Makaleler

Biz buradayız!

Çok önemli tarihsel bir süreçten geçmekteyiz. TC devleti hem içeride Türkiye halkına, hem de başta Ortadoğu olmak üzere bölge halklarına yönelik yoğun bir saldırganlık içindedir. Bu saldırganlık sebepsiz değildir kuşkusuz. İçinden geçtiğimiz süreçte hakim sınıf klikleri arasında çelişki tüm hızıyla sürmekte, şu an iktidarı elinde tutan ve Tayyip Erdoğan/AKP’de temsil olunan hakim sınıf kliği, kendi konumunu daha da güçlendirmek istemektedir. Bu amaçla “yeni anayasa” ve “Türk usulü başkanlık sistemi” tartışılmaktadır. Bu durum ise “parlamenter maskeli faşist Cumhuriyet rejimi”nde ortaklaşmış olan hakim sınıf klikleri arasındaki çelişkiyi derinleştirmekte, faşist devlet tarihinin en ağır politik krizlerinden birini yaşamasına neden olmaktadır. Politik krizle birlikte altan alta süren ekonomik kriz beraberinde Tayyip Erdoğan/AKP’de temsil edilen Türk hakim sınıflarını daha da saldırganlaştırmaktadır.

Mevcut egemen kliğin “yeni anayasa” ve “Türk usulü başkanlık rejimi”ne geçişle amaçladığı, devlet olanaklarını kendi kliğinin sınıfsal çıkarları için daha fazla kullanmak ve hatta gerçekleştirebilirlerse, -tıpkı erken Cumhuriyet yıllarında olduğu gibi-, M. Kemal ve CHP’nin faşist tek parti diktatörlüğüne benzer, Kemalist faşist bir diktatörlük yerine İslamcı faşist bir diktatörlük kurmaktır. T. Erdoğan/AKP kliğinin attığı bu adımlar beraberinde başta eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ya da ana muhalefet partisi lideri tarafından, “Cumhuriyet tarihinin en sorunlu döneminin yaşandığı” açıklamalarının yapılmasına neden olmaktadır. Ki bu açıklamalar hakim sınıf klikleri arasındaki dalaşın boyutu ve nerelere uzanabileceği hakkında bir fikir vermektedir.

Hakim sınıfların kendi arasındaki bu iktidar dalaşı, bir bütün olarak hakim sınıfların kendi sınıfsal çıkarlarının gerçekleşmesi için halka yönelttikleri saldırıların daha da pervasızlaşmasına yol açmaktadır. T. Erdoğan/AKP kliği devlet iktidarının tüm gücünü elinde toplama, “parlamenter maskeli faşizmi”, “Türk usulü başkanlık” sistemiyle “tek parti faşizmi”ne dönüştürmek istemesi, bir yandan hakim sınıf klikleri arasında dalaşta “yargı”nın bir silah gibi kullanılmasını doğurmakta, Anayasa Mahkemesi kararı ya da kayyum atamaları gibi hamlelerle sürecin devam etmesine neden olmaktadır.

Hakim sınıf kliklerinin kendi aralarındaki bu dalaşta ortaklaştıkları tek nokta halka saldırı olmaktadır. Çünkü hakim sınıf kliklerinin ortak paydası sınıfsal çıkarları olmaktadır. Hatta denilebilir ki T. Erdoğan/AKP kliğinin hedefinde, esas olarak amaçladıkları rejimin hayata geçmesinde belirleyici engel ve bu anlamıyla da hedef olarak gördükleri; ilerici, devrimci ve yurtsever güçler vardır. Tam da bu nedenle bir yandan işçi sınıfına yönelik “kiralık işçi” ve “kıdem tazminatı” saldırısı, kadınlara yönelik artık sistemleşmiş erkek terörünün devlet eliyle desteklenmesinin yanında bizzat örgütlü-politik kadınlara yönelik infazları, gençliğe yönelik geleceksizleştirme ve işsizleştirme saldırısı, çevre ve doğaya yönelik uygulamaya konulan rant ve talan politikaları vb. vb. tüm hızıyla sürdürülürken, başta Kürt ulusunun demokratik talepleri olmak üzere, en küçük demokratik hak talebine yönelik azgın bir faşist terörle saldırılmaktadır. İlerici, devrimci ve yurtsever güçlere yönelik faşist saldırganlık, sokak infazları, gözaltı ve tutuklama saldırıları devreye sokulmuş, yüzlerce insan katledilmiş, binlerce insan tutuklanmış durumdadır. Kürt ulusuna ve onunla dayanışma içinde olan devrimci harekete yönelik kapsamlı bir saldırı söz konusudur. Deyim yerindeyse T. Erdoğan/AKP kliği hedeflerinin önünde tek ve gerçek engel olarak gördükleri ilerici, devrimci ve yurtsever harekete yönelik topyekûn faşist bir saldırganlık içine girmiş durumdadırlar.

 

Halkın mücadelesine çöreklenme ve doğru tutum!

Kuşkusuz ki Türk hakim sınıflarının bu saldırganlığının bir yanında da devletlerinin emperyalizmin yarı sömürgesi olarak örgütlenmiş olması gerçeği bulunmaktadır. Türk hakim sınıflarının emperyalist çıkarlarla bütünleşen politikaları beraberinde içeride halka dışarda ise örneğin Suriye halkına yönelik saldırganlık politikalarının devreye sokulmasını getirmiştir. T. Erdoğan’ın “başkanlık arzusu” yani tüm yetkiyi kendisinde toplama istemi, bu anlamıyla sadece kişisel bir hırs değil, temsilcisi olduğu kliğin sınıfsal çıkarlarını daha sorunsuz hayata geçirme hedefini de içinde barındırmaktadır.

T. Erdoğan/AKP kliğinin genel olarak Ortadoğu özel olarak “Suriye macerasının” yenilgiyle sonuçlanması ve hatta başta Suriye Kürtlerinin kazanımları olmak üzere bölgede demokratik, halkçı olanakların ortaya çıkması ve bu durumun doğrudan Türkiye iç politikasını etkileme ihtimalinin varlığı, TC devletini daha da saldırganlaştırmıştır. T. Kürdistanı’nda şehirlerin faşist ablukaya alınması, ambargo ve göç ettirmelerin yanında, faşist katliamlara başvurmasının nedeni budur. Bu saldırganlığın bir yanında, Rojava Devrimi’yle birlikte Kürt Ulusal Hareketi’nin, T. Kürdistanı’nda kitleler üzerindeki etkisinin artması, Kürt ulusuna statü talebinin ve “öz yönetim” taleplerinin açıklanması vardır. Diğer yanında ise T. Kürt Ulusal Hareketi’nin Türkiye’nin ilerici, devrimci, demokrat güçleriyle birlikte hareket ederek, 7 Haziran seçimlerinde kazanmış olduğu başarının da gösterdiği gibi, Türkiye işçi sınıfı ve halkı açısından düzen içi de olsa demokratik bir alternatifin ortaya çıkmasıdır. Bu gerçeğin belirgin bir şekilde kendini hissettirmesi beraberinde bütün klikleriyle Türk hakim sınıflarının “teröre karşı mücadele” adı altında başta Kürt ulusunun mücadelesi olmak üzere, ilerici devrimci harekete karşı birleşmesini getirmiş durumdadır.

T. Erdoğan/AKP kliği gerçek düşmanın rakip hakim sınıf kliği olmadığını, nihai başarısının, halkı baskı altında tutmak, onun en bilinçli kesimi olan ilerici devrimci ve yurtsever hareketi teslim almaktan geçtiğini; ancak ve ancak bu politikasında başarılı olursa, “Türk usulü başkanlık” yani “tek parti rejimine dayanan faşizmi”ni hayata geçirebileceğinin farkındadır. Bu nedenle T. Erdoğan ve AKP kliği, “vatan savunması” adı altında, “terörle mücadele” gerekçesiyle, hem rakip hakim sınıf kliğini hem de orta ve küçük burjuva sınıflarını, şovenizmi ve her türden gericiliği kullanarak kendi politikası arkasında hizaya çekmek istemekte ve bunda da belli oranda başarılı olmaktadır.

 

Faşizme karşı mücadelede yeni bir mevzi: “Halkların Birleşik Devrim Hareketi”

Tayyip Erdoğan/AKP kliği, “yeni Anayasa” ve “Türk usulü başkanlık” sistemi konusunda adımlarını hızlandırıp, yeni yeni hamleler yaparken, Türk hakim sınıflarının bir diğer sözcüsü olan CHP ise; bu sınıfsal temsiliyetine uygun olarak, halk kitlelerinin iktidara karşı gelişen tepki ve öfkesini kendi arkasına yedeklemek için hamleler yapmaktadır. Nitekim CHP bu amaçla “sol” maskesini bir kez daha takmakta, demokratik kitle örgütlerini, Alevi örgütlerini, sendikaları bir araya getirerek “Sivil toplumun, sendikaların, siyasi partilerin tek tek yapacakları mücadelenin sınırları aşılmıştır. Bu mücadele doğrudan doğruya AKP devletiyle yapılacak mücadeledir. Herkes bunu böyle bilsin” diyerek “asgari müştereklerde mutabakat sağlanabilecek program” açıklamaktadır.

Bazı “liberal”ler ve kendisine “sol”cu, ilerici diyenler ise CHP’ye Cumhuriyetin “kurucu partisi” olarak çağrı yapıp, “AKP faşizmine karşı mücadele” ve Türkiye’nin demokratikleştirilmesinde rol almasını önermektedirler. Bu çevreler CHP’nin varlık misyonunun hakim sınıfların temsilcisi olması, bu anlamıyla işçi sınıfı ve halk düşmanı, Kürt karşıtı olma misyonunu gözardı etmektedirler. Çok derinlere inmeye gerek yok! CHP, başta Kürt ulusal sorunu olmak üzere, işçi sınıfı ve halk düşmanlığından vazgeçmediği yani kendi kendini inkar etmediği müddetçe bir alternatif olamaz!

Kürt-Türk uluslarından, çeşitli milliyet ve mezheplerden emekçi halkının başta T. Erdoğan/AKP kliği olmak üzere TC faşizmine karşı savaşında kendi gücüne ve örgütlerine güvenmekten başka alternatifi yoktur. Gelinen aşamada faşizme karşı savaşta, Kürt ulusunun direnişiyle, Türkiye emekçi halkının mücadelesi iç içe geçmiş durumdadır. Faşizm kendisine muhalif olan tüm güçlere yönelik imha ve tasfiye saldırısı içindedir. Bu saldırıda Kürt ulusunun hedef olarak daha çok ön plana çıkması, onun örgütlülük düzeyi ve direnişinin görkemiyle ilgilidir.

Türkiye halkı, özgürlük, demokrasi ve devrim mücadelesinde yeni bir mevzi daha kazanmış durumdadır. “Halkların Birleşik Devrim Hareketi” Türkiye emekçi halkının devrim mücadelesiyle, Kürt ulusunun demokrasi mücadelesini birleştiren, ortak bir hedefe yönelten, devrimci demokratik direnişi tahkim ederek, eylem birliğini somutlaştıran, son derece önemli ve içinden geçtiğimiz sürece yanıt olacak, tarihsel bir adımdır. Türkiye Devrimci Hareketi ve Kürt Ulusal Hareketi, TC faşizmine karşı savaşta, Türkiye emekçi halkına, “ben buradayım” demiş ve mücadele kararlılığını bir kez daha yenilemiştir. Öyleyse Şan Olsun “Halkların Birleşik Devrim Hareketi”ne!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu