Makaleler

Kürt Sorunu ve Rojava

Aylar önce Murat Karayılan, Türkiye’nin çözüm süreci ve Ortadoğu’daki politikaları hakkında bir değerlendirme yaptığında “Türkiye Ortadoğu’da bir rol oynamak istiyorsa bir şekilde Kürt halkına yönelik saldırılarından vazgeçmeli ve Kürt halkının taleplerini göz önünde bulundurmadır” demişti. Yavuz Sultan Selim’in Safevilere karşı verdiği mücadeleyi örnek gösteren Karayılan, Türkiye’nin Ortadoğu’daki rolünü PKK’yi karşısına alarak oynayamayacağını açık biçimde ifade etmişti.

Zira bu kaygıyı AKP’nin hükmettiği devlet mekanizması da taşımaktadır. TC’nin (ve bağlı olduğu emperyalistlerin) Ortadoğu üzerindeki çıkarları ekseninde ve de yaşadığı sıkışmışlığın cenderesinde adımını atmış olduğu Kürt ulusal sorunu kuşkusuz TC’yi boğacak kadar derin sulara ve uluslararası dengelerde artık önemli bir ağırlığa ahip bulunuyor. 2023’te sona erecek olan Lozan Antlaşması’nın madde çemberinden kurtularak yer altı kaynaklarını işletmeyi hedefleyen TC, süreci bu amaç üzerinden yürütmeyi planlamaktadır. Ancak imha ve inkar genetiğine işlemiş faşist devlet yapısı, mevcut politik süreçlerde kendini alenen göstermektedir. Ülke içinde Kürtlerle “barıştığını” iddia eden devlet, gelinen aşamada Suriye’de Kürt halkına dönük katliamlara imzasını atıyor. Siyasal müttefiklerini oluşturarak Ortadoğu politikasında etkin rol oynamak isteyen TC, bu kez de Rojava’da Kürt halkıyla karşı karşıya.

 

Kürt Sorunu ve Rojava

Devlet açısından bakıldığında Rojava’ya dönük TC’nin politikası Kürt Ulusal Sorunu’na yaklaşımın özünü oluşturmaktadır. Bu anlamıyla Türkiye’nin Rojava’da Kürt ulusunun varlığından ama daha da önemlisi attığı özerklik adımından ne kadar rahatsız olduğunu hatırlatmaya gerek yok. Başından itibaren Suriye’de; Kürt ulusunun demokratik taleplerine saldırgan yaklaşan TC bilhassa PYD’yi tanımayarak uluslararası alanda onu yalnızlaştırmaya, bir terör örgütü olarak damgalayarak itibarsızlaştırmaya çalıştı. Hatta PYD’yi tecrit etmek adına, Barzani’yi de yedeğine alarak, PYD’nin uzun zaman dışlandığı bir yapı olan Kürt Ulusal Konseyi’ni öne çıkardığı gözlerden kaçmadı.

Bugün Rojava Kürtlerinin temsilcisi PYD Eşbaşkanı Salim Müslim’in TC’nin davetiyle Türkiye’ye siyaretlerde bulunması, kimseyi yanıltmasın. Zira bu durum TC’nin Kürt ulusuna dönük yaklaşımında bir değişikliğin olduğu anlamına gelmemektedir. Bir “U” dönüşünden asla bahsedilemez. Bölgesel gelişmenin ve PYD’nin Rojava’da halkın önemli bir bölümünün desteğini almasının, Türkiye’yi PYD’yi muhatap almaya sevk ettiği açık. Bu PYD için önemli bir başarı. Ancak bu başarının TC açısından bir tehdit içerdiği de kesindir. TC bir yandan diplomatik görüşmelerle müzakereci davranırken diğer yandan ikinci planını yani çetelere açıktan destek vererek katliamlarına devam ediyor.

 

İmha ve inkar devam ediyor

TC, Rojava’daki çetelere silah ve maddi yardım yaptığı herkesin malumu… Özellikle Ukrayna üzerinden Türkiye’ye gelen tırlar dolusu silahın çetelere verilmek üzere TC’ye teslim edildiği birçok kaynak tarafından doğrulanmıştır. (15.01 2013, ANF)

Nusaybin-Qamişlo, Serêkaniyê-Ceylanpınar, Kobani-Murşitpınar kapılarının insani yardım kapsamında açılması beklenirken diğer kapıların, özellikle Akçakale ve Kobani’nin açılmaması da dikkat çekicidir. Görünen o ki, bu kapılardan El Nusra giriş yapmaktadır.

16 Temmuz günü Serêkeniyê (Resulayn), Afrin, Kobani, bölgelerine PYD’nin hakim olmasıyla TC’nin bölgeye dair politikaları ile birlikte askeri hamlelerinin çöküşü yaşandı. Şu bir gerçek ki egemenler açısından politikanın çöküşü saldırganlığının artış göstereceğinin bir başka ifadesidir. Politik olarak yaşanan yenilgi ile birlikte Türkiye Kürdistanı’ndaki Rojava kutlamalarına ülke içi “barışını”unutarak saldıran TC, hiçbir destek eylemine izin vermedi. PKK ile aynı ideolojik formasyonu paylaşan PYD’ye bağlı YPG, bölgede halen El Nusra adındaki çetelere karşı direniyor.

16 Temmuz-23 Ağustos arasında yaşanan çatışmalarda 800’ü aşkın El Kaide ve ÖSO üyesi çete YPG tarafından etkisiz hale getirildi. Bu çatışmalarda 80 YPG savaşçısı hayatını kaybetti. Ayrıca Halep’in Til Aran ve Til Hasıl beldeleri ile Azzaz bölgesinde onlarca Kürt katledildi.

Öte yandan çetelerin birçok Kürt, kimlik kontrolünde kaçırılarak kaybedildi. YPG basın irtibat merkezinin yaptığı açıklamaya göre kaçırılan kişi sayısı 700.

 

Rojava’ya destek

Suriye’de Kürt Ulusal Hareketi’nin verdiği mücadele bugün ödenen bedellerin yarattığı güç ile bugünlere taşınmaktadır. Emperyalistler tarafından milyonlarca doların akıtıldığı, silah, askeri eğitim, lojistik vb. yardımın yapıldığı çeteler, bugün bölgesel ekonomi politikalarının silahlı ayağını oluşturmaktadır. Çeteler eliyle dağıtılmak istenen demokratik dinamikler ise halkın örgütlü gücüyle amansız bir mücadele içindedir. Halk kitlelerinin örgütlü gücüne dayanan ve bu anlamıyla büyük bedeller ödeyen Kürt halkının Rojava’daki mücadelesi başta Türkiye olmak üzere dünyanın her yerinden sınıf bilinçli proletaryanın desteğine ihtiyaç durmaktadır. HDK tarafından başlatılan Rojava’ya yardım kampanyası bu anlamıyla bir görev demektir. Bu görev sınıf bilinçli proletaryanın sınıfsız ve sınırsız bir toplum yaratma mücadelesinde göğüslemesi gereken önemli halkalardan birisidir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu