Makaleler

Diren Elif!

Nasıl bir aymazlık duvarı ise muktedir olanların hemen önlerinde duran, arşın uzaklıklara demokrasi baloncukları dağıtabilirken, Mısır’da halkın iradesine duyulması gereken saygıyı dillerine pelesenk edebilirken, özgürlükler mevzu bahis olduğunda mangalda kül bırakmazken, hemen dibinde, kendi eliyle yarattığı iğrenç temaşaya karşı üç maymunu oynayabilmektedir! 

Çokça kez dillendirildi. Sayılarla, belgelerle, görüntülerle anlatıldı. Malumunuz aşağılık dezenformasyona karşı ispatlarla konuşuldu, anlatıldı. Bu ülkede bir direniş yaşandı. Gezi Parkı ile başlayan süreç halkın haklı öfkesinin patlaması ile bambaşka bir biçime dönüştü. Ve ‘sinirlenince, çok güzel oldu, Türkiye!’

Aymazlık korku ile buluşunca nasıl bir zulüm ortaya çıkarmış, gösterdiler hepimize. Doğrusu tanıdıktı bu halleri, bu öfkeleri, ezeldendir halkı düşman belleyenlerin. Ama baktılar ki bu kez bir başka her bir şeyin seyri, baktılar ki diz çökmeyi bellettikleri herkesler ayağa kalkıyor, baktılar ki öyle üç beş çapulcu değil meydanları zaptedenler, baktılar ki ‘artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak’ bilindik ezberlerine canhıraş ve katmerli zulüm severlikleriyle döndüler.  

Ethem, Abdullah, Mehmet, Medeni, Ali…

Yetmedi. Kana doyması mümkün müdür, kan ile beslenenlerin?

Bir çare bulunmalı, bu isyan dalgasının kolu bacağı kırılmalıydı. Bir an tereddüt etmediler birbirinden pespaye yöntemleri devreye sokmakta.

Gaz bombalarıyla, plastik mermilerle, pala, satır ve sopalarla, akreple üzerinden geçerek, TOMA ile ezerek katledemedikleri direnişçilere yönelik gözaltı-tutuklama saldırısını devreye soktular.

Binlerce insan resmi ve gayri resmi biçimde gözaltına alındı. Spor salonlarında bol küfürlü dayaklardan geçirildi. Akrep denilen araçların içerisinde genç kadınlara bir kez daha kadın olmanın en ataerkil bedelleri ödetildi. Gözaltı işlemleriymiş, Adli Tıp’tan sağlık raporu almakmış, Emniyet ifadesinde avukat bulundurma hakkıymış! Hepsi hak getire. Devlet had bildirme operasyonunu kendi hukukunu dahi ayak altına alacak kadar aciz ve korkak bir biçimde gerçekleştirmiştir.

Bu korkaklığın belki en mide bulandırıcı hali ise şafak operasyonları ile evlerinden toplanan ve Başbakan’ın ‘marjinal’ çığlığına ‘bağımsız savcı ve yargıçlarla’ aksi seda verilmesi biçiminde okunması gereken tutuklama furyasıdır. Ankara, İzmir, İstanbul, Adana Mersin, Hatay…

Bir çok ilde daha önceden de demokratik eylemlere katılıyor oldukları kollukça bilinen, kimisi yasal bir derneğin yöneticisi, kimisi yasal bir partinin üyesi, kimisi bir gazetenin, derginin düzenli okuru olan yüzlerce insan TMK 10. Madde ile yetkili Özgürlük Hakimlerince birbirinden rezil rüsva gerekçeler ile tutuklanıp hapishanelere gönderilmiştir. Adeta bir gülmeceyi andıran yargılama süreçleri ise kan donduran türdendir. Gezi Parkı ile başlayan eylem süreçlerine katılan bu kimseler için isnad edilmeyen tek suç sanırız ‘cinsel saldırı’! Emniyet fezlekesinden bozma –pardon, bozma değil, kesme-kopyalama-yapıştırma- iddianameler cıvıl cıvıl, şenlikli bir aksiyon çizgi romanını andırmaktadır. Örgüt üyeliği, cinayet, hırsızlık, gasp, sövme, dövme, yaralama! Ne ararsan var, ee ‘ne takarsan kar!’

Mevzunun rahatsızlık vericiliği elbette bununla da sınırlı değil. Bu ülkede hali hazırda kanayan bir yara olma niteliğine haiz olan hapishaneler yeni ‘misafirlerini’, Gezi Direnişçilerini de tecrit, tredman, baskı keyfi uygulama, yalnızlaştırma menüsü ile karşılamışlardır. Birbirinden gerekçesiz, birbirinden ‘ben dedim, oldu’ kıvamlı baskı sarmalı tüm tutsaklar için hukuksuzluğun çığ gibi büyüdüğü bir süreci yaşatmaktadır.

Elif Kaya bu tutsaklardan yalnızca biridir. Tüm diğer direnişçiler gibi, bir üniversite öğrencisi olarak geleceğine sahip çıkmanın rotasını hak arama mücadelesinde yer almak olarak görmüş, Gezi Eylemlerine de bu saik ile katılmıştır. Son derece meşru taleplerini , en az o kadar meşru yöntemlerle ifade etmiş ve akbaba misali etrafında gezen İzmir TMŞ tarafından, Gündoğdu Baskınında gözaltına alınmış ve 3 günlük gözaltı sürecinden sonra çıkarıldığı mahkemece tutuklanarak Şakran Kadın Kapalı Hapishanesine gönderilmiştir.

Önce birkaç hususu belirtmek, birkaç soru sormak gerekir. TMŞ ekipleri Elif’i tek başına bir arabaya koymaya çalışmışlar ama bu çabaları diğer eylemciler tarafından engellenmiştir.

Elif’i yalnız başına nereye götürecektiniz?

Elif’in evinin önüne geldiklerinde, onu arabadan indiren kolluk, ‘sonunda kavuştuk Elifciğim, kısmet Gezi’yeymiş’ demiştir.

Kolluk herhangi bir sebeple ile Elif’i zaten gözaltına alacaktı da, Gezi bahane mi oldu?

Elif gözaltına alındıktan sonra ablası İzmir TMŞ tarafından aranarak, kardeşinin gözaltında olduğu saat 09:40’da bildirilmiştir. Ailesinin ve biz avukatların tüm çabalarına ve dosyada müdafii kısıtı kararı olmamasına rağmen saat 15:30’a kadar Elif ile kimse görüştürülmemiş, nerede olduğuna dair ‘adli tıpta, evinde aramada, yolda, şimdi burada, biraz önce çıktı adli tıpa gidiyor’ gibi farklı cevaplar yani değişik yalanlar söylenmiştir.

Hapishanede görüşme imkanı bulduğumuz Elif Kaya, o saatler arasında bir arabada, boş bir yerde tek başına bekletildiğini, kolluk görevlilerin arabanın dışında tartıştıklarını bir şeyler ayarlamaya çalıştıklarını, en sonunda birinin ‘hiçbir şeyi beceremiyorsunuz, tamam gidiyoruz’ diyerek arabaya bindiğini anlatmıştır.

Tekrar soruyoruz, kolluğunuz bu kadar beceriksiz olmasaydı, Elif’i nereye götürecek ne yapacaktınız?

Bu kadar yeter mi? Bu devlete asla…

Elif Kaya tutuklandıktan sonra Şakran Kadın Kapalı Hapishanesine getiriliyor ve koğuşuna gönderilmeden önce ‘arama yapılacağı’ gerekçesi ile ufacık bir odaya sokuluyor. Elif öncelikle gözaltına alındığı dakikadan itibaren onlarca kez aramaya tabi tutulduğunu, arama yapılmasına karşı çıkmadığını ancak çıplak arama dayatmasını kabul etmeyeceğini beyan ediyor. Dertleri hiç de güvenlik kaygısı olmayan 14 adet gardiyan ‘hadi yavrum,yorma bizi’ gibi cümlelerle tacizi başlatıyorlar.

Bu kadar yeter mi? Bu devlete asla…

14 adet gardiyan, küçücük bir odanın içinde, yirmi yaşında genç bir kadını, üzerinde hiçbir şey olmadığını bilerek sadece işkence etmek saikiyle çırılçıplak soyup dövüyorlar. Dakikalarca dövüyorlar. Elleriyle, sözleriyle yaptıkları tacizin ise haddi hesabı yok.

Ardından koğuşa diğer tutsakların yanına götürmüyor, iki gün tek başına bir hücrede bekletiyor, su dahi vermiyorlar. Bir de üzerine aramaya karşı geldiği gerekçesiyle 1 ay boyunca ailesi ile görüşme yasağı cezası veriyorlar.

Şimdi tutukluluğun bir istisna olduğundan mı bahsedelim? Aslolanın tutuksuz yargılanmak olduğunu söylesek? Tutuklu yargılanmanın yalnızca bir tedbir olduğunu, tutukluluk halinin bir cezaya dönüşmemesi gerektiğini anlatsak? Şu koşullarda bir ne hükmü olur ki?

Bunların yerine yazıyı Elif’den bahsederek bitirmek çok daha isabetli ve işlevli olacaktır. Evet, o yirmi yaşında genç bir kadın. Kendisine dayatılan tüm bu işkencelerin sebebinin farkında. Ve en başta bu sebeplere büyük bir onurla sahip çıkıyor. Mücadeleyi yazgı belleyen bir çok insan gibi o da bedel ödemenin zorunluluğunun farkında. Elif insanlık onurunu rencide eden bu muamele karşında esas onuru rencide olması gerekenlerin bu işkenceyi yapanlar olması gerektiğini düşünüyor.

Ne de güzel ediyor! Elif ve diğerlerinin bu duruşu sayesinde güzel günler düşü mayalanıyor. Elif ve diğerleri en çok yalnız olmadıklarına seviniyor!

 

Rıza Yalçın Koçak

 

http://blog.radikal.com.tr/Sayfa/diren-elif-28892

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu