GüncelMakaleler

2 Temmuz | Sivas Katliamının 27. Yılında: Alevilerin Sistem Karşıtlığı Devam Ediyor! 

"Hedef alınan kişiler üzerinden katledilen; Alevi toplumunun egemen güçlere karşı konumlanmış kesimleridir. Katledilen insanların Pir Sultan Abdal Şenliklerine katılmak için orada olmaları ve katledilmeleri tarihsel bir konumlanışın iz düşümüdür"

Osmanlıdan TC’ye miras kalan devlet geleneğinin en belirgin genetik kodu kendi dışındakileri yani kendi iktidarına tehdit olarak gördüğü; etnik köken, inanç sistemi, siyasal anlayışlara karşı aldığı tutumdaki benzerlikte kendini bulmaktadır.

Bu benzerlik tehdit olarak algılananları asimile etme, inkâr etme ve bunları yapamadığı takdirde topyekûn imha politikasını hayata geçirme olarak karşımıza çıkmaktadır.

Alevilik tarihsel bakımdan bulunduğumuz coğrafyada iktidarlar tarafından kendilerine bir tehdit olarak algılanmaktan hiçbir zaman kurtulamamıştır. Bunun egemen güçler açısından “anlaşılır, haklı” bir payı vardır. Zira alevi toplulukları örgütlenmelerini sağladıkları her koşulda direk egemen iktidarı devirmeye yönelik eyleme girişmeden geri durmamışlardır.

Bu nedenle tarihsel süreç boyunca ve günümüzde Aleviler ıslah edilmesi kontrol altında tutulması gereken topluluklar olarak görülmüşlerdir. Egemen güçlerin bir iktidar zaafı olarak gördükleri bu durumu çoğunlukla şiddet ve imha yoluyla halletme çabaları kesintisizce devam etmiştir. Alevi toplumların şekillenmesinde, egemen sınıflar karşısındaki tutum ve ilişkiler temelinde, onlarca isyan ve kıyım belirleyici rol oynamıştır. Alevilik ezilen yoksul halk kitlelerinin yaygın başkaldırı ve siyasal hareketleriyle kendini bulmuştur. Türk-Sünni anlayışın Aleviliği dışlaması, baskı altında tutması ve bu toplulukların üzerinde egemen olma çabaları resmi siyaset haline gelmiştir.

Asimilasyon ve imha politikası egemen güçlerin Alevi topluluklarına karşı izlediği politikanın temel ayaklarını oluşturmaktadır. Bu noktada esas olan Alevilikle değil Alevi kitlelerin o günkü koşullarda iktidara karşı aldığı siyasal tutum egemenlerin yaklaşımında belirleyici bir rol oynamaktadır. Yani meselenin özü Alevi toplumların iktidar güçlerine karşı aldıkları pozisyonda yatmaktadır. Bu ikili politikadan hareketle egemenler kimi zaman Alevileri -en azından çekebilecekleri kesimlerini- kendi iktidarı içine çekerek asimile etme, bunu başaramadıklarını imha etme politikasını sürekli bir şekilde sürdürmüştür.

Egemen güçlerle sürekli çatışma içinde olmaları, katliamlara, sürgünlere uğruyor olmaları, iktidar merkezinden, nimetlerinden ve kültüründen uzak oluşları Alevilerin daha özgürlükçü ve daha adil bir düzen istemlerini diri tutmuştur. Bu dirilik egemenlerin Alevi toplumlara bakış açısındaki sürekliliğin beslendiği nokta açısından önemli bir yerde durmaktadır.

Sivas katliamı: hedef alınan Alevi toplumun sistem karşıtlığıdır!

Yakın tarihimizde yaşadığımız Sivas katliamında devlet eliyle, içlerinde Alevi aydın, sanatçı ve yazarın bulunduğu 33 insanın yakılarak katledilmesi egemen güçlerin Alevi toplumuna yönelik politikasının yüzyıllardır devam ettiğinin ve edeceğinin kanıtıdır. Tıpkı Maraş katliamında olduğu gibi, tıpkı Çorum katliamında olduğu gibi egemen güçlerin bütün klikleri yekpare bir şekilde bu katliamı gerçekleştirmişlerdir. Bu durum yukarıda değindiğimiz egemenlerin bakış açısının somut yansımasıdır.

Hedef alınan kişiler üzerinden katledilen; Alevi toplumunun egemen güçlere karşı konumlanmış kesimleridir. Katledilen insanların Pir Sultan Abdal Şenliklerine katılmak için orada olmaları ve katledilmeleri tarihsel bir konumlanışın iz düşümüdür. Pir Sultan Abdalın Hızır Paşa karşısındaki konumlanışı ve katledilmesi yüzyıllar sonra aynı şekilde karşımıza çıkmaktadır.

Bu tarihsel korku ile beraber tarihsel bir politikadır. İktidar güçleri kendisi karşısına konumlanmış kitlelere geçmişten bu yana reva gördüğü imha politikalarının sonucudur. Mesele yansıtıldığı gibi bir kısım insanın dini duyguları üzerinden tahrik olup galeyana gelmesi ile açıklanacak bir durum değildir, yüzyıllardır devam eden bir siyasetin sonucudur. Katliam ile Alevi toplumunun iktidar karşıtı kesimlerine mesaj verilmek istenmiştir.

Dönemin başbakanı Tansu Çiller, katliamın ardından “Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir” diyerek açıktan katliamı desteklemiştir. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ise olayın “münferit” olduğunu ve Alevi-Sünni çatışmasına dönüşmemiş olmasını vurgulayarak: “olay münferittir. Ağır tahrik var. Bu tahrik sonucu halk galeyana gelmiş… Güvenlik kuvvetleri ellerinden geleni yapmışlardır… Karşılıklı gruplar arasında çatışma yoktur. Bir otelin yakılmasından dolayı can kaybı vardır.” derken devletin katliamdaki bütünlüğünü gözler önüne sermişlerdir.

AKP devlet geleneğini devam ettiriyor!

Yazı içerisinde değindiğimiz Alevi toplumlara karşı iktidarın tutumunun katliam ve asimilasyon temelinde ikili bir politika olarak hayata geçirilmesi anlayışına AKP döneminde Alevi açılımları ile asimilasyon yönü işlenerek devam ettirilmek istenmiştir. Yapılan Alevi çalıştayları ile Alevi toplumunun en azından bir kesimi sistem içine çekilmeye çalışılmıştır.

Ancak bu politikadan çabuk vazgeçilmiş yine Alevi toplumuna imha ve inkâr dayatılmıştır. 2012 yılında Sivas katliamı davasının zaman aşımına uğraması nedeni ile açıklama yapan dönemin Başbakanı R.T. Erdoğan; “Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun. Yıllar yılı içeride olan vatandaş, içlerinde kaçak olanlar vardı.” diyebilmiştir.

Aynı Erdoğan bu kez Cumhurbaşkanı sıfatı ile 31 Ocak 2020’de 2 Temmuz 1993’te Sivas Madımak Oteli’nde 33 kişinin yakılarak katledildiği, Sivas Katliamından dolayı cezaevinde bulunan Ahmet Turan Kılıç’ın kalan cezasını affetmiştir. Sivas katliamı sanıklarının avukatlığını yapan birçok kişi devlet tarafından mükâfatlandırılmış, milletvekilliği, bakanlık, belediye başkanlığı gibi birçok alanda devlet yöneticiliğine getirilmiştir.

TC’nin asimilasyona, katliamlara dayalı baskıcı ve yok sayıcı politikaları tüm hızıyla devam etmektedir. Laiklik adıyla uygulanan resmi İslam ideolojisine, zorunlu din dersi, zorunlu cami dayatmalarına, Alevileri hedef alan karalama ve iftiralara, Alevi halktan da vergi zoruyla alınıp Sunni Diyanet işleri Kurumuna aktarılan maddi olanaklara karşı Alevi halkın talepleri göz ardı edilmeye ve baskı ile sistem içine çekilmeye çalışılması tüm hızıyla devam etmektedir.

İktidar sahipleri Alevi toplumunun en küçük hak talebini bile görmezden gelerek devlet geleneğindeki sürekliliği devam ettirmektedirler.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu