GüncelManşet

(Makale) Kemalist Faşistlerden İslamcı Faşistlere

(Makale) Kemalist Faşistlerden İslamcı Faşistlere; AMERİKA’NIN YENİDEN KEŞFİ!

Türk hâkim sınıflarının “Amerika sevdası” bir türlü bitmiyor. Hatırlanırsa TC faşizminin ilk on yıllarında Kemalist faşizmin kurumsallaşmasına paralel bizzat Mustafa Kemal’in Amerika yerli hakları üzerine ilgisi ve “Kayıp Kıta Mı?” gibi fantastik iddialar biliniyor. Çok uzağa gitmeye gerek yok. Kısa bir Google araştırması bile Kemalist faşizmin ve onun simgeleşmiş “ebedi şefi”nin Amerika ilgisine dair bir fikir elde edilebilir. Bu kervana şimdi de “milli irade”nin yeni şefi ilan edilen (“usta”) Tayyip Erdoğan geçtiğimiz hafta yaptığı “bilimsel” konuşmada, “Amerika kıtasını Müslümanların keşfettiği” ileri sürdü. Erdoğan bu iddiasına kanıt olarak da “Amerika’yı keşfeden Kristof Kolomb’un hatıralarında Küba’da bir dağı Camiye benzetmesi” biraz da çarpıtarak gösterdi.

Öncelikle meselenin gayet ciddi olduğunu belirtelim. Evet, işin bir tarafında Erdoğan’ın milyonlarca lira harcayarak ve üstelikte kaçak olarak yaptırdığı Ak Saray’ın kamuoyunda tartışılması ve eleştirilmesine karşı bir “gündem saptırma” vardır. Bu yönlü değerlendirmelerin haklılık payının olduğu düşünülebilir. Ancak kısa bir yakın tarih gözlemi, bize meselenin basit bir gündem saptırmadan daha öte olduğunu göstermektedir.

Kemalist Faşizmin Kurumsallaşması: Türk-İslam Faşizmi!

Faşist TC devleti sonradan Kemalistler olarak adlandırılacak olan İttihatçı kadrolar eliyle, adına “Milli Mücadele” denilen ve gerçekte Osmanlı Devleti’nde komprador burjuvaziyi temsil eden Ermeni ve Rum komprador burjuvazine karşı, Türk komprador ve bürokrat burjuvazisi ve büyük toprak ağalarının post kavgasını oluşturan tarihsel gelişmelerden sonra; Bolşevik tehlikeye karşı kurulmasına rıza gösterilen TC devleti, önceli olan Osmanlı’dan sömürge, yarı-sömürge yarı-feodal yapıyı devralarak, yarı-sömürge yarı-feodal bir sosyo-ekonomik yapı üzerinde kendini var etti. Türk hâkim sınıfları “emperyalizmle anlaştıktan” sonra içte kendi iktidarlarını tahkim etme yoluna gitti. Kemalist iktidar başta işçi sınıfı olmak üzere köylülere ve tüm halka karşı faşist bir diktatörlük olarak kurumlaştı.

1920’lerin ikinci yarısı ve 30’lı yıllar Türk hâkim sınıflarının, faşizmde ve ırkçılıkta üst boyuta sıçradıkları yıllar oldu. Her ne kadar bu gelişmelerde dışarıda esen faşizm rüzgârları etkili olsa da esas olarak, içeride hem Türk hâkim sınıflarının kendi aralarındaki klik dalaşı, hem de bir bütün olarak işçi sınıfına, köylülere ve halka yönelik sınıf tahakkümlerinin devam ettirilmesi çabasının belirleyici olduğunu ifade etmek gerekir. Türk hâkim sınıfları iktidarlarının devamı için, bir yandan işçi sınıfına, köylülere ve halka karşı terör estirirken, diğer yandan ise ideolojik olarak da kendi saflarını güçlendirmek istemişlerdir. Bu çalışmalar bizzat M. Kemal’in gözetiminde “Türk Tarih Tezi”, “Güneş Dil Teorisi” gibi gayet “bilimsel” çalışmalarla desteklendi. Bu çalışmalarda “Türk kimliği” ön plana çıkarıldı ve “bütün medeniyetlerin Türkler tarafından kurulduğu”, “bütün dillerin Türkçeden geliştiği” gibi akla ziyan tezler ileriye sürüldü. Başta Kürt ulusu olmak üzere, çeşitli milliyetlerin yok sayılması ve asimile edilerek Türkleştirilmesi, buna paralel olarak da hâkim mezhep olan Sünni Hanefi mezhebinin dışında başta Aleviler olmak üzere bütün ezilen mezheplerin yok sayılması ve asimile edilerek Türk-İslam faşizmine yedeklenmesi amaçlanmıştır.

Kemalist faşizmin kendini yeniden üretme çabası sadece bu alanlarda ortaya konulan iddialarda görülmemiştir. Bu çabalara ek olarak, yukarıda ifade ettiğimiz “bilimsel tezlerin” eğitim müfredatında yer alması sağlanarak genç kuşakların bu şekilde yetiştirilmesi amaçlanmıştır. Kemalist faşizm hemen hemen her alanda Türkiye toplumunu hâkim sınıfların iktidarlarına göre şekillendirmeye çalışmış, mimariden nüfus planlamasına kadar birçok alanda Türk ve İslam’ı (Sünni-Hanefi) önceleyen bir yaklaşım içinde olmuştur.

Tüm bu politikalardan amaçlananın ise savaşlardan bitap düşmüş, yoksul ve aç olan, “milli şuurunu” kaybetmiş, Türk ulusunun yeniden var edilmesi olarak ortaya konulmuş, böylelikle “Türk ulusunun kendine güvenmesi,” gerektiği propaganda edilmiştir. Kemalist faşizm çeşitli nüansları olmakla birlikte, uzun yıllar kendisini (12 Eylül Askeri Faşist Cuntası’ndan sonra daha sarih bir şekilde ortaya konulan) “Türk-İslam Sentezi”yle var etmiştir. Bu doktrin Türk hâkim sınıflarının ve onların devleti olan TC’nin temelini oluşturmuş; faşizm ideolojik gıdasını buradan almıştır.

“Yeni Türkiye”nin İnşası: İslamcı-Türk Faşizmi!

TC faşizminin ilk dönemlerinde Türk hâkim sınıfları içinde ikinci kamp içinde yer alan ve kendini “İslamcı” olarak tanımlayan Türk hâkim sınıflarının bir kliği, Kemalistleri devlet iktidarında gerilettiği oranda, Kemalist faşizmin özellikle İslam dinine yönelik bazı kaba ve aydınlanmacı yönlerini törpüleyerek kendi iktidarını tahkim etme yoluna gitti. Bu sürecin tartışmasız önderliğini ilk başlarda bir ekip olarak zaman içinde ise tek başına Tayyip Erdoğan’ın yaptığını söyleyebiliriz. Şimdi o da tıpkı bir zamanlar kâh “gazi” kâh “sarhoş” olarak ifade ettiği M. Kemal’in izinden gidiyor ve tıpkı önderi gibi Amerika’yı keşfediyor!

İslamcı kadroların elinde ilan edilen “yeni Türkiye”nin devlet yönetimi anlamında, faşist fıtratında bir değişiklik olmadığı, Kemalist faşizmin başta emperyalizm uşaklığı, işçi sınıfı ve halk düşmanlığı olmak üzere temel karakterini belirleyen parametrelerinin yerli yerinde durduğu ama Kemalizm’in başta İslam dinine yönelik “laiklik” adı altında sürdürülen ve kaynağını aydınlanmacılıktan alan dayatmalarından beslenen uygulamaları olmak üzere; benzer şekilde kendi iktidarını var etmek için, bir önceki iktidar olan Osmanlı’yı yok sayma politikalarını reddetmek vb., vb., gibi bir dizi işin özüne dokunmayan ama görünürde son derece etkili olan politikaları savunan bir yönelim içinde oldu.

Bu durum kimi ilericiler de dâhil olmak üzere bazı çevrelerde; faşizmin, tek adam diktatörlüğünün gelişi olarak propaganda edilir oldu. Erdoğan temsilcisi olduğu Türk hâkim sınıfları bir kliğinin çıkarları için devlet iktidarında gücünü tahkim ettikçe; başta Türk hâkim sınıflarının diğer kliği olmak üzere ona yedeklenen diğer sınıflar ve onların temsilcilerinin “faşizm tehlikesi”nden bahsetmeleri anlamsızdır. Çünkü var olan bir şey gelemez. Olsa olsa bir değişimden bahsedilebilir. Bu anlamıyla Türk-İslam faşizmden İslam-Türk faşizmine doğru bir yer değiştirme olduğunu ve bu süreçte Türk hâkim sınıflarının temel ideolojisi olan Kemalist faşizmin kendini güncelleyerek yeniden ürettiğini söyleyebiliriz.

Erdoğan’ın önderi olan M. Kemal’in izinden sadece, başta Kürt ulusu olmak üzere çeşitli milliyet ve mezheplerden Türkiye işçi sınıfı ve emekçi halkını sömürmek, katletmekle gitmediğini; bunun yanında son süreçte “İstiklal Savaşı” da dahi olmak üzere, “Sevr’in hortlatılması” gibi söylemleri de kullanmaya başlamasıyla da tanık olmaktayız. Bu izinden gitmeye son süreçte Amerika kıtasına olan ilgide dâhil oldu! M. Kemal’in rakı sofralarında üretilmesine vesile olduğu tezler, günümüzde Erdoğan’ın kürsülerde “Müslümanların Amerika’yı keşfettiği”yle devam ettiriliyor. Kuşkusuz ki bu tezlere, “kindar ve dindar bir nesil yetiştirmek” amacıyla Türkiye toplumunun kaç çocuk yapacağından kürtajın yasaklanmasına, dinsel simgelerin kamuda daha da görünür olmasından, kimi yapılara İslamcı kimlikleri ön planda olan şahsiyetlerinin isimlerinin verilmesi gibi uygulamalara kadar bir dizi konuda İslam-Türk faşizmin kendini yeniden tahkim etmesine paralel bir söylem ve pratik yönelim içinde olunduğunun işaretlerini kaydetmek gerekir.

Bu yönelimin mimari alanda örneğin İstanbul Çamlıca’ya cami yapımından, Ankara’da kaçak “Ak-Saray” yapımına kadar bir dizi örneği verilebilir. Başbakanlık olarak yapılmaya başlanan ve ardından Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı (CB) seçilmesiyle CB konutuna çevrilen ve kamuoyunda yapımı mahkemenin durdurmasına rağmen devam ettirildiği için “kaçak saray”da denilen “Ak-Saray”ın inşası ve açılışı, İslamcı-Türk faşizminin kendisini mimari alanda da göstermesi olarak okunabilir. Yapımı için milyonlarca lira harcanan bina, her odasına yapılan masrafla kömür madenlerinde birer kurtarma odasının yapılabileceği de basına yansıdı. “Aksaray”ın bin odasının olduğunu hatırlatalım. Daha önceden CB binası olarak, Çankaya Köşkü Ermeni Soykırımı üzerine kurulan TC devletinin bir nişanesi olarak yıllarca Türk hâkim sınıflarına hizmet etti. Şimdi ise kaçak ve haddinden fazla yapılarak inşa edilen “Ak-Saray”, Türk hâkim sınıflarına hizmet edecek. Bu anlamıyla “yeni Türkiye” retoriğine son derece uygun olduğunu kabul etmek gerekir. Üstelik de bu sarayın inşa edildiği yerin Kemalist Türkiye’nin propaganda araçlarından biri olan “Atatürk Orman Çiftliği”ne yapılmış olması da manidardır!

Erdoğan’ın M. Kemal’in bir inkârı olarak, onun izinden gitmesi ve faşizmi yeniden üretmesinin son örneği olan “Amerika kıtasının Müslümanlar tarafından keşfedildiği” iddiasının sadece bir propaganda olarak kalmaması ve bu tezin eğitim müfredatında da yer alması gerektiğinin söylemesiyle de anlaşılabilir. Kendisi bu talebini “Müslümanların kendine güvenmesi gerektiği”yle açıklamaktadır. Tıpkı yıllar önce M. Kemal’in “Türk Tarih Tezi” ve “Güneş Dil Teorisi”ne benzer şekilde davranılarak, “toplum mühendisliğine” soyunulmakta, faşizm kendini şu veya bu şekilde “üstün”  ve “başarılı” göstermek ihtiyacı duymaktadır. Bu nedenle “Hititler Türk olmakta” ya da “Türklerin Bering Boğazı’ndan geçerek Amerika’yı keşfeden Kızılderililer olduğu” ya da “Müslümanların Amerika’yı keşfettiği” ya da “Küba’ya cami yaptığı” savunulmaktadır. Bu şekilde Türk hâkim sınıfları kendi iktidarlarını tahkim edip yeniden üretmektedirler.

Türk hâkim sınıfları açısından Amerika kıtası bağlamında bir keşif merakıdır gittiğini de ifade etmek gerekir. Sanki o kıtanın binlerce yıllık yaşayan yerli halkları yokmuş, bahsi edilen ve paylaşılamayan bu keşfin Amerikan yerlileri için bir sömürgeleştirme ve bu politikayla paralel yürüyen katliamlar olduğu; örneğin 1500’lerin başında 25 milyon olan Meksika nüfusunun, “fetih”ten sonra ise 1 milyona indiği iddialarının olduğu gözönüne alınırsa, rol çalınmaya çalışılan ve buradan bir kendine bir üstünlük, kendine güven çıkarmaya çalışan faşizmin zihniyeti daha iyi anlaşılır.

Halkımızın deyimiyle “Amerika kıtasını yeniden keşfetmeye gerek yok”! Eskisiyle yenisiyle Türk hakim sınıfları faşizmde ısrarlıdırlar. Onların bütün politikaları bunu kanıtlar niteliktedir. Bırakalım yüz yıllar önce gerçekleşen Amerika’nın keşfini TC devleti kuruluşundan kısa bir süre sonra Dersim’e sefer gerçekleştirmiş ve burayı fethetmiştir. Bu fethin sonuçlarını biliyoruz. On binlerce Kürt-Alevi katliamdan geçirilmiştir. Bu “eski Türkiye”nin gerçeğidir. Lakin günümüzde TC faşizminin ezilen ulus, milliyet ve mezheplere yönelik politikaları, biçim değiştirilerek de olsa devam ettiriliyor. Bu da “yeni Türkiye”nin gerçeğidir. 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu