Makaleler

UYGARLIĞIN SOSYAL YAŞAM VE KURUMLARI; SÜMERLER-2

Gazetemizin okurları, “Modern toplumların atası” olarak kabul edilen Sümerler ile ilgili bir yazı dizisi hazırladı. Yazı dizisinin ikincisini okurlarımızla paylaşıyoruz.

Geçen yazımızda Sümer uygarlığının boy attığı topraklara gelişi ve yaklaşık 2000 yıllık bir serüvenin ardından yıkılışının kısa öyküsünü anlatmıştık. Bu yazımızda ise Sümerlerin günlük yaşamlarını Sümer sokaklarında gezermişçesine okuyucularımız ile kısa bir tura çıkacağız.

Sümerlerin tarihte en önemli uygarlık olmasının başında şüphesiz ki yazı sistemini bulup gündelik yaşamda bunu kullanmış olmalarıdır. İnsanların üretim ilişkilerinde gerçekleşen çeşitlilik ile uyulması gereken kuralları hayata geçirmeleri zaruri bir hal almıştır. Şimdi buradan sonrasında kurallar bütününü geleceğe aktaran Sümer yazısını görelim.

Sümerce yazı: Sümerler İ.Ö 4000-3500 yılları arasında geldikleri Mezopotamya da kısa sürede gelişkin bir medeniyet kurdular ve kendi yazı sistemlerini oluşturmaları pek uzun sürmedi. Öncelikle bu yazının nasıl bulunduğuna bir bakalım.

Sümerce en geç çözülen yazı sistemidir, bunun sebebi, kazılarda geç dönem çalışmalar ile şehirlerin gün ışığına daha sonraki süreçte çıkarılmış olmasıdır. Ayrıca Sümercenin Mezopotamya’da hiçbir dile benzememesi ve akraba bir dil ailesinin olmaması çözülme aşamasının bir hayli uzun sürmesine neden olmuştur.

Bu yolculukta ise en önemli adım, Pers imparatorluğunun kurulduğu yer olan Persopolis kentinde bulunan bir kitabenin 3 dilde yazılmasının anlaşılması olmuştur. Kitabelerin çözümünde ilk defa Dane Carsten Niebuhr 1773’de 3 dilde yazılmış bu yazıyı kopya etmiş bunların 3 ayrı çivi yazısı şeklinde olduğunu, soldan sağa doğru yazılmış, birinci sınıfa koyduğu yazının 42 harften oluşan alfabetik bir yazı olduğunu saptadı. Fakat bu 3 ayrı yazı sisteminin 3 ayrı dil için değil de bir dil için kullanıldığını söylüyordu. 1798 de Danimarkalı Friedrich Munster 2 ve 3 sıradaki dillerin ayrı bir kelime ve hece yazısı olduğu, fakat bu diller nasıldı ve nasıl anlaşılacaktı?

Persçe’yi, İngiltere’nin Hindistan’daki casusluk biriminde çalışan Henry Greswicke Rawlinson 1837’ye kadar okumalarını peyderpey bitirip 200 satırın kopyasını tamamlayarak Persçe’yi çözüyor. Buraya kadar Asurca, Babilce, Akadca’dan söz edildi. Sümerlerden ve Sümerce’den hiç söz yok. Çünkü uzun zaman kimsenin haberi yoktu. 1850 yılında Rawlinson British Association’ a verdiği konferansta, ilk olarak çivi yazılarının Akadlılar dediğimiz Sami halkının icat etmediğini, yazı dizininin Sami dilinin bünyesine hiç uymadığını, eğer bu yazıyı Samiler icat etti iseler kendi dillerine uygun yapmalıydılar, diyor. O yüzden Hİnks, çivi yazısının Babil’de Samilerden önce yaşamış , Sami olmayan bir halk tarafından bulunmuş olabileceğini öne sürmüştü. 2 yıl aradan sonra 1852 de Rawlinson bu kelime listelerini incelerken bunların iki dilde olduğunu ,Asurca kelimelerin karşısında Samice olmayan bir dile ait kelimelerin olduğunu öne sürüyor ve diğer dilin İskit yada Turan dillerinden birisi olduğunu öne sürüyor. Bir yıl aradan sonra Babil’ in güneyinden gelen tuğla ve tabletlerin Sami olmayan bir dilde İskit dilinde yazıldığını söylüyor. Buna Akad diyor ve bunlar daha önce buraya gelip yerleşmiş bir halk ve Sümerce diye bir dilin olduğu keşfedilmiş olunuyor. Rawlinson bu dilin zamir bakımından Moğolcaya ve Mançu diline daha yakın olduğunu fakat kelime benzerliğinin hiç bulunmadığını söylüyor. Sami olmayan bu dilin Sümerce olduğunu söyleyen Fransız bilim adamı JULE OPERT olmuştur. R.E. BURUNNOW 1905- 1907 yılları arasında Sümerce kelimelerinin tamamını gösteren sözlüğü yayınlamıştır. Görüldüğü üzere bu dil şıp diye bulunmamış, yaklaşık 300 yıl önce İran’da ( Pers poliste ve Behişton) yazıtlarında bulunan 3 dilli bir anıttan hareketle Sümerce çözülebilmişti. Persçe – Akadca – Elamca ve Sümerce şeklinde olmuştur. 1870 li yıllardan itibaren bir çok bilim adamı bu kazılara katılmış ve önemli miktarda yazılı kaynak ve yerleşim alanı bulunmuştur.

Bu topraklarda ilk müze Abdülmecit zamanında 1846 da  Mecma-ı Âsâr-ı Atika (Eski Eserler Koleksiyonu) adıyla kurulmuştu. 1881 yılında Osman Hamdi Bey’in Müze Müdürü olarak atanması ile 1883 yılında Eski Eserler Nizamnamesi yayınlanmış buna  göre o tarihten itibaren yapılan kazılarda kazıyı yapan ülke ile Osmanlı devletinin kazılardan çıkan eserlerin bölüşülmesini öngörüyordu. 1900 yılından sonra tüm eserlerin Osmanlı imparatorluğu devletine verilmesi kararlaştırılmıştır. En büyük kazıların gerçekleştiği 1880 – 1900 yılları arasında çıkarılan tüm eserlerin yarısı – Amerika’da ki Pennsylvania üniversitesi – Fransa’da Louvre Müzesi – Londra British Museum’dadır.

Sümerce yazının ilk kaç yılında bulunduğu bilinmemektedir fakat araştırmaları İÖ 3250 – 3500 yılları arasında bir tarihi işaret etmektedir. Geç dönem kazılarda bulunan tabletlerde ki yazı tamamen resim yazısı olup yazı 2000 yıl boyunca devamlı bir değişim geçirmiştir. İlk tabletlerdeki yazılar daha somut anlatımları betimlemek için kullanılırken soyut kavramları karşılayabilecek resim geliştirilememişti. Sonraları bu yazılar dik resim figürlerinden yan yatırılmış resimlere oradan da çivi gibi bileşkelerden heceler şekline dönüşmüştür. 1700 yılında bulunan kitabelerde ki şekillerin bir yazı olduğu anlaşılınca bunlara ‘köşeli ‘anlamına gelen ‘Cuneiform’ denilmiştir. Türkçeye ise çivi yazısı olarak geçmiştir. Sümerce, Sümerlerin yıkılmasından çok sonra bile ardılları olan Akad, Babil ve Asurlar tarafından edebi ve dini konularda kullanılmaya devam etmiştir. Kitabelerde ve tabletlerde kendi dilleri yanında Sümerce’ yi de eklemişlerdir.

Son olarak Sümerce eklemeli bir dildir. Hint Avrupa( Farsça- Latince- Kürtçe-Rusça vs.) dilleri gibi çekimli değildir. Sami dilleri gibi de bükümlü değildir. Kökler genellikle değişmez. Temel dil bilgisel birim tek tek sözcükler değil, sözcük bileşiğidir. Sümerce Macarca gibi Ural Altay dillerine benzer. Ne var ki sözcük dağarcığı .dil bilgisi ve söz dizimi bakımından Sümerce tektir, gerek yaşayan gerekse ölü dillerden hiç bir dil ile sağlam bir akrabalığı kanıtlanamamıştır. Büyük olasılıkla Sümercenin Emegir ( bey dili ) adıyla bilinen ana lehçesinin yanında daha az önemli olan başka lehçeleride mevcuttu. Bunlardan biri olan Emesal lehçesi ( kadın lehçesi) öncelikle dişi ilahların, kadınların ve hadımların konuşmalarında kullanılıyordu.

* Sayı sistemi – Sümerlerin yazıyı bulmalarını zorunlu kılan tek etken ticari faaliyetleriydi. Ekonomik çeşitlilik ve hesap işlemleri yazı yanında sayısal semboller ve hesap işlemleri geliştirmelerine neden olmuştur. Sümer sayı sistemi 60’lık yapıdaydı, ama 6 faktörü kadar 10 faktörü de kullanıldığı için tamamen 60’lık denemezdi.1 , 10 , 60, 600 , 3600, 36000 vb. Yazıya geçirme açısından iki sistem vardı, normalde kullanılan sistemde her birim hanesi için özel bir işaret bulunuyordu. Nitekim örneğin ondalık sistemde 439 olarak yazılan sayı (4 x 10(2))  + (3 x 10) +  9 iken altmışlık sayı sisteminde aynı sayı ( 4 x 60(2) + ( 3 x 60 ) + 9 olmaktadır. Bizlere kadar ulaşmış olan matematiksel okul metinleri 2 türdür. 1-Tablolar 2- problemler. Tablolarda,  değiş tokuş çizelgeleri, çarpımlar, kare ve karekökleri, belirli türde denklemlerin sayısal çözümü için gereken karelerin ve küplerin toplamları, üssel fonksiyonlar, pratik hesaplamalar için sayıları veren katsayılar ve üçgenlerin, dairelerin vb. alanlarını veren pek çok yöntemsel hesaplamalar yer alıyordu. Problem metinlerinde; Pisagor sayıları, küp kökler, denklemler, kanal kazılması ve genişletilmesi, tuğlaların sayılması gibi pratik ele alınıyordu.

* Astronomi : Astronominin temeli onlara dayanmaktadır. Göğü, güneşi ayı ve yıldızları incelemişlerdir. Ayın durumuna göre hazırlanmış 1 ayı, 30 günden oluşan ay takvimini kullanmışlardır. Ayları 4 haftaya bölmüşlerdir. Yılı, güneş sistemine göre de hesap ederek her yılı on gün artarak 3 yılda bir , 1 yılı 13 ay yaparak bu sorundan da kurtulmuşlardır. Beş gezegeni, burçları saptayarak adlandırmışlardır ki, bugünkü burç adları Sümerceden çevrilerek, şimdiki adlarını almıştır. Sümerlerden Johannes Kepler’e ( d. 1571 – ö. 1630 – Alman gök bilimci ve matematikçi) kadar herhangi bir gezegen bulunamamıştır. Bu da gösteriyor ki matematiğe dayalı Astronomiyi Yunanlılar değil Sümerler bulmuştur.

* Dilimizde ki Nisan : Nisag (Sümerce) ; Temmuz ( Sümerce – Tanrı Dumuzi)

* Sümerlerde mevsim: 2 mevsim bulunuyordu. Mart ta başlayan yaz (Emeş) ile Eylülde başlayan kış( Enten) ki bunlar Sümer tanrılarının isimlerdir.

* Sosyal yaşam ve ekonomi- Sümerlerde sosyal yaşamı 3 sınıftan oluştuğunu görmekteyiz. Soylular, sıradan yurttaşlar, yanaşmalar yada köleler. Soylular, hem özel bireyler olarak, hem de köleler ve özgür yanaşmalar ve hizmetkârlar tarafından işletilen özel yurtluklara sahipti. Tapınak topraklarını denetleyebilenler de soylulardı. Fakat bu topraklar gittikçe kralın denetimi altına girmiş, hatta onun mülkü haline gelmişti. Kongrenin üst meclisi ya da kent toplantısı soylular sınıfının üyelerinden oluşuyordu. Sıradan yurttaşlar kent devleti içinde kendi toprak parçasına sahipti, ama birey olarak değil, bir ailenin üyesi olarak. Kongrenin alt meclisini kuranlar herhalde sıradan yurttaşlardı. Yanaşmalar 3 sınıftan meydana gelmişti. 1-Tapınak yöneticileri ve yüksek memurların yanaşmaları 2 – tapınak çalışanlarının olduğu büyük kitle 3 – soyluların hizmetkârları.

Kölelik ise kabul edilmiş bir kurumdu. Köleler genellikle savaş tutsakları olan yabancı askerlerden oluşmasına karşın kent devletlerinin kendi içindeki savaşlarından esir alınan Sümerlilerde köle olabiliyordu. Bakılamayan çocuklar da daha bebek iken büyük toprak sahiplerine köle olarak satılabiliyordu. Fırat ve Dicle nehirleri kıyısında tarım ve çiftçilerin yanı sıra gayet gelişmiş bir balıkçılık sistemi geliştirmişlerdi. Altın ve gümüşü işlemekte hünerli kuyumcuları vardı. Sümerlerde asıl işi yapanlar yarı köle durumundaki bu insanlar genellikle bir mukavele ile alınırlardı işe , onluk, altmışlık ve yüzlük sayılar halinde iş yaparlardı. Kadınlar erkeklerin yarısı kadar ücret alıyordu Uruk kralı Urukigina yeni bir yasa ile kadınlarında erkekler gibi tam ücret almasını sağlamıştır.     

Sümerler buralara geldiklerinde bataklık bir alan ve bunun dışında kalan yerlerin suyu olmayan kurak ama çok kurak topraklar olduğunu söylemeliyiz. İlk olarak bu dezavantajı avantaja çevirmek için kolları sıvadılar yani suyu kontrol etmeleri gerektiğini biliyorlardır. Suyun kontrolsüz olduğu yerleri kurutup kurak yerleri ise sulama kanalları açarak sulamak gerekiyordu. Kanalların açılmasının 3 amacı vardı. 1- sel baskınlarının önüne geçip, bataklığı kurutmak 2- sulama 3 – sal ve gemiler ile taşımacılık yapmak. Biriken kanalların açılması görevini Şehrin başındaki imardan sorumlu birisinin( belediye başkanı) görevi idi. Sabanı ve orağı Sümerler bulmuştur. Tarlalarda arpa, buğday, darı ve kaplıca yetiştiriyorlardı. En önemli ürünleri Arpadır – ekmek, bira ve hayvan yemi olarak kullanılmışlardır. İşlerde; Öküz, eşek ve katır kullanılırken, atın kullanımı konusunda herhangi bir bulguya rastlanmamıştır. Tarla yanlarında ki bahçelerde; mercimek, kabak, fasulye, pırasa, sarımsak, soğan, salatalık, marul, kavun, turp, kimyon, nane, kişniş, tere gibi sebze ve baharat yetiştirilmiştir. Meyveleri kak ve çir dediğimiz biçimde kurutup atıştırmalık çerez olarak kullanmışlardır. Meyve çekirdekleri ise özellikle maden eritmede kullanılan güçlü ateş çıkarmada kullanmışlardır. Bira yapımında usta olan Sümerler bal ve hurmadan güçlü alkoller yapmaktaydı. Kumaş yapımı olarak Hayvan yünleri eğrilerek yün yapımında, keten ekilerek liflerinden kumaş yapılmıştır. Tapınaklarda 1500 kişinin çalıştığı dokuma atölyeleri vardı. 3 metre kumaşın dokunması 9 gün sürermiş. Bu dokunan kumaşlardan elbise yapılıyordu. Deri işlemeciliği de yaygın olan Sümerlerde deriyi alkali ve yağlar ile terbiye edip su geçirmez özelliği kazandırmışlardır.

Sümerler tahıl – kumaş – bira – balık – giysi vb. ihraç ederken dışardan genellikle, metaller, sedir (Lübnan) kereste – taş – değerli metaller almışlardır. Ticaret ilk dönemlerde devlet eli ile yapılırken son zamanlarda özelleşmiş ve şahıslar eli ile yapılmıştır.

Sümerler domuz yağı yerine bitkisel yağ kullanılmışlardır. Daha çok ‘susam yağı’ üretiliyordu. Sümercesi se-giş -i (susam), Akadcası saman – samni  seklinde iken dilimize susam olarak, batı dillerine ise susame olarak girmiştir.

İ.Ö 3500 yılından İ.Ö 2000 yılına kadar Sümerler muazzam bir ticaret sistemi geliştirmişlerdir. Lübnan – Suriye – Filistin – Elam – Asur – Akad – Dilmun – Etiyopya –  Mısır gibi ülkeler ile ticaret yaptıkları keşfedilmiştir.

* Sümer Edebi Yapıtları ve uzunlukları : 1- Efsaneler ; 20 ye yakın, bunların uzunlukları 100 satırdan 1000 satıra kadar çıkmaktadır. 20 ye yakın konulu efsane bulunmuş toplamda 5000 satırı bulmuştur.

 2 – Destanlar ; 9 adet,. 100 satırdan 500 adete kadar değişiyor. Toplamda 300 satır. Bu 9 destanın 5 i GILGAMEŞ destanlarının farklı konulu maceralarını yazıya dökmüşlerdir.

3- İlahiler ; 100 den fazla. Bunlarda Tanrılar, Krallar ve Tanrı evlilikleri övülmektedir. Uzunlukları 100-500 satır arasında değişmektedir. Toplamda 10000 satır.

4- Ağıt ve o türde kompozisyonlar; Hepsi 3000 satır kadar.

5- Okul öyküleri ve tartışmalar ; 12 adet , Hepsi 4000 satır kadar

6 – Atasözleri ve deyimler ; 3000 satır kadar

Sümer hukuku ve sümer mahkemeleri : Dünyada ki ilk hukuk sistemi örneği de Sümerlerde başlamıştır. Yazılı tabletlerin çoğunluğu İstanbul Arkeoloji Müzesinde bulunmaktadır. Dava süreci 3 aşamadan oluşmaktadır 1- davanın konusu anlatılır 2 -tanrılar – krallar adına yemin etme ve suçunun olmadığı konusunda teyit istenir 3-hakim kararı. Hakimler yüksek sınıflardan insanlar olduğu gibi bir bahçıvan bir kasap ya da bir sanatkarda hakim olabiliyordu. Genellikle 3 kişi olan mahkeme heyeti davanın büyüklüğüne göre 11 kişiye kadar çıkabiliyordu. Sümer cezaları diğer Mezopotamya uygarlıklarına göre daha soft ve insancıl idi. Genellikle davalıların barışmaları yönünde karar kılarlar idi. Örneğin genç adam nişanlısından ayrılıp başka bir kız ile evlenmesi sonucunda kızın annesi mahkemeye başvurmuş kızını bırakan damatlarının kızları ile tekrar evlenmelerini sağlamışlardır. Ayrıca resmi evlilik kurumunun 1930 yılında geldiği ülkemizi göz önüne alırsak 4000 yıl öncesinde evlilik akdinin mahkeme kayıtlarında şahitler ile ve yazılı belge ile yapıldığını kanıtlıyor. Sümer sonrası Sami Babil uygarlığında cezalar daha sert ve ölüm ile sonuçlanıyordu. Günümüzde ki İslam hukukuna ve Arap devletlerine yansımalarını görebiliyoruz. Sümer kanunlarında zina yapan kadınların taşlanması kuralı vardı fakat öldürülmesi gerektiği hakkında bir bilgi yoktur.

Sümerlerde Okullar :Dünyada ki ilk okul teşkilatlanması da Sümerlerde geliştirilmiştir. Okul sistemi tapınaklar içindedir. Okullara genellikle üst sınıf aile çocukları ve özgür toprak sahibi, tüccar yada sanatkar aile çocukları gidebilmekteydi. Okullar ücrete tabi idi az para veren veya görece yoksul çocukların daha az ilgi görmesi ve dayağa maruz kalması kaçınılmazdı. Okullarda Fırat Nehri kıyısında toplanan kil’ in güneşte kurutulması ile elde edilen tabletler üzerine önce öğretmen sonra öğrencinin taklidi şeklinde yapılıyordu. Devamlı gelişen okul sistemi ilk başlarda yazı öğrenme ve basit sayısal işlemleri öğretme amacıyla yapılıyor olsa da zamanla bulunan tabletlerde felsefi-nebati-tıbbi-kimyevi-hayvanların özellikleri gibi bilgilerde uzman kimseler yetiştirmişlerdir. Okullarda dayak oldukça yaygındı ve motivasyon aracı idi. Tarihte ki ilk rüşvet belgesi de Sümer okullarında gerçekleşir. Derslerinde başarılı olamayan bir çocuğun babasına öğretmenini eve çağırmasını iyi ağırlanıp hediye verilmesi ile kendisine daha iyi muamele edileceğini ve dayak yemeyeceğini babasına anlatmasını içerir. Eve davet edilen öğretmene hediyeler verildikten sonra çocuğa daha iyi eğitim vereceğini söyleyip evden ayrılması ile sonuçlanır… Bu okullardan mezun olan öğrenciler genellikle tapınak ve saraylarda alt derece memur olarak başlar gittikçe yükselirlerdi.

Tıp ve Sağlık : Sümerlerde gelişmiş bir tıp bilimi vardır. Doktorluk mesleğini icra eden insanlar diplomalı ve gerekli kurumdan belgeli insanlar olmalıydı. Aksi takdirde sahte belgeli doktorların yakalandıkları zaman cezalara çarptırıldıkları mahkeme tutanakları vardır. Reçeteler ve tıp tedavilerinin bulunduğu yazılı tabletler günümüze kadar ulaşmıştır. Günümüzde tıp amblemi olarak kullanılan çift sarmaşık yılan Sümerlerden gelmiştir. Bunlar şifa tanrıçası Ningişzida yı sembolize etmektedir. Sümer kurumları ve sosyal yaşam ile öyle çok örnek ve detay var ki bu yazının içeriğinin kaldıramayacağı boyutlarda olduğundan en önemli unsurlar göz önüne alınarak yazıyı oluşturulmaya çalıştım. İnsanlarda ki merak duygusunun yok olduğu ve daha da köreldiği günümüzde araştırılacak konuların ilginç ve eğlenceli taraflarını anlatmak önemlidir.

          

        

          

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu