Güncel

Antakya, Mülteciler, Mezhep Çatışması…

Suriye’de gelişen rejim karşıtı hareketin, sınırın bu yakasında en önce ve en fazla etkilediği bölgelerden biri Antakya’dır.

Suriye ile uzunca bir sınırı olmasının yanı sıra, bölgenin bu ülke halkıyla sosyal, kültürel anlamda geçmişe dayanan zengin bağları bulunuyor. Sınır bölgelerinde Sünni Arapların çoğunlukta olduğu Antakya’nın en önemli toplumsal güçlerinden birini ise Nusayriler (Arap Alevileri) oluşturuyor.

Baba Esad’ın iktidarı ele geçirmesiyle birlikte hem Nusayriler hem de Türk devleti açısından dengelerin değiştiği Antakya, Suriye ile ilişkiler açısından geçmişten bugüne önemli bir alan oluşturageldi. Antakya, Esad karşıtı muhalefetin gelişmesiyle birlikte kendini doğrudan olayların içinde buldu.

Yoğun bir mülteci akınının yanında kentin ekonomisi dibe vurdu. Uluslararası nakliyatın, narenciye ticaretinin oldukça gelişmiş olduğu Antakya’da, çatışmalar arttıkça ekonomik göstergeler de düşüşe geçti.

Bugün binlerce insan işsiz durumda. Bölge halkı önemli bir gelir kaynağından mahrum kalmış. Basına çok yansımayan bu gerçekle örülü Antakya, Apaydın kampıyla bir kez daha gündeme geldi. Kent, ekonomik darboğazla boğuşurken, Esad’ı devirmeye kararlı görünen emperyalistlerin, körfez ülkelerinin, TC’nin ve onların desteklediği Selefi grupların üssü haline gelmiş durumda.

“Türkiye hükümetiyle işbirliği içerisinde çalışıyoruz”

CHP’li milletvekillerin Apaydın kampına girmek istemesi sonrası yürütülen tartışmalarla daha geniş bir kesimin gündemine giren Antakya’da “mülteci” varlığı tartışılmayı hak ediyor.

Her şeyden önce dile getirmek gerekir ki mülteci kampları büyük oranda Suriye’yle sınırı olan Reyhanlı ve Yayladağ bölgelerinde bulunuyor. Birçoğu sınıra sıfır noktada kurulan bu kamplarda kalanlar, Esad zulmünden kaçan Sünni inancına mensup yoksul halk. Bu kesim egemen sınıf basınının yansıttığının aksine oldukça kötü koşullarda yaşıyor ve kötü muameleye maruz kalıyor.

Bir de bugün tartışma konusu olan, inancı ve milliyeti ne olursa olsun tüm bölge halkının rahatsız olduğu çoğunlukla Antakya merkezde ev kiralayan “mülteciler” bulunuyor.

Dolmuşlarda para vermeyen, esnafı tehdit eden ve  Nusayriler başta olmak üzere bölge halkına hakaret edenler  esas olarak bu kesimler. Bunların içinde zengin Suriyeliler olsa da çoğunluğu Selefiler ve El Kaide vb. örgütler için faaliyet yürüten militanlar. Sözünü ettiğimiz rahatlığın nedeninin ise devletin doğrudan desteği ve koruması olduğunu söylemeye gerek yok.

Bölge Afganistan’dan Pakistan’a, Libya’dan Tunus’a İslamcı militanların üssü durumunda. Özgür Suriye Ordusunun internet sitesinde iletişim adresinin Antakya olması da bunu anlatıyor. Bianet’ten Ayça Söylemez’e, Apaydın kampı hakkında konuşan 50 kişilik birliğin komutanı Ebu Hüseyin’in  “Türkiye’ye günübirlik gelip gidiyoruz. Sınırın hemen diğer tarafındaki çadır kampta kalıyoruz. Sabah savaşa gidiliyor, akşamüstü de kamplara geri dönülüyor… Lojistik desteği bize Türkiye sağlıyor. Yiyecek, içecek ve ilaç ihtiyacımız Türkiye tarafından karşılanıyor. Bize diğer ülkelerden de yardım geliyor. Şimdiki amacımız sınıra yakın bir bölge olan İdlib’de tampon bölge oluşturmak” sözleri de bu gerçeğin bir yansıması.

Bianet’e konuşan (Hatay’dan Suriye’ye bakmak-2. 28 Ağustos 2012) ve 30 yıldır ABD’de yaşayan ve kendini Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) “siyasi liderlerinden” biri olarak tanıtan Haitham Qdemathi’nin “Türkiye hükümetiyle işbirliği içerisinde çalışıyoruz. Sınırın Suriye tarafındaki kontrolü biz sağlıyoruz. Bu herkes için ‘kazan-kazan’ durumu… ÖSO’da Suriye’nin dışındaki ülkelerden gelen El Kaide üyelerinin olduğunun farkındayım. Ancak ben şahsen onlardan biriyle tanışmadım. Ama bizimle savaştıkları için hepsine minnettarız” demeci yaşananları kısaca özetliyor.

Bugün Suriyeli mültecilerin en yoğun yaşadığı bölgelerden biri Reyhanlı. Buraya daha çok Halep ve İdlip’ten mülteciler geliyor. Bölge halkı mezhepsel düzlemde olmasa da İslamcı militanların tavırlarından rahatsız. İlçe yaralıların gelip gittiği, sürekli mühimmatın taşındığı, çeşitli devletlerden muhaliflerin giriş çıkış yaptığı bir coğrafya olarak adeta savaşın içinde.

Suriye’ye geçişlerin en yoğun olduğu yerlerden birkaçı Bükülmez, Akkaya, Bellene köyleri, sınıra en yakın yerleşimlerden. Reyhanlı sınırları içinde bulunan Cilvegözü sınır kapısının Suriye tarafı muhaliflerin elinde. Türkiye ile Suriye arasında bulunan tampon bölgede TC bayrağının yanında ÖSO bayrağı dalgalanıyor. Tek başına bu bile TC’nin inkârına karşın ÖSO’yla yakın ilişkisini anlatıyor.

Mezhep Farklılıkları Derinleştiriliyor

Suriye’de rejim karşıtı muhalefetin başlamasıyla Arap Alevilerin tüm dikkatleri kısa sürede buraya çevrildi. Esad’ın Alevi kimliği yanı sıra TC’nin Nusayrilere yönelik süregelen inkâr ve asimilasyon politikası bunun nedenlerinden.

Önemli bir nüfusu bulunmasına karşın Arap Alevilerinin dilini ve kültürünü resmen yaşatabileceği yer neredeyse yok. Arap Alevileri bu yüzden doğal muhalif durumunda. Devrimci, ilerici düşüncelere yakınlıkları da devlet için tehdit algısını güçlendiren bir faktör.

Çatışmalar başlamadan Samandağ Kaymakamlığının MİT’e gönderdiği ve basına yansıyan raporda (25.05 2010) Alevilerin tehdit olarak görüldüğünün açıkça dillendirilmesi de devletin bakışını gösteriyor.

Özetle Nusayriler özellikle de AKP’yle daha fazla öne çıkan mezhepsel baskılanmaya tepki olarak Esad’a daha fazla yaklaştı.

Çatışmaların şiddetlenmesi, Esad karşıtı muhalefetin mezhepsel bir zeminde yol alması buna paralel mültecileri de değişik biçimlerde etkileyen ve Selefi gruplarda en çarpıcı halde açığa çıkan Alevilere dönük öfke bu düşünceyi geliştirdi.

Malatya’da ve İstanbul’da Alevilere dönük saldırıların bunun üzerine benzin döktüğü söylenebilir.

Kuşku yok ki tüm bunlara karşın Arap Alevilerinin Esad’a sempatisi yanlıştır. Nusayriler, Erdoğan’a karşılık Esad’ı tercih etmemelidir. Bir diktatöre karşılık başka bir diktatör tutumu yanlıştır. Bu ülkenin ezilenleri olarak Arap Alevilerinin, mezhepsel bir bakış açısıyla Esad’ı desteklemeleri eleştirilmesi gereken bir konudur.

CHP’nin öncülüğünde mültecilerin sınırdışı edilmesi amacıyla başlatılan imza kampanyası ve birçok kurumun bu konuda yanlış yaklaşımları da bu sorunlu yaklaşımı derinleştirmektedir. Kuşku yok ki belirleyici olan mezhep değil sınıfsal pozisyondur. Ülkemizde Sünni Erdoğan’ın yaptıklarını Suriye’de Alevi Esad yapmaktadır.

Öte yandan devletin bölgede Alevi-Sünni ayrımını derinleştirmek adına sistemli bir politika uyguladığı dikkatlerden kaçırılmamalıdır. Alevi bölgelerinde “Sünniler silahlanıyor” dedikodularını yayan devlet, Sünni köylerinde de tersi bir propaganda yürütüyor.

Sünni Arapların Esad’a tepkilerini tüm Alevilere yöneltmesi ne kadar yanlışsa Nusayrilerin Erdoğan’dan hareketle tüm Sünnilere tepki duyması da o kadar yanlıştır. Mezhebi ne olursa olsun işçi ve emekçilerin, ezilen yığınların düşmanı ortaktır.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu