Manşet

“Nusayri kültürü ve asimilasyonu”

H. Merkezi: Azınlık ve milliyetler konusunda oldukça zengin olan ülkemizde tüm bu zenginlikler aynı zamanda bir o kadar da baskı altına alınarak; yok sayılıyor, hor görülüyor, asimilasyon politikalarına maruz bırakılıyor. Biz de Özgür Gelecek olarak bu konuda okurlarımız için bir dosya çalışmasına başladık. Destek ve önerilerinizi bekliyoruz.

Nusayri kültürü ve asimilasyonu

İslamiyet’in çok yorumlu yapısından dolayı İslamiyet’e bağlı birçok mezhep açığa çıkmıştır. Muhammed’in ölümünden sonra İslamiyet’te bölünmeler yaşanmıştır. Kabile döneminin savunuculuğunu yapan Ali İbn Ebu Talip; Ebu Bekir,  Ömer ve Osman taraftarları ile apansız bir mücadele sürecine girişmiştir. Bu süreçte Ali aleyhtarları ise devletleşme sürecinin savunuculuğunu yapmıştır. Ömer’in adaleti vb. kavramların oluşmasının esas nedeni de budur. Bu devletleşme sürecinde başta Ali taraftarları olmak üzere devletleşmeye karşıt görüşlüler katledilmiştir. Halk arasında; “fellah”, “Arap uşağı”, “Arap Alevi” olarak ifade edilen Nusayriler de bu yorumlamaların ve ayrışmanın sonucu açığa çıkmış bir mezheptir.

Önceleri kendilerini Şiat El Aliyül olarak adlandıran taraftarlar Ali’nin ölümünden sonra kendi içinde imam ve şeyhlerini oluşturmuşlardır. Bu döneme kadar Nusayri kavramı kullanılmazken daha çok Ehli Beyt el Mü’min olarak adlandırdılar. Ali taraftarlarının İslamiyet içindeki ağırlıkları giderek artarken bu kez yeni yorumlamalar da açığa çıkmıştır. Bu yorumlama sürecinde 11. İmam Hasan Askeri’nin öğrencisi ve yakın dostu Muhammed İbn Nusayr tarafından Nusayrilik mezhebi oluşturulmuştur.  9. yüzyılda kurulan Nusayrilik İbn Hamdan Al Hasibi tarafından geliştirilerek sistematik bir inanç halini almıştır.

Peki, günümüzde Nusayriler neden Arap Alevisi veya Fellah olarak adlandırılmaktadır? Bunun ise belli başlı nedenleri vardır. Öncelikle Nusayrilere Fellah (Arapça “çiftçi” demektir) denmesinin nedeni tarım ile oldukça içli dışlı olmalarıdır. Özellikle Suriye’nin Fransız işgali ile Nusayriler Tartus ve Latkiye bölgelerinde dağlarda çete savaşı vermişlerdir. Çetelerin giderek büyümesi ve katılımların artması ile Nusayriler burada gıda ihtiyaçlarını karşılamak için dağların verimli arazilerini işlemeye başlamışladır. Bu süreçte Nusayrilere Fellah’ul Ard (yeri işleyen) denirken aynı zamanda günümüzde Tartus ve Latkiye taraflarındaki dağlar yeni bir isme kavuşacaklardır; Nusayri Dağları… Nusayrilere Arap Alevisi (Türkiye’de bir kimlik halini almış ve hatta Nusayriler tarafından da kabul görmüştür) denmesinin nedeni ise inanç benzerlikleri açısından Anadolu Aleviliğine benzemesidir. Ancak söylemek gerekir ki Nusayrilik Alevilikten tamamen ayrılır. Her ne kadar Bâtıni bir inanç grubu içinde yer alsalar da hac, namaz, oruç, dua, bayramlar vb. birbirine zıttır…   

 

Nusayrilerde farklı inanç ve kültürler

“Türkiye’nin zengin ve yerleşik kültürlerinden biri de Arap kültürüdür. Türkiye’de yaşayan Arapların kullandığı dil Arapça’nın Gıltu dil grubuna girerken, Adana, Mersin ve Antakya’da yaşayan Nusayrilerin kullandığı dil ise Arapça’nın Cebel ve Ensariye dil grubuna girmektedir.” (Keser 9; Et-Tavil 10). İnanç bakımından ise Nusayrilik’te Batıni izleri görmek mümkündür. Nusayri, İslam gizemciliği ve Ali kültü ile birlikte eski Anadolu ve Asya medeniyetleri, İran-Hint inançları, Yeni Platonculuk ve Hıristiyanlık gibi farklı inanç ve kültürlerin izlerine rastlanır.

Nusayrilerde kökeni Pisagor, Platon ve daha sonrasında ise Yeni Platonculuk’a dayanan düşünceler önemli bir yer tutmaktadır. Örneğin, “yeniden doğuş/ruh göçü” teması, Pisagor ve onun düşüncelerinden etkilenmiş olan Platon’da da vardır. Platon, insan ruhunun ölümsüz olduğunu savunur, beden öldükten sonra da ruhun değişik bedenlerde varlığını sürdürdüğünü ileri sürer.

Nusayrilik’te zahir (görünen) – Bâtıni (saklı) ayrımının kökeni de Platon’a dolayısıyla Pisagor’a kadar gitmektedir. Nusayrilerin kullandığı “ebced sistemi” denilen sayı sistemi ve sayı kutsallığının kökeni de yine Pisagor’un düşüncelerine dayanır. Tek tanrı inancına sahip olan Nusayrilerin “yaratan” olarak üç varlığa inanmaları kimi yazarlarca Nusayri inancının, Hıristiyan inancının İslam içindeki bir formu olarak görülmesine neden olmuştur. Oysa üçlü tapınmanın kökeni Hıristiyanlık öncesi döneme kadar gitmektedir. Eski Suriye ya da Fenike paganizminde güneşe, aya ve yıldızlara ya da gökyüzüne tapma vardır.

Bugün özellikle Türkiye’de Nusayriler kendi içlerinde Arap Alevi kimliğini kabul etmişlerdir. Nusayriler ayrıca kendi içlerinde de Haydari ve Klazi olarak ikiye bölünmüşlerdir. Bu bölünmenin esas nedeni ise Ali etrafında toplanan ve tanrı huzurunda kapı olarak adlandırılan imamlardan kaynaklanmaktadır. Çeşitli toplumsal koşullar nedeniyle İslami yorumlamanın bir ürünü olarak Klaziler kendilerine 4 imam kabul ederken Haydariler ise 5 imam kabul etmişlerdir. Aynı şekilde Haydari ve Klaziler açısından Nusayrilerde bayramlar da farklılık kazanmıştır. Haydarilerde toplam bayram 12 iken Klazilerde 23 tanedir. (Çoğu zaman ekonomik duruma göre de aileler herhangi bir günü bayram ilan edebilmektedir.) Bu bayramlar genelde Muhammed ve Ali’nin yeryüzündeki mucizeleri kapsamında yapılır. Örneğin Haydari ve Klaziler  açısından ortak olan İyd-el Freş (Çarşaf Bayramı) Muhammed’in geceleri yatarken Ali ile bütünleşerek tek bir insan halini alması iddiası ile yapılır.

 

Nusayrilik ve asimilasyon

İnanç ve bayramlar açısından bu ayrışma Nusayriler açısından da asimilasyonu hızlandırılmaktadır.  Özellikle Türkiye’de tek dil, tek devlet, tek millet biçimiyle baskı altına alınan azınlıklar farklı biçimlerde Türk olarak adlandırılmaktadır. Nusayrilerin Türkiye’de asimilasyona karşı bir mücadele hattı tam anlamıyla yoktur. Bunun nedeni ise inancın gereklerinden birinin gizlilik olmasıdır. Bu kıstasa göre inanç gizli tutulacak ve farklı inançlara karşı inkar edilerek korunacak. Bu yaklaşım doğallığında asimilasyon saldırılarına karşı bir kabullenişi getirmekte ve asimilasyona karşı mücadelenin önüne geçmektedir. Asimilasyon kapsamında Nusayrilerin etnik yapısı hakkında birçok fikir ileri sürülmektedir. İleri sürülen bu fikirlerden en önemli olanı ve sıkça tekrarlananı Türkiye’de Türk’ten farklı hiçbir etnik grup olmadığı paradigmasının devamı niteliğindedir. Bu fikri savunanlara göre Nusayri nüfusunun tamamını tarih içinde “Eti Türkleri”  oluşturmaktadır. Bu yazarların başında Kasım Ener (1993), Hasan Reşit Tankut (1938) ve Ali Tayyar Önder (2002) gelmektedir. Ancak bu yazarların bu tezlerini ispatlamak için öne sürdükleri kanıtlar ne sosyal ne de tarihsel gerçekliğe uymaktadır.

Nusayrilerin tarihi kökeni hakkında en önemli eser, Et-Tavil tarafından yazılmıştır. Türkçe’ye de çevrilen bu eserde Nusayriliğin tarihi ve inanç esasları ile ilgili ayrıntılı bilgi bulunmaktadır. Nusayrilerin yoğun bir dini yaşantıları vardır. Namaz beş vakittir ve gizli olarak kılınır. Bayramlar, adaklar ve cenazeler özel bir öneme sahip törenlerdir. Namazın dışında, Ramazan ayında tutulan oruç da ibadetler arasındadır.

Nusayriler içinde bayramların önemli bir yeri vardır. Bunlar gelenekseldir ve varlıklı insanlar bu özel günlerde yoksullara yardımda bulunurlar. Nusayriler açısından kutlanan bir bayram da Evvel-i Temmuz’dur. Nusayriler bu bayramı esasında ibadetle gerçekleştirirken tali biçimde nüfus yoğunluğuna ve nüfusun siyasal gücüne göre de festivalle kutlanır.

Son olarak;

Nusayriler bugün çoğunlukta Antakya olmak üzere Adana ve İçel’de mahalle biçiminde bulunuyorlar. Çoğunlukla demokrat bir yapıya sahip olan Nusayriler içinde örgütlenmek kimi yerlerde oldukça güçtür. Antakya’da Nusayrilerin nüfus ve siyasal olarak güçlü olması belli anlamlarda örgütlenme olanağına kolaylık sağlarken Adana ve Mersin çevresinde ise azınlıkta oluşları ve kültürel olarak kapalılığın esası örgütlenme durumunu güçleştirmektedir. Hassasiyetlerin göz önünde bulundurulması kıstası ve tartışılmaması ile demokratik haklar çerçevesinde örgütlenme zemini oldukça uygundur.  

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu