Makaleler

Venezüella’da ekonomik ve siyasi kriz: “Bolivarcı Devrim”in kaçınılmaz sonucu!

Venezülla’da sağcı muhalefetin protestoları devam ediyor. Chavez’den sonra liderlik koltuğuna oturan Nicolas Maduro oldukça zorlanıyor. Sağcı muhalefetin on beş yıldır bitmeyen saldırıları yoğunlaşmış durumda. Yapılan son seçimde meclis çoğunluğunu ele geçiren sağcı koalisyon Demokratik Birlik Buluşması (MUD) ülkedeki ekonomik krizi siyasi krizle bütünleştirerek iktidarı ele geçirmek istiyor.

 Yaklaşık 5 aydır devam eden protestolarda MUD sokakları terk etmeme çağrısı yapıyor. İktidar olan Birleşik Sosyalist Parti (PSUV) gösterileri devlet şiddetiyle bastırmaya çalışıyor.

 “Solcu” hükümetle sağcı muhalefet arasındaki çatışma olarak görülen bu protestoların perde arkasında egemen sınıflar arasında iktidar kavgası var.

Emperyalizmden azade olmayan politik krizin daha da şiddetlenmesi kuvvetle muhtemeldir.

2000’li yılların başında seçimi kazanan Chavez’in “Bolivarcı Devrim” inşası ve 21. yy. “sosyalizmi” rüzgarı estirildi. Kamu harcamalarının artırılması, yoksullara yardım, petrolün millileştirilmesi, şehirde komünlerin kurulması ve büyük arazilerin bölünmesi gibi halkçı politikalara dayanan “Bolivarcı Devrim” Chavez’in vefatına, liderini kaybedene kadar etkin oldu. Fakat bu süreçte devrim ve sosyalizm söylemiyle ilk olarak ezilen halkların yoksulluğu ve öfkesi düzen içine çekildi.

Diğer yandan emperyalistler arası çatışma gölgelendi. ABD’nin “arka bahçesinde” kendine pazara alanı açan Çin ve Rus emperyalizmi o dönem muhalif olan “solcu” güçleri destekleyerek hükümet olmasında önemli bir rol oynadı. Halkçı politikalarla “solcu” hükümet güçlendirildi.

 Halkların ezilmişliğini kendi çıkarları için kullanan emperyalistlerin ülkedeki Pazar dalaşı güçlü sol söylemlerle gizlendi.

ABD karşıtlığı ile “anti-emperyalist” olan Chavez, petrol yataklarında ABD şirketleriyle çalışarak 21. yy. “sosyalizmini” inşa etti.

Kamu harcamaları ve komünler üzerine oturan politikaların sosyalizm olmadığını Venezüella işçi sınıfı ve ezilen kesimler yaşamlarında belirleyici bir değişim olmamasıyla bizzat yaşayarak öğrendi. Başka bir ifadeyle kapitalist ekonominin temeli olan üretim araçlarının özel mülkiyeti, artı-değer sömürüsü, aşırı üretim ve azami kâr “Bolivarcı Devrimin” niteliğini gün yüzüne çıkardı. Dahası ekonominin yüzde 95’i petrole dayalı olan Venezüella, Suudi Arabistan’ın petrol fiyatlarını düşürmesiyle ekonomik krize girdi.

 “Maduro krizi devlet bankasından krediler, kur kontrollerini liberalleştirme, yabancı şirketlere daha fazla yer açma vaatleriyle yönetmeye çalıştı.” (21.7.17) Sağcı muhalefet bu fırsatı kaçırmayarak ekonomik krize bir de siyasi kriz ekledi. Ekonomik kriz aynı zamanda 21. yy. “sosyalizmi”nin de yani halkçı politikaların da iflası oldu.

Sağcı muhalefet “Bolivarcı devrimin” bu açmazından yararlanarak bugün halkı sokaklara döküyor. Mecliste yakaladığı çoğunluğu kitle gücüyle bütünleştirerek “Bolivarcı Devrime” son vererek iktidarı almak istiyor.

Diğer bir deyişle Bolivarcıları önlerinde engel olarak gören sermaye fraksiyonlarının bir kesimi, bu engeli ortadan kaldırmak ve kendi hakimiyetini kurmak istiyor.

Ülkedeki ekonomik ve siyasi kriz, emperyalizmden bağımsız ele alınıp değerlendirilemez. 2000’lerin başında Chavez’e yapılan darbenin arkasında yer alan ABD emperyalizmi, bugün de sağcı muhalefetin arkasında yer alıyor.

 Çin ve Rus emperyalizminin Latin Amerika’da nüfuz kurmasından rahatsız olan ABD, ülkenin petrol zenginliğine tek başına sahip olmak istiyor. Bunu “solcu” hükümetlerle yapamayacağından sağcı muhalefeti destekleyerek Chavez öncesi dönemdeki nüfuzu tekrar kurmak istiyor.

Bu sayede Çin ve Rus emperyalizmine karşı da önemli bir mevzi kazanmayı ve onları bölgeden çıkarmayı hedefliyor.

Sorunu çözme adına Kurucu Meclis seçimi ve Yeni Anayasa için harekete geçen Maduro’ya karşı sağcı muhalefet “referandum” düzenleyerek karşılık verdi. Kurucu Meclis ve Yeni Anayasa’nın Maduro iktidarını güçlendireceğini belirten MUD toplumun yüzde 28’inin katıldığı bir “seçim” düzenleyerek krizi daha da antagonist bir aşamaya sürükledi.

İktidar savaşı kapsamında sağcı muhalefet kendisini güçsüzleştirecek her yaklaşımı reddediyor. Toplumun her kesiminin katılacağı geniş çaplı, ülke genelinde yapılacak bir seçimi kabul etmiyorlar.

 Kitlesini sokaklara çağırarak uzlaşma girişimlerinin önünü kesiyorlar. Bugüne kadar yapılan protestolarda 90 kişi ölürken-öldürülürken (her iki tarafın dahil olduğu rakamdır) 100 kişiden fazlasının da kayıp olduğu belirtiliyor.

Yaşanan siyasi kriz, emperyalizmin de dahil olduğu egemen sınıflar arasındaki iktidar kavgasının bir ürünüdür.

 Ne devlet ne hükümet ne de iktidar işçi sınıfı ve ezilen kesimlerin elindedir. Egemen sınıfların ezilen kesimlerin emekçi halkın öfkesine ve gücüne yaslanması bir şeyi değiştirmiyor.

Daha gerici bir niteliği olan sağcı muhalefetle, Venezüella burjuvazisinin ve emperyalist tekellerin emekçi halkı daha iyi sömürme koşulları yaratan “solcu” hükümetin durduğu sınıfsal konum arasında kalın bir çizgi yoktur.

Sağcıların genel grevine karşı “700 büyük şirket greve katılmadı” diyerek sırtını burjuvaziye dayayan bir “solcu” hükümet söz konusudur. Muhaliflerin sağcı olması nedeniyle birçok çevre Maduro’yu destekleyen bir konum alarak sınıfsal tavırdan uzaklaşıyor.

İşçi sınıfının ve ezilen kesimlerin iktidar perspektifi kapsamında konjonktürel olarak sağcılara karşı Maduro desteklense de bu tam destek anlamında değildir. Ne sağcılar ne de “solcular” esas nokta işçi sınıfının iktidarıdır.  

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu