Makaleler

Eleştirinin varlığı ve yokluğu

Eleştiri; hayatın önemli bir parçası, olmadığı yerde insanın gelişmesinde sorun yaratabilir. İnsan doğası gereği sürekli olarak gelişim içindedir. Eleştiri de onun gelişiminde bir araç sadece!

Biri bir tez sunar ama bu tezi savunanlar çıkacağı gibi savunmayanlar da çıkabilir. Önemli olan karşı çıkanların da antitez öne sürmesi ve doğru olanın net olarak ortaya çıkmasıdır. Eleştirinin bu diyalektik bağ ile ilişkisi ne diyebilirsiniz. Bu diyalektik yöntem eleştiride kullanılır ise daha iyi olacaktır.

Son zamanlarda tartışılan bir konu eleştiridir. Herkes eleştirinin yokluğundan bahsediyor. Eleştiri adı altında tanıtım yazılarının çokluğundan herkes şikâyetçi. Peki, bu kadar şikâyetin olduğu yerde neden hala eleştiri yapılamıyor? Elbette bu sorunun birden fazla cevabı vardır. Ama şu bir gerçek “eleştiri yok” diyen kesimler biraz yanılıyor. Eleştiri var ama yetersiz olanlar da çok fazla duyulmuyor. Sanat dallarından sadece edebiyatı konu alalım. Edebiyat eleştirisi olmamasından sıkça yakınılır. Ama önemli olan bu yakınmaların yanında bir de pratik olarak harekete geçmektir. Genel doğrunun yanında somut tespitler de yapmak lazım.

Biz Marksist-Leninistler açısından da bir durum değerlendirmesi gereklidir. Bugün sanatın en büyük eksikliği Marksist-Leninist bir sanatçının olmamasıdır. Ve bununla birlikte bir de eleştiri alanında bu eksiktir. Bu konu ayrı bir yazı konusu olmasından kaynaklı şimdilik bu meseleyi es geçiyorum.

Eleştiri eksik, evet doğru ama bu genel doğrunun yanında birkaç şey daha söylemek gerekecek ve bununla birlikte somut pratiğe geçilmelidir. Bu maalesef yapılmayınca ikna edici olunamıyor.

Kitaplar üzerine yazı yazan kişiler, özellikle beğendikleri kitaplar üzerine iki satır bir şeyler yazıyorlar. Ama maalesef beğenmedikleri bir kitap üzerine çok fazla bir şey yazmıyorlar. İşte tam bu noktada bir şeyler yazmak gereklidir. Eleştirmenler zaten eleştirilerini yapıyorlar ama bu yeterli düzeyde değil; çünkü çok fazla “yazar” var ve yetişmek bazen zor olabiliyor. Dediğim temelde denemeler yazan ve eleştirinin eksikliğine vurgu yapanların bir de romanlar üzerine iki satır yazması yerinde olacaktır.

Yazarken dikkat edilmesi gerekenler elbette olacaktır. Eleştiriyi dil anlatım kurallarına indirgememek gerekli olacaktır. Çünkü bu durumda “şurada anlatım bozukluğu var”, “burada deyim yanlış kullanılmış” vb. yazılarla da karşılaşabiliriz ama bunlar belirleyici olmamalıdır. Buna indirgenir ise bir dönem edebiyatta yaygın olan dil eleştirileri tekrardan hortlayabilir. Aslında hortlaması şu anlamda iyi de olabilir çünkü Türkçe yazdığını iddia eden yazarlar aslında yazdıklarının ne kadar Türkçe olduğunu göreceklerdir!

Eleştiriyi dil bilgisi kurallarına indirgemeden daha geniş tutmak var olan boşlukları doldurmaya yetecektir. Ve okuru ikna etme çabasını her zaman aklıda tutulmalıdır. Okuru merkeze koymak kaliteli okur sayısını artırmaya yardımcı olacaktır. Böylelikle kolay beğenmeyen okurlar çoğaldıkça aynı oranda kaliteli yazarlar da artacaktır. Bu çok hayalci bir yaklaşım gibi durabilir, lakin çok yerinde ve uygulanabilirdir!

Eleştiriyi dil sınırlarına indirgememekten bahsettik peki, bunu nasıl yapacağız. Herkes çok güzel romanlar yazıyor. Görüşlerine karşı çıksam dahi beğendiğim burjuva yazarları vardır. Ve bugün edebiyata, sanata hâkim olan anlayış burjuva sanat anlayışıdır. Sanatın birçok tekniğini kullanarak güzel eserler ortaya çıkarıyorlar. Ama bu güzelliğin içinde insanlığa kötülük aşılayan, sömüren kokuşmuş bir sistemin propagandasını da yapıyorlar. İşte eleştirinin görevi burada devreye girmelidir. Sanat dallarından edebiyatla sınırlı tutarsak romanlarda geçen karakterler kimi temsil eder, ne anlatılıyor, hangi sınıfların olaylarını-çelişkilerini anlatıyor. Bu soruları bu şekilde çoğaltarak cevap arayabiliriz. Bu tarz sorulara cevap aramak eleştiriyi güçlendirecektir. Böylece okura hem olay okuma hem de gelişmesine de katkı sunacaktır.

Edebi eserde kullanılan imgeler, anlatılan öykü, olay örgüleri, zaman kavramı vb. inceleme başlıkları da incelenmelidir. Bunlar da yapılabilir. Buraya kadar verdiğim incele konu başlıkları eleştirinin elbette nesnel incelenmesine sebep olacaktır. Peki, kişisel eleştiri olamaz mı? Elbette olabilir.

Benim istediğim eleştiri metotlarından biridir. Özellikle eser ve okur arasında direk bağ kuracak bir metodu savunuyorum. Böylelikle okurun algı dünyası gelişir, toplumun gelişmesinde araç olan sanat işlevini bu yönüyle de gerçekleştirmiş olur. Bu kimilerine göre hayalî gelebilir. Ama bu eleştiri biçimi yaygınlaştıkça edebiyat daha da güçlenecektir. Hatta “sanat, sanat için mi” “sanat, toplum için mi” tartışmasına nokta dahi konabilir. Çünkü bu tarz eleştirinin gelişmesi demek sanatın toplumla bütünleşmesi ve sanatın toplumu geliştiren bir araç işlevine gerçek anlamda dönüşmesi demektir.

Kimi eleştirmenler “üst düzey” eleştiri yaparlar o derece yaparlar ki onların anlattığını yalnızca onların “seviyesindekiler” anlayabiliyor. İşte bunu böyle yapmak yerine eleştirinin anlatım dilini basite indirgeyerek anlatmak yararlı olacaktır. Var olan inceleme metotlarını ve kıstasları da basite indirgeyerek anlatmak daha yararlı olacaktır.

Bir roman incelemesi yaparsak konu başlıklarını şu şekilde sıralayabiliriz. Elbette bunlar belirleyici demek istemiyorum. Bu başlıklar geliştirilebilir. Ama önemli olan bunları seçilmesinde amaç okurun rahat anlayabileceği yöntem oluşturmak ve eleştiri okumayı da sevdirmektir.

*Anlatılan öykü/öyküler nelerdir?
*Hangi zaman diliminde geçiyor?
*Hangi coğrafyayı anlatıyor?
*Anlatılan karakterler kimleri temsil ediyor? (hangi sınıfları temsil ediyor)
*Olayların ve kişilerin anlatıldığı dönemle ilişkisi?

Bugün hemen hemen birçok kişi genel yargıyı kullanıyor. “Eleştiri eksik, eleştiri önemlidir” ama bu tespitlerin yanında somut eleştiri yapılmıyor. Durumdan rahatsız olmak önemlidir ama daha da önemlisi harekete geçmektir. Benim açımdan bu yazı harekete geçmenin bir adımıdır.

Unutulmaması ve akılda tutulması gerekli bir şey vardır. Eleştiri yoksa sanat gelişmez, sanatın gelişmemesi demek toplumsal gelişmenin hızını yavaşlatmak demektir. Eleştiri var ise sanat gelişir ve böylece toplumsal gelişmenin hızı da artabilir. Önemli olan burada sanatı; amaç olarak görmek değil, toplumun gelişmesinde bir araç olarak görmektir.

Basri Eğilmez
24.05.2013

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu