GüncelMakaleler

DENGE AZADÎ | Mülteci Tartışmalarının Gölgesinde Rojava İşgali

"TC, yaşanan krizleri birer pazarlık unsuru olarak kullanarak sınır hatlarına cihatçı çeteleri yerleştirmek için uluslararası bir meşruiyet alanı arıyor."

AKP-MHP iktidarı tarafından bir süredir sürdürülen “Suriyeli mülteciler” tartışmasının bir de Rojava yüzü bulunuyor.

İktidar ile burjuva muhalefet arasında, göçmen ve mültecilerin temel insani haklarından uzak, karşılıklı siyasi hamlelere kurban edilen mülteci-göçmen tartışmasının perde arkasında başka bir proje mi yürütülüyor? CHP ve onunla kol kola giren burjuva ittifakın, Suriyeli mültecilere yönelik ırkçı-faşist yaklaşımı, toplumun kılcal damarlarına şovenizmi körükleyerek buradan AKP-MHP iktidarını köşeye sıkıştırma politikası yeni değil.

Ekonomik krizin çığ gibi büyüdüğü, işsizler ordusunun dev boyutlara ulaştığı, milyonlarca emekçinin sefalet koşullarında yaşama tutunmaya çalıştığı günümüzde, kitlelerin bu koşullara yönelik biriken öfkesi “Suriyeli mülteciler” adı altında göçmenlere kesiliyor. Böylece sistem, müsebbibi olduğu krizin sorumlusu olarak kitlelere başka bir adres göstermiş oluyor.

Diğer yandan AKP-MHP iktidarı da, mültecilere-göçmenlere sahip çıkma adı altında timsah gözyaşları dökerek demokrasicilik oyunu oynuyor. Tüm bu karşılıklı suçlama ve açıklamalar yapılırken Suriyelilerin geri gönderilmesi söylemleri ortalığa bunca servis edilmişken R.T.Edoğan’ın sarf ettiği “Bir milyon Suriyeliyi ülkelerine göndereceğiz” sözü üzerinde biraz durmak gerekiyor.

TC devletinin 22 Nisan günü Zap ve Avaşin başta olmak üzere Medya Savunma Alanları’na yönelik başlattığı işgal operasyonu ve buna karşı gerilla direnişi devam ederken gündeme getirilen mülteci tartışması dikkat çekici.

Zira, bir taraftan Medya Savunma Alanları’na, KDP’nin doğrudan istihbaratı ve suç ortaklığı ile saldırılarını sürdüren TC devleti, buna paralel bir şekilde yine KDP ve buna eklenen Irak Hükümeti eliyle Şengal’de de benzer bir süreç işletiyor.

TC’nin saldırılarının üçüncü ayağında da Rojava yer alıyor. TC, geçmişte gerçekleştirdiği ancak sahiplenmediği SİHA saldırılarını bugün açıktan, yüksek sesle duyuruyor ve sahipleniyor. Irak Kürdistanı’nda, Rojava’da ve son olarak 22 Mayıs günü Maxmur mülteci kampında gerçekleştirdiği saldırılar, tüm bu yaşananların belli bir plan ve konsept dahilinde yaşama geçirildiğine işaret ediyor.

Zap ve Avaşin’e yönelik KDP işbirlikçiliği eşliğinde yürütülen işgal saldırıları ile bir taraftan gerillanın ezilmesi amaçlanıyor diğer yandan da bu bölge TC tarafından işgal edilmek isteniyor. Buna paralel bir şekilde Şengal’e yönelik müdahalelerle de Şengal’de yurtsever hareketin etkisi kırılarak Rojava ile Medya Savunma Alanları arasındaki bağlantı kesilmek isteniyor.

Konseptin bir ayağında yer alan Rojava’ya dönük saldırılarla birlikte ele alındığında “Bir milyon Suriyelinin geri gönderileceği” söylemleri, Türk devletinin işgal ettiği bölgelerde demografik yapıyı değiştirmek adına yeni bir plan üzerinde çalıştığına işaret ediyor.

TC devleti gelinen aşamada Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî’de çeşitli insani yardım kuruluşları vasıtasıyla kamplar kuruyor. Bu kamplar ve geri gönderilecek Suriyelilerin yerleştirileceği alanlar olarak basına sızdırılan kimi görüntüler, TC devletinin işgal ettiği topraklara çeşitli ülkelerden getirdiği cihatçı güçleri yerleştirmeye yönelik daha kapsamlı adımlara hazırlandığını gösteriyor.

Hali hazırda TC, İdlip başta olmak üzere işgal ettiği diğer bölgelerde cihatçı çeteleri zaten yerleştiriyor, besliyor ve demografik yapıyı değiştiriyor.

Mülteciler tartışmasıyla TC’nin bu politikasını bir adım ileri taşıyacağı ve sınır boylarına bahsi geçen “Suriyelilerin” yerleştirilmesine yönelik bir plan üzerinde çalışıldığı anlaşılıyor. Hatırlanacağı üzere QSD, yapılan anlaşmalarla TC devletinin olası bir provokasyonuna meydan vermemek amacıyla sınırdan 30 kilometre çekilmişti. Ancak buna rağmen TC’nin Rojava köylerine yönelik saldırıları durmuş değil.

Bugün Medya Savunma Alanları, Şengal ve Rojava ile birlikte üç ayaklı yürüyen konseptin sınır hatlarına Suriyeli adı altında cihatçı çetelerin yerleştirilmesiyle geliştirilmesi hedefleniyor. Nitekim TC’nin son günlerde gerek askeri alanda artan saldırıları gerekse de diplomatik alanda Ukrayna savaşını bir koz olarak kullanıp Rojava başlığında Rusya ve ABD ile yaptığı pazarlıklar, Irak Hükümeti ve Barzani ailesiyle görüşmeleri söz konusu konseptin devreye sokulmasına hizmet ediyor. TC, yaşanan krizleri birer pazarlık unsuru olarak kullanarak sınır hatlarına cihatçı çeteleri yerleştirmek için uluslararası bir meşruiyet alanı arıyor.

Ne var ki TC ne işgal ettiği Efrîn’de ne de Serekaniye ve diğer bölgelerde gerillanın direnişini söküp atabilmiş değil. Gerilla gerek Zap ve Avaşin’de gerekse de Şengal ve Rojava’da Türk devletinin işgal ve soykırım politikalarına karşı direnmeyi sürdürüyor, sürdürmeye de devam edecek!

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu