Yorum

Kozakçıoğlu öldü, mirası şimdi Mutlu’da!

(Özgür Gelecek Sayı 60)

“Başarılı devlet adamı babam, aslında benim canım, kahramanım ve yol göstericimdi. Biz ailesine, devamlı dürüst ve erdemli olmayı öğretti. Arkasında gece gündüz çalışarak, ülkesine hizmetle geçirilmiş onurlu bir hayatı miras olarak bıraktı. Onun ilkelerini daima yaşatacağız” diyordu kızı, kendisi için düzenlenen cenaze töreninde.

Meral Kozakçıoğlu, belki “canım” dediği kişiden sadece babası olarak bahsetse adı, bu yazıda anılmayacaktı. Ne var ki, o anda rahmetle anılan şahıs, anlaşılan, babadan öte başarılı bir devlet adamı, onurlu bir hayatın sürdürücüsüdür ve bilim insanı kızının takipçisi olacağını belirttiği ilkeleri dahi vardır. Oysa onun adı, değil Amed gibi bin kilometre ötede, hemen on kilometre ötede Gazi’de halen katil olarak anılmaktadır.

Onun adının yanına yazılanlar, yani beraber anıldığı Mehmet Ağar, Hüseyin Kocadağ, Necdet Menzir, İbrahim Şahin ve Veli Küçük gibilerin sicillerinin benzerliği tesadüf değildir. Ya da diğerlerinin yanına Kozakçıoğlu adının eklenmesi… Batı’ya sivillik görüntüsü ile demokratlık izlenimi verilmesi kararlaştırılmışken “sivil” olarak servis edilen Kozakçıoğlu’nun asker tarafından kabulü zor olmaz. Bilhassa dönemin cumhurbaşkanı Kenan Evren’le olan hısımlığı, onun süper vali olarak Olağanüstü Hal (OHAL) Bölge valiliğine atanması için yetecekti. Yıl 1987’dir.

Türkiye Kürdistanı’nda yürütülen gerilla savaşı, devlet yetkililerinin “birkaç çapulcu”nun işi diyemeyeceği düzeyi çoktan aşmış durumdadır. 1979 yılından beridir sıkıyönetim kapsamında olan Amed ve çevresi OHAL Kanunu kapsamına alınır. Sokağa çıkmayı, istenilen her bölgede insanların toplanmasını, araçların hareket etmesini yasaklama, herkesin üstünün, aracının, evinin veya işyerinin aranmasını kararlaştırma, her türlü yazılı ve görsel yayını inceleme ve yasaklama gibi yetkilelerle donatılan valilikler oluşturulur. Amed ve çevre illeri kapsayan valilikler tek bölge valiliği altında toplanır ve başına da Kozakçıoğlu getirilir.

 

Kozakçıoğlu binlerce faili meçhulle tarihe geçti

Kürt meselesinde bugünü belirleyen bu kritik aşama devletin bütün güçleriyle halka karşı saldırıya geçtiği aşamadır. Kitle katliamlarına, direniş literatürüne Kürtlerin armağanı olan serhildanlarla karşılık verilir. Devlet teyakkuzda olsa da saldırı ve katliamlar için legal kılıflara gerek duyulması tali plandadır. Esas olan paramiliter güçlerin örgütlenmesi ve katliamlarıdır. Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele (JİTEM) bu dönemin ürünüdür.

Kozakçıoğlu’nun bölge valiliği yaptığı dönem binlerce faili meçhul cinayetin ilk planlandığı ve gerçekleştirildiği dönem olarak tarihe geçer. HEP Amed İl Başkanı Vedat Aydın onun döneminde katledilir. Ağır işkencelere maruz kalmış cesedi Maden/Elazığ yakınlarında bir ağacın yanına terk edilmiş halde bulunur. Cenazesi için o güne kadar görülmemiş büyüklükte bir kitle toplanır. Halkın sabrının taştığı bu cenaze törenine devlet sadece karadan değil havadan helikopter desteğiyle ateş ederken gözünü kırpmayacaktır. On üç insanın katledildiği o gün devletin Amed’teki gözü şüphesiz Kozakçıoğlu’dur.

Geçmişlerinden ders almadıklarını, özeleştirilerinin anlamsız olduğunu daha geçtiğimiz Nisan ayında Dicle Üniversitesi’ndeki pratikleriyle ortaya koyan Hizbullah’ın silahlı faaliyetlerine 1987 yılında başlaması da tesadüf değildir. Hizbullah, Kozakçıoğlu döneminde serpilmeye başlamıştı, hatta öyle ki JİTEM ve polis binaları örgütün eğitim kampları olarak kullanılacaktı. 1980 öncesi ülkenin batısında devrimcilere karşı devletçe yetiştirilen “ülkücü” faşistler, Kürdistan’da taban bulamayacağından olsa gerek burada Hizbullah devreye konulmuştu.

“JİTEM, MİT ve Emniyet’in Hizbullah’la o dönem istihbarat alışverişi yapması gayet doğal bir durum. Eğer Hizbullah, PKK’nın yerlerini tespit konusunda bir adım öndeyse, onlardan istihbarat alınmasında bir sorun yok” diyecekti yıllar sonra Kozakçıoğlu. Bu paylaşımın istihbaratla sınırlı olmadığı öylesine açıktır ki, Amed ve çevresi her yeni günü bir kayıp ve bir ölümle kapatmaktadır.

 

Kozakçıoğlu “gece-gündüz” çalıştı!

İcraatlarının haddi hesabı yoktur. Cinsel organlarına ip bağlanıp köy meydanında gezdirilen köylülere, dışkı yedirilenlere, dağa çıktığı, dağa baktığı için arabaya bağlanıp süründürülen gençlerin anneleri, çocuklarının akıbetini 427 haftadır soran Cumartesi Anneleri şüphesiz ki, kızından daha iyi tanımaktadırlar Kozakçıoğlu’nu. Neredeyse imkansız ama birazcık insaf kıpırdanması yaşamışsa bedeni, son nefesinde seslerini duymuş olabilir mağdurların ve maktullerin. Lakin öyle olsa, hak edeceği bir ölümü beklemesi daha muteber olurdu.

Her katil gibi terfi ettirilmesi gecikmez Kozakçıoğlu’nun, yıl 1991 olduğunda İstanbul Valiliğine atanmıştır. Boş durmaz, dönemin başbakanı Tansu Çiller’in açık talimatıyla İstanbul çevresinde Kürt işadamları seri cinayetlerle katledilir. Valiliğinin son yılında Gazi’de katliam yapılır. On sekiz cana kıyılır. İmzalardan birinin ona ait olduğuna şüphe yoktur.

“Gece gündüz” çalıştığı belliydi. “Onurlu ve dürüst bir hayat”ın Kozakçıoğlu’nun banka hesaplarına 250.000 dolarlık küçük bir katkısının olduğu ortaya çıktığında pişkince cevaplamıştı soruları. Bu parayı, OHAL bütçesinden, dönemin İçişleri Bakanı Mustafa Kalemli’nin onayıyla hesabına aktardığını söylemiş, Kalemli bu iddiayı reddetmişti. Bunca hatırı vardı ki, OHAL Bölge Valiliği bu paranın iadesini istemekle yetinmişti. İade etmişti. Umarız kızı, onun ilkelerini yaşatma sözünü, sadece duygusal ortamın etkisiyle vermiştir.

 

Bazen bir ağaç kabuğundan kopar fırtına…

Kozakçıoğlu İstanbul Valiliğinden emekli olduktan sonra Doğru Yol Partisi’nden iki dönem milletvekilliğiyle ayrıca ödüllendirildi. Her daim boyalı ve briyantinli saç ve bıyıklarıyla arzı endam etmeye devam etti bir süre. Ergenekon davasıyla devlet, geçmişiyle hesaplaşma görüntüsünü verirken dahi ona dokunmadı. Hizmetlerinin bir diğer karşılığı da bu olmalı. Kesin olmamakla beraber, yine belirsiz kaynakların iddiasına göre, meclis bünyesinde kurulan kayıpları araştırma komisyonu tarafından dinlenmek üzere kendisine davet gönderilmiş.

Haklı bir öldürülme korkusuyla devlet tarafından sağlanan sıkı bir koruma grubunun güvenliğinde devam ettirdi hayatını. 23 Mayısta, yaşadığı Sarıyer’deki evinden hayatına son verdiği haberleri düştü ajanslara. Yakın mesafeden, kendi silahıyla, kalbine tek el ateş edilmiş ve ölü olarak bulunmuştu.

Çokça insanın ahını alarak gitti. Takipçileri halen ah almaya devam ediyor. Oysa hiç farkında değiller. Kozakçıoğlu’nun sorulmayan hesapları da onların boynuna dolanmış durumda. Üstelik öylesine akılsızlar ki, 1 Mayıs’ta İstanbul’u kuşatma provasından bir şey öğrenmemişler. Hala 560 yıl önce “fethedilen” İstanbul’un sanal fetih gösterilerinde güç gösterisi yapmakla meşguller.

Gezi Parkı Direnişi’nde kitlelerin gücüyle imtihana girişip, gaz bombalarıyla aşık atıyorlar. Oysa bazen bir gerilla tabutunun ardından, bazen kendini yakan bir seyyar satıcının çığlığından, bazen de bir ağaç kabuğundan kopar fırtına. Sarsılır ve savrulursunuz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu