Manşet

İTÜ’de geleceksizliğe dur demek için…

İstanbul: Gerek ülkemizde gerek Avrupa’da gerekse de dünya genelinde gençler için eğitim olanaklarının giderek azaldığı, eğitim almanın özellikle de yüksek öğrenime ulaşmanın daha da zorlaştığı, bilinen bir gerçektir.

60’lı ve 70’li yıllarda sınıf hareketinin etki ve değiştirici gücü ile kazanılan eğitim hakları sonucunda yoksul emekçi ailelerin çocuklarının eğitim olanakları açılmıştır.

Bugüne değin eğitim alanında emperyalist politikalar bu alanın daraltılması üzerine kurgulanmış, öyle ki eğitim kurumları egemen sınıfların ihtiyaçlarına yeterince yanıt vermez duruma gelmiştir.

Eğitim kurumlarının ticarileştirilmesi ile beraber eğitimin piyasalaştırılması ve kâr güdüsüyle dizayn edilmesi bir yandan eğitimin bilimselliğini yok ederken diğer yandan da öğretim görevlerinden öğrencilere kadar her kesim bir meta olarak görülmektedir.

Son olarak İstanbul Teknik Üniversitesi’nde öğretim görevlileri eğitimin ticarileştirilmesine ve geleceksiz bir yaşam dayatmasına karşı direnişe geçti. Eğitim-Sen ve TMMOB üyesi öğretim görevlileri İTÜ Maslak Kampüsü’nde direniş çadırı kurarak kendilerine dayatılan sömürüye karşı direniyor.

Özgür Gelecek Gazetesi olarak direniş yerini ziyaret ederek öğretim görevlilerinden Taylan Mercan ile bir röportaj gerçekleştirdik.

– Merhaba, öncelikle bize süreci özetler misiniz?

– Öncelikle bizim tâbi olduğumuz 50d maddesinden bahsedeyim. Biz 50d maddeside tâbi olan araştırma görevlileri, doktoramızı bitirdikten sonra başarı düzeyimize bağlı olarak, üniversite ve bölümün ihtiyaçları doğrultusunda 33a kadrosuna atanıyorduk.  Böylelikle kadrolu olarak akademisyen personel veya öğretim üyesi olabiliyoruz.

Yeni gelen rektörle birlikte bir dönüşüm yapıldı. 2011 yılında çıkarılan torba yasada bildiğiniz üzere “atılma kalktı” şeklinde bir ifade var. Orada şöyle bir şey diyor; “6 yılı doldurmuş olan öğrenciler öğrencilik haklarından yararlanamazlar.

Bu haklar paso, öğrenci belgesi ve sağlık vb. haklardır. Rektörlük bunu YÖK’e “araştırma görevliliği de bu hakka dahil midir?” diye soruyor. 6 ay sonra bir cevap geliyor “araştırma görevliliği bir öğrencilik hakkıdır” diye.  Yani 6 yılda doktorasını bitirmediyse veya 3 yılda yüksek lisansını bitirmediyse öğretim üyesi olamaz. Rektörlük de şimdi bunu uygulamaya çalışıyor.

– Rektörlüğün bu konu hakkındaki yetkisi nedir?

– Rektörlük istese araştırma görevlilerini kendi yetkisi ile 33a kadrosuna geçirebilir. Ancak bizlere devamlı bir Danıştay baskısından, YÖK baskısından bahsediyor. Biz bunların bir yanıltma olduğunu düşünüyoruz.

Çünkü kendisi yaklaşımları ve söylemleri ile böylesi bir kadro ekibinin olmasını istemiyor.  Sonuç olarak rektörlük bu süreçte bir dönüşüm yaratmak istiyor diyebilirim. Biz de bunu üniversitelerde bir ilk aşama olarak görüyoruz. Zincirin zayıf halkasından başlıyorlar.  Bu dönüşümün kurbanları da belli aslında, biz araştırma görevlileri.

– Bologna süreci ile beraber bildiğiniz üzere eğitimin piyasalaştırılması söz konusu. Rektörlüğün bu yaklaşımı bu sürecin bir ürünü mü sizce?

– Yeni YÖK Yasa Tasarısı var. Bunu birçok insan okudu ve büyük tepki gösterdi. Boğaziçi Üniversitesi’nde, ODTÜ’de de tepki vardı. YÖK Yasa Tasarısı piyasanın ihtiyaçlarına göre Bologna Süreci’ne paralel dizayn edildi. Şimdi bu bir tasarı halinde ve bunu bir yerden başlatmak istiyorlar. Belki İTÜ pilot bölge seçilmiş olabilir. Biz de buna karşılık bir tepki örgütledik.

Üniversitenin bilimsel akademik geleceğinin yok olacağını düşündüğümüz için böylesi bir direniş gerçekleştirdik.

– Direnişinizi işten atmalarla beraber mi yoksa fiili olarak yasa karşıtı olarak mı örgütlediniz?

Şu ana kadar sadece bir arkadaşımız işten atıldı. Aslında bizim direnişimiz işten atmalara karşı olup yasanın getireceği yıkıma bir set örmek anlamında ikili bir özelliğe sahip. Şu ana kadar biz bu süreci öngörmüştük.

Rektörlüğün yaklaşımları bunu ifade ediyordu. Bugüne kadar 8 arkadaşımız daha işten atılmış durumda. Zaten yasa ilk aşamada 81 kişiyi vuracak ama bununla da sınırlı kalmayacak. Daha dün yönetim kurulunda alınan kararla araştırma görevlileri rahat biçimde 33a maddesine geçemeyecek. Belki de ilerleyen süreçte bu 33a maddesi de anlamsız olacak. Dediğim gibi yeni YÖK Yasa Tasarısı profesörlüğe kadar iş güvencesini kaldıran bir kapsama sahip.

– Bundan sonraki süreçte neler yapmayı düşünüyorsunuz?

– Şu an direniş çadırımızı kurmuş durumdayız ve ilerleyen süreçte bu direnişi büyütmeyi düşünüyoruz. Çünkü bu yasa sadece bizi değil buradaki herkesi ilgilendiriyor. Öğrenciler zaten bu süreçten memnun değil. Çünkü daha düne kadar öğrenim aldıkları öğretmenleri işten atılacak. Bu süreci öğrenci arkadaşlarımızla beraber örmeyi düşünüyoruz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu