MakalelerPusula

Bilginin kaynağı halktır!

(Özgür Gelecek Sayı 60)

Sınıflı toplumda her şeyin sınıfsal bir karakteri vardır. Yürüttüğümüz savaşın, konuştuğumuz dilin, sahip olduğumuz değerlerin hepsinin özünde temsil ettiğimiz sınıfın nitelikleri vardır. Sevgi anlayışımız da bunun içindedir. Sevmek ve sevgi kavramlarının da ikili bir niteliği ve karakteri vardır; biri proletaryanın diğeri ise burjuvazinin sevgi anlayışıdır.

Burjuvazinin sevgi anlayışı biçime dönüktür. Dış görünüm ve şekilsellikte kendini ifade eder. Böyle olmasının mantığı, sevginin, güzelliğin tüketim aracı haline getirilmesinde yatar. Tüketimin özünde de bireyselleştirme vardır; yani bireysel tüketim, bireysel sevgi. Birey kendi dışında toplumun tümüne yabancılaşmıştır. Proletaryanın elinde ise sevginin anlamı farklıdır. Her şeyden önce ona toplumsal bir değer biçer. Üretimi, bireyi, toplumu kısacası yaşama ait her şeyi toplumsallaştırdığı gibi sevgiyi de bireyin elinden alır, toplumsallaştırır. Toplumsal emek ve çabanın bir ürünü haline getirir. Ve bundan dolayıdır ki sevgi, burjuva sistemin ona yüklediği misyonun tam tersine, zıddına dönüşür; tüketimden çıkarılır, üretimin kaynağı haline getirilir.

Bir devrimcinin sevgi anlayışı da onun temsil ettiği sınıftan ileri gelir. Dünya görüşü neyse sevgiye bakış açısı da odur. Sevgisi toplumsallaşmış emektir. Toplumsallaşmış emek nedir? Bir devrimcinin yoldaşlarına ve halkına karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirme çabasıdır… Yoldaşlarına ve halkına doğru bakabilmek, onları mücadele içerisinde koyduğu yer, biçtiği misyonla ilgilidir. Eğer devrim kitlelerin yani halkın eseridir diyorsak, o zaman halk kavramının anlamı, dünya görüşümüz için daha özel bir yerdedir. Halk olmadan tek başına, bir devrimci hiçbir şeydir. Sınıf mücadelesi içinde halktan kopuk bir devrimcinin, örgütün bir anlamı, tarihi bir misyonu yoktur. Bizzat devrimcilerin varlık nedeni halktır. Bundan dolayı da devrimciye, halk için görev ve sorumluluklar düşmektedir. Halkı kazanmak, kendi çıkarlarının öznesi, sınıf mücadelesinin bilinçli sahibi haline getirmek gerekir. Bundan dolayı da emek vermek gerekir.

Halkın tarihi tecrübeleri, yaşama dair bilgileri daha derin ve köklüdür. Bir bütün halkın sınıf bilinci kendiliğinden, dağınık ve sistemsiz olmasına karşın sınıfsal refleksleri, algı ve devrimci değerleri güçlüdür. Bunun nedeni bizzat çelişkinin kaynağı olan sömürüyü, yoksulluğu ve baskıyı kendilerinin görmesinden kaynaklıdır.

Bilginin kaynağı bizzat halktır. Eğer halka önderlik edilecekse ve bunun iddiası ve kararlılığındaysak bilginin kaynağından (halktan) sürekli beslenmeliyiz. Bilgiye açlığımızdan bahsediyorsak soframız halktır. Bu sofradan kalkmamak gerekir. Halk hiçbir zaman hemen devrim mücadelesine katılmaz. Ya da bir yerde katılırken başka bir yerde karşısında durabilir. Bizi eleştirebilir, eleştirmelidir, kapıyı yüzümüze kapatabilir ya da bize bağırıp çağırabilir ve bize sistemin ona öğrettiği dille de hitap edebilirler. Tam da bu nokta devrimcilerin görevi yılgınlığa kapılmak, tepkiselleşmek olmamalıdır. Israrla, inatla halka gitmek; kendimizi, devrimi, onların kurutuluşlarını onlara göstermek ve bunun için yılmadan, yorulmadan çalışmak gerekir.

Halka giderken onlarla kurduğumuz ilişkinin niteliği de önemlidir. Devrimciler alçakgönüllü insanlar olmak zorundadır. Halkla kurduğumuz ilişkilerde mütevazı olmak, onlara karşı itici davranışlardan kaçınmak gerekir. Çünkü halk değiştirme, değişme dinamikleriyle devrim sürecinin her anında patlayan volkandır.

“Halkla yüzleşmek için yeterli cesaret herkeste yoktur. Fakat devrimciler yüzleşmekten kaçındıklarında esnekliklerini yitirirler ve ötekilere nesne muamelesi yaparlar.” (Mao Zedung) Bugün kitle faaliyetinde karşılaştığımız sorunlardan bir tanesi de budur. Biz devrimci komünistlerin tanrısı kitlelerdir. Çünkü bizi devrime taşıyacak olan, özgürlüğümüze kavuşturacak olan halktır. Bu anlamda halkla yüzleşmek kendimizle yüzleşmektir. Özgürlüğü ne kadar arzuluyor ve istiyorsak, kitlelerle ilişkimizin çapı da o kadardır. Devrimcinin görevi halka hizmet etmektir. Halka hizmet etmek demek, yüksek bir emek ve çabayla halkın bilincini devrimcileştirmek, kurtuluş yolu göstermek ve örgütlemektir. Bunu yaparken halka saygılı olmalı, açık sözlü ve doğruları bıkmadan usanmadan onlara anlatabilmelidir. Bunun için de güçlü bir halk sevgisi gerekir. Başta İbrahim yoldaş olmak üzere birçok şehit yoldaşımız halk sevgini kendi devrimci kişiliğinde cisimleştirerek yaşamında bize muazzam örnekler teşkil etmektedir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu