalarına bakmak istediğimizde ilk olarak OHAL’e değinmek kaçınılmaz olacaktır. Pek çok nedene dayalı ilan edilebilen OHAL, bizi bugün TC Anayasası’nın 120. Maddesinde “Şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması sebepleriyle olağanüstü hal ilan edilebilir.” ibaresiyle karşılıyor.

İlk olarak 2 Mart 1984’te tanıştığımız OHAL ilanları, 2002 yılına kadar bölgede etkisini unutulmayacak biçimde yerel olarak gösterdi. Gördüğümüz üzere bir bölgenin hiçte yabancı olmadığı bu kavram 15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi ile tüm ülkede ağırlığını hissettirdi ve hissettirmeye devam ediyor. Darbenin “bastırılmasıyla” hayatımıza sokulmaya çalışılan OHAL’e gerekçe olarak “terörün” bitirilmesi sunuldu.

İşte uzun bir süreden sonra ilk olarak 20 Temmuz 2016’da FETÖ’yle mücadele kapsamında ülkemizde OHAL rüzgârları Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin belki en insancıl maddesi olan15. Maddesini askıya alarak esmeye başladı. Bu dönemden sonra on binlerce insanda etkiler bırakacak KHK’lar dönemine girdik bu döneme Erdoğan’ın yeni düzeninin inşası demek pek yadırganacak bir durum değildir ki bunu ilerleyen dönemlerde Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin getirilmesiyle görmüş olacağız.

İçerisinde bulunduğumuz OHAL döneminde çıkarılan KHK’lar TBMM’nin yetki kanunu vermesine gerek kalmadan Cumhurbaşkanlığı başkanlığında Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılır. OHAL KHK’ları ile her alanda düzenleme yapılabilir ancak uluslararası hukuktan doğan hükümlülüklere değinmek yerinde olacaktır. Burada kişinin yasama hakkı, maddesel ve tinsel varlığın dokunulmazlığı, din ve vicdan, düşünce ve kanıların açıklanmaya zorlanmaması ve suçlanamaması.

Suç ve cezaların geçmişe yönelik yürütülememesi, suçluluğun ancak mahkeme kararıyla saptanabileceği önemli hususlardır ki “KHK’ya itiraz edenlerin darbecilerden farkı yoktur” söylemlerini dillerden düşürmeyen üst siyasi mercilerin bu temel hak ve özgürlükleri pek dikkate alacağı umulmaz. Burada KHK’ları anlatmaya çalışırken teorilerden bahsetmekten ziyade somut örneklerden daha faydalı olacaktır. Bu açıdan 6 kez uzatılmış OHAL’ler döneminde hayatımıza değen KHK maddelerinden bahsedeceğiz.

İlk olarak 23 Temmuz 2016’da 667 sayılı KHK ile birçok sağlık kuruluşu, özel öğrenci yurdu ve pansiyonu, vakıflar ve dernekler 15 vakıf yükseköğretim kurumu kapatıldı. Bu kurumların FETÖ’ye bağlı kurumlar olduğu biliniyor fakat bü güne kadar göz yumulan hatta destek olunan yapılanmaya bu kadar yaygınlaşmışken herkesin hayatına bilinçli, bilinçsiz sızmışken KHK’nın birçok mağdur yaratacağı ortadadır ve nitekim öyle de oldu.

670 sayılı KHK’ya baktığımız zaman 2692 kamu personelinin ihracına tanık olunuyor. Ardından devamının gelmesi kaçınılmaz 627 sayılı KHK ile 42 binin üzerinde kamu çalışanının ihracını tekrar görüyoruz ve bu tasfiyeler daha sonraki KHK’lar ile devam etti.

Daha önceleri seçimle belirlenen rektör adaylarının cumhurbaşkanlığının seçimine bırakılmasında, seçim usulüne son verildi ve yalnızca YÖK’ün gösterdiği kişiler aday olarak cumhurbaşkanlığına sunuldu.

Belediyeler; bilindiği üzere halk tarafından seçilen kişiler ile yönetilen yerel yönetimlerdir. Fakat mevcut hükümet yayımladığı OHAL KHK’ları ile belediyelere gerekçe göstermeksizin keyfi olarak kayyım atadı ve bu kayyım atanan belediyelerde, belediye hizmetinin başka bir belediye tarafından yerine getirilmesi sağlandı. Halk kendi seçtiği kişilerden bile hizmet beklemekten aciz hale geldi. Bu açıkça Anayasa ihlalidir zira anayasa yerel yönetimlerin özerkliğinden bahseder.

Bunun gibi halkı çok önemli bir konuda ilgilendiren diğer bir Anayasa ihlali ise yayın yasaklarıdır. TC. Anayasası’na göre herkes düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetine sahiptir ve basın hürdür, sansür edilemez fakat çıkarılan 680 sayılı KHK ile yayın yapan kuruluşların birçoğu kapatıldı. Demokratik toplumlara özgü olan halkın bilgilendirilmesi önlenmiş oldu.

Gelelim toplumun bilimsel dinamizmi olan, kolektif bir örgütlenmeye sahip olan üniversitelere; “FETÖ ile mücadele kapsamında” yapıldığı söylense de ülkenin en önemli profesörlerinin bulunduğu akademisyenlerin çoğu görevinden alındı.

Dikkat çeken nokta ise görevden alınan bu akademisyenlerin “Barış Bildirisi”ne yani PKK ile Türk ordusu arasındaki çatışmaların sona ermesi için imza atan akademisyenler olması. Bu ihraçların yapıldığı fakülteler büyük eğitimci sıkıntısı içinde, atanan eğitimciler ise nitelikten yoksun. Siyasal Bilimler, hukuk, tıp, iletişim fakülteleri öğrencileri eğitimlerinin sekteye uğramasından mustarip görülüyor.

Görülüyor ki 2017 yılı öğrenciler için kayıp bir yıl. “Mülkiye” adıyla anılan Ankara Siyasal Bilimler fakültesinde 23 akademisyen görevinden alındı. İhraç kararlarına tepki olarak yapılan eylemlere kolluk kuvveti şiddet göstererek müdahalelerde bulundu. Özgür düşüncenin merkezi olan üniversitelerde öğrenciler fikrini bile söylemez hale geldi. Biz nitelikli eğitim alma şansımızı kaybederken birçok arkadaşımız insan haklarına aykırı bir biçimde tutuklu yargılanıyor. Onlar için olağanlaşmış hale başkaldırmanın onuruyla…

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu