Güncel

Açlık Grevine Destek Eylemleri Ve Faşizmin Acizliği!

Okmeydanı’nda Cemal Kamacı Parkından, Fatma Girik Parkına evrilen eylem alanı arayışı sırasında tam da eylem alanını bulmak üzere iken, karşıdan koşarak üzerime doğru gelen kalabalık ve ortamı kaplayan sisli hava ile kendime geldim. Boğazımda ve gözlerimde şiddetli bir yanma hissettiğim sırada karşıdan gelen kalabalık ile aynı noktaya geldim. Sloganlar, haykırışlar, taşlar ve sağa sola düşen gaz bombalarının eşliğinde ben de 100 kişilik kalabalığa uyarak gerilere doğru koşmaya başladım. Bu sıralarda saat 12.30’u gösteriyordu. Eylem saati 13.00 olarak bildirilmişti. Ben kendimi bu saate göre ayarlayıp alana yarım saat önceden gelmek üzere iken saldırılarla karşılaştım. Aslında saldırı anladığım kadarıyla ben gelmeden çok önce başlamıştı ve ben farkına vardığımda kendimi saldırının kenarında buldum.

Eylemin başlangıç yeri olan Fatma Girik Parkına ulaşamadım fakat, içinde bulunduğum kitle ile beraber 45 dakika kadar ara sokaklarda sis bombalarının eşliğinde polislerle kovalamaca “oynadık”. Bu arada bazı militanların araçları, reklam panolarını ve dükkanları taşlamaları gerek tarafımdan ve gerekse bir kısım eylemciler tarafından engelleme çabalarını belirtmek istiyorum.

Bu gibi eylemler genel olarak şovenizmin etkisi altındaki Türk kökenli kitleler üzerinde son derece olumsuz etki yaratmakta ve kesinlikle engellenmelidir.

Devletin ve faşist medyanın yapmış olduğu faşist ve ırkçı propagandaya önemli zemin oluşturmaktadır.

Geçmişte en ağır koşullarda hapishanelerde uzun yıllar yatan bir devrimci olarak bugün 50 güne yaklaşan açlık grevi direnişine bir nefeslik destek vermek için eyleme katılmaya karar vermiştim. Fakat, saldırılar ile faşizmin buna bile tahammülü olmadığını bir kez daha anlamış olduk.

İçerde yatanlar yaşamın tüm olanaklarından mahrum oldukları yetmiyormuş gibi can pahasına açlık grevine yatmaları önemlidir ve önemsenmelidir. Bu gün için Türkiye’nin en acil sorunu haline gelen açlık grevi eylemi en kısa sürede ve olumlu bir şekilde çözülmesi gerekmektedir.

Eylemin 50. gününde bedenlerini açlığa yatıran tutsakların her türlü desteğe ihtiyaçları vardır.  Kendi deneyimlerimden de bildiğim kadarıyla, bu durumda olan her tutsak bir kuşun bile kendileri için çıkardığı ses dahil dışarıdan gelecek her ses onlara moral vermekte ve dirençlerini artırmaktadır. Bizler de geçmiş dönemdeki eylemlerimizde ve tüm hapishane yaşantımızda kulağımız dışarıdan gelecek haberlerde olurdu. Çünkü içeride tutsak olan özgürlük mahkumlarının eylemlerinin objektif olarak yaptırım gücü yoktur.

Yaptırım gücüne sahip olan eylemler; dağlarda, ovalarda ve sokaklarda gerçekleştirilecek eylemlerdir. Bu gün tutsakların açlık grevi eylemleri tehlikeli bir noktaya gelmiştir ve her geçen saniye, dakika ve gün onların geleceğini etkileyecek veya ölümlerine sebep olacaktır. Bu nedenle devrimciyim veya insanım diyen herkesin elinden gelen her şeyi yapması ve kuvvetli bir destek vermesi gerekmektedir.

Eylemcilerin Kürt Ulusal Hareketine (KUH) dahil olması, eylemsizlik gerekçelerini kesinlikle haklı çıkarmaz. Bunun arkasına sığınanlar olsa olsa eylemden kaçma niyetinde olanlardır ve bu türden anlayışlar kesinlikle mahkum edilmelidir.

Geçmişte aynı hapishane ortamında bulunup, eylemler de aynı duyguları yaşamış olan kişilerin, bu gün zor durumda olan tutsaklar için bir nefeslik eylemden kaçanların, insanlıklarını bir kez daha gözden geçirmeleri gerektiğini belirtelim. Aile ve çoluk çocuk gerekçeleri vs. hiçbir neden bu kaçışları haklı çıkarmaz. Ayrıca, Cumhuriyetçi Kemalist’ler kadar bile cesaretleri olmayan bu kişilere, ölümün eşiğine gelen tutsakların çoğunluğunun da aile ve çocuk sahibi olduklarını belirtelim.

Geçmişte bizlerin tutsak olduğu zamanlarda bu tür destek eylemlerinde halkın ve devrimcilerin üzerine kurşun sıkılmakta idi, şimdi ise gaz bombası atılmakta, su sıkılmakta ve copla saldırılmaktadır. Peki, bir miktar gaz yutmak, sulanmak veya cop yemek ölümün eşiğine gelmiş yüzlerce tutsağın hayatını kurtarmaya değmez mi?

Sol hareketlerin bir çoğunun (özellikle taban kitlelerinin) açlık grevi eylemi karşısında yeterince duyarlı olmadıkları görülmektedir. Bunun altında yatan neden ise KUH ne karşı olan küçümseyici yaklaşımdır. Kaldı ki eylemci tutsaklar ve diğer ulusal hareket savaşçı ve taraftarları aynı zamanda yoksul Kürt halkıdır. Ayrıca bu durum devrimci arenaya canlılık ve dinamizm sağlamaktadır.

KUH karşısında faşist devleti bu kadar saldırgan hale getiren hareketin sağladığı dinamizmdir. Bu aynı zamanda pasifizmin ve parlamentarizmin cazibesine kapılıp  legalizme yelken açmış  olan hareketleri de nispeten hareketlendirmekte ve alanlara sürüklemektedir.

Faşizmin giderek sertleşmesi ve yasal düzeyde eylemlere dahi tahammülsüzlüğü doğası gereğidir. Objektif koşulların diplerde seyretmesine rağmen, devletin pervazsızlığı ve saldırganlığının iç koşullarını; Kürt sorunu oluştururken dış koşullarını ise öncelikle Suriye oluşturmaktadır. Bu iki sorun ve genel olarak Ortadoğu özelinde gelişecek sorunlar, faşist devlet mekanizmasını daha da keskin ve saldırgan hale getirecektir. Bu arada objektif şartları gösteren ibre yönü yukarı çevirirse, şartlar 12 Eylül’ü aratmayacak seviyelere kadar yükselebilir.

Bu durumu görmek istemeyen ve bu gün parlamenter alanda kulaç atan reformist eğilimlerin faşizmin azgınlaştığı dönemlerde mevcut örgütlenmeleri tamamen dağıtılıp, elemanları içeri doldurulacaktır. Şimdiden, devrim yapmak gibi bir gayeleri varsa akıllarını başlarına toplayıp örgütlenmelerini ileriye dönük gözden geçirmelidirler.

Çünkü karşılarında tepeden tırnağa örgütlü ve silahlı, yarı işgal ordusu niteliğine sahip ordusu ve diğer kurumlarıyla birlikte TC. devleti vardır.

İstanbul’dan bir ÖG okuru.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu