GüncelMakaleler

YORUM | Hamidiye Suyunun Siyasal Analizi

"CHP’nin “yerli ve milli” temalı AKP’den devşirme söyleminin ilerisinde tutum alan kitlenin yaklaşımı da bu noktada dikkat çekicidir. Bu noktada her meselenin politize olabildiği coğrafyamızda kitleleri harekete geçirebilen, devleti teşhir etmeye aday her konu bizler açısından da kıymetlidir"

Normal şartlar altında, mantıklı bir ülkede su sadece sağlık yönünden analiz yapılır, mineral değerleri ölçülür vb. Gel gelelim “Yeni Türkiye” adlı tiyatro sahnesinde ise suyun ölçüm değerlerine siyaseti de eklemek gerekiyor.

Zira her meselenin olduğu gibi tercih edilen su markasının dahi siyasallaşmasının mümkün hale geldiği koşullarda yaşıyoruz.

Bilindiği üzere Osmanlı padişahlarından 2. Abdülhamit tarafından kurulan ve 1979 yılından itibaren de İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından işletilen Hamidiye Suları Ekrem İmamoğlu’nun belediye başkanı olmasının ardından tartışma konusu haline geldi.

Bir yandan çeşitli bakanlıklar, kamu bankaları, Türk Hava Yolları gibi kurumlar Hamidiye Suları’ndan alım yapmayı keserken, eski bakan ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları kurulu üyesi Burhan Kuzu’dan Hamidiye Sularının sağlıksızlığına ve damacanalarının pisliğine dair açıklama bile geldi.

Yapılan boykot çağrısına iştirak eden kurumlar ise şöyle: Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Bilim ve Sanayi Bakanlığı, Milli Saraylar, Koza Holding, Vakıfbank, Denizbank, AKP’li Bahçelievler ve Arnavutköy Belediyeleri, TEDAŞ, TEİAŞ, TÜRGEV, SETA, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), AKP Genel Merkezi, THY (Yer hizmetleri veren yan kuruluşu TGS üzerinden)…

Mevzu bahis aslında bu içerikle ilgili özsel bir söz söylemeyi gerekli kılmıyor. Lakin konu kapsamında hem öznelerin tutumu hem de toplumun ele alış biçimi siyasal sonuçlar üreterek tartışılması gereken kimi sonuçları ortaya koyuyor.

“Yerli” ve “milli” su…

Konu özgülündeki en absürt şey, Hamidiye Suları üzerinden dönen tartışmanın “yerli ve milli” söylemi ile ele alınmasıdır. Bu noktada Hamidiye Suyunu boykot edenlerin yaklaşımının daha reel olduğu açıktır.

Zira, boykota itiraz edenlerin, itirazı suyun milli servet olması, 2. Abdülhamit’ten kalma olması, Abdülhamit’in esasen AKP’nin siyasal figürlerinden birisi olması gibi tutarsızlığa işaret eden tartışmaların beyhude olduğu görülmelidir.

Sorunun özü siyasal kamplaşmadır, okunan ezanın dahi kimin camisinden geldiğidir. Bu hali ile varlıkların talanı ve peşkeş çekilmesi üzerine düzen kuran AKP’nin İstanbul’da belediyeyi kaybetmesinin ardından Hamidiye Suları ile ticareti keserek yandaş firmalara dönmesi gayet doğasına uygundur.

Burada ilginç olan ise Hamidiye Suları üzerinden AKP’ye muhalefet üretmeye çalışan kesimin tutumudur. Güncelde sosyal-siyasal tüm biçimlerde ayrışmış bir toplum içerisinde Hamidiye Suları’nın “milli servet” niteliği geçerli bir politik söylem olmadığı gibi, AKP’nin sözü ve dili ile üretilecek muhalefetin de etkisiz olduğu açıktır. Bu hali ile “yerli ve milli” vurgulu bir itirazın ne CHP’ye ne de İmamoğu’na bakiye bırakmayacağı görülmelidir.

Bu noktada zaten CHP’de dikkat çekici bir yön olarak AKP’nin siyasal diline ve sağ politik söylemine teşneliği ise fark edilebilir düzeydedir. Ancak, bir şeyin orijinali dururken benzerine yönelim zayıf olacağı gibi, sahteliğin ise gerçeğini yani AKP’yi büyüteceği açıktır.

Yine açık olan şudur ki, CHP’nin seçimler öncesinde sola çalan söylemler ile ve HDP’nin ittifakı sayesinde kazandığı belediyede, muzaffer olduğu ilk andan itibaren Osmanlıcı argümanlara sarılması bastığı zemini kayganlaştırmak dışında bir işe yaramayacaktır.

Yağma ve talan iktidarı…

Olayı AKP cephesinden değerlendirdiğimizde ise, konu özgülündeki yaklaşımının aslında hükümetin ve devletin talancı niteliğine uygun olduğu görülecektir.

AKP ve Erdoğan cephesinden mesele sadece bir toplumsal parçalanmada saf tutmak değil aynı zamanda devlet siyasetinin belirleyici unsuru olarak talan etmek meselesidir. Güncel AKP gerçeğinde bugün talan edemediği, çıkar devşiremediği ve yandaşını besleyemediği hiçbir şeyin hükmü yoktur.

Geçmişte kardeş olduğu, ihaleler verdiği, devlet olanaklarından ziyadesi ile istifade etmesini sağladığı FETÖ’cü sermayeye yaptıkları ortadadır. Aynı şey bugün İstanbul Büyükşehir Belediyesi için de geçerlidir. Doğasına uygun şekilde onu ekonomik ve siyasal olarak felç etme çabasının sonucudur bugün Hamdiye Suları ile ilgili yaptığı boykot.

Sudan saflaşma…

Bitirmeden dikkat çekilmesi gereken diğer nokta ise, konu özgülünde karşı cephenin mobilize olma becerisidir. CHP’nin ve İmamoğlu’nun niteliksiz tepkisine rağmen azımsanamayacak bir kitle bu noktadan da AKP karşıtlığı üretmektedir.

Konu özgülünde sosyal medyadan yapılan kampanyaların yanı sıra Hamidiye sularına yönelik talebin İstanbul dışı kentlerden de artması, başka şehirlerden insanların dahi bayilik vb başvurularda bulunması aslında bugün toplumun büyük oranda bölünmüşlük içerisinde olduğuna delalettir.

Bu bölünmüşlük olgusu, kitlelerin her meseleden, hatta sudan bile, hükümeti teşhir etme ve geriletme eğiliminin göstergesi olduğu oranda politiktir de. Aynı zamanda CHP’nin “yerli ve milli” temalı AKP’den devşirme söyleminin ilerisinde tutum alan kitlenin yaklaşımı da bu noktada dikkat çekicidir.

Bu noktada her meselenin politize olabildiği coğrafyamızda kitleleri harekete geçirebilen, devleti teşhir etmeye aday her konu bizler açısından da kıymetlidir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu