Güncel

MUSA PİROĞLU | “Rüzgar bizden yana esiyor, ama mesele yelkenlerimiz ve rotamız buna hazır mı?”

24 Haziran’da gerçekleşecek olan seçimlerin birçok çelişki ve özgünlük barındırdığı biliniyor. Bu özgünlüklerden biri de vekil adaylarının önemli bir kısmının HDP/HDK’yi oluşturan ve bununla da sınırlı kalmayarak HDP’yi destekleyen devrimci ve demokratik kurumların temsiliyetinden oluşması… Bu adaylardan biri de Musa Piroğlu. Son olarak Birleşik Devrimci Parti başkanı olan Piroğlu ile seçimleri, Kürt meselesini ve 24 Haziran sonrasını konuştuk.

MİLLETVEKİLİ ADAYLARI ANLATIYOR-4

İstanbul: HDP’nin İstanbul 1. bölge vekil adaylarından biri de Musa Piroğlu. Kadıköy’de liselilerin karne eylemine dönük devletin saldırısı sırasında darp edilen Piroğlu üzerinden provokasyon yaratmaya çalışan devletin kolluk kuvvetleri, liselileri sokaklara sürenin Piroğlu olduğunu iddia etmiş, Piroğlu ve HDP’li adaylar bir basın toplantısı düzenleyerek hem bu devlet dilini kınamış hem de liselilere desteklerini dile getirmişlerdi. Bu basın toplantısının hemen ardından Piroğlu ile HDP İl binasında buluştuk.

İl binası tam seçim koordinasyon merkezi… Bildiriler, afişler, koşturmacalar, bölgelere gidecek seçim materyalleri ile seçim sonrasına kadar düzelmeyecek bir karmaşa içerisindeydi doğallığında… Her an bir vekil adayına rastlamak da mümkündü. Hem de yanlarında koruma orduları olmaksızın. Önce Erol Katırcıoğlu ardından Erkan Baş sonrasında da Dilşat Canbaz ile karşılaştık. Musa Piroğlu ile buluşmak için biraz beklememiz lazımdı, çünkü o da diğer adaylar gibi oldukça yoğun bir tempo içerisindeydi ve basın toplantısının hemen ardından bizimle yapacağı röportaj öncesi engelliler dergisine bir de yazı yetiştirmesi gerekiyordu. Röportaj sonrasında da seçim bölgesine giderek çalışmalarına devam edecekti.

En sonunda buluştuğumuzda ilk sözlerimiz seçim çalışmalarının yoğunluğu, yorgunluğu ve heyecanı üzerine oldu. Ardından da söyleşimize başlamak için zor da olsa HDP binasında kendimize küçük ve gürültüden korunmuş bir alan yarattık.

Kimdir Musa Piroğlu?

İlk olarak Musa Piroğlu’nu tanımak istediğimiz söyledik, kimdi Musa Piroğlu? “Musa Piroğlu bir devrimcidir, sosyalisttir. Yeni bir durum değil bu benim açımdan, 90’lı yıllardan beri Türkiye devrimci hareketi içerisinde yer alıyorum. Üniversite öğrenci hareketi içerisinde, siyasal faaliyette ve yazınında kendini tarif eden bir mücadele içinde hep oldum. Birleşik Sosyalist Parti, Özgürlük ve Dayanışma Partisi, Sosyalist Demokrasi Partisi içerisinde yer almış ve son olarak Birleşik Devrimci Parti genel başkanlığını, aynı zamanda Halkların Demokrasi Partisi’nde PM ve MYK üyeliği yapmış biridir Musa Piroğlu. Alevi, Kürt ve engelli bir kişidir.”

“Kürde dokunanın yanması, bedel ödemesi yeni değil”

Musa Piroğlu Şubat ayında HDP kongresi sırasında HDK bileşenleri tarafından düzenlenen Efrin açıklaması nedeniyle gözaltına alınanlardan biri olmuştu. Malum o basın toplantısının ardından HDK Eşsözcüsü Onur Hamzaoğlu ve ESP-SKM sözcüsü Fadime Çelebi tutuklanmıştı. Bu operasyon açıkça devrimcilere bir mesajdı: “Kürde dokunan yanar!” Buna rağmen ne devrimciler Kürde dokunmaktan, Kürt hareketi ile ittifak yapmaktan vazgeçti ne de bunun karşılığı bedel ödemekten çekindi. Keza HDP ve Demirtaş etrafında biraraya geliş ve kimi devrimci, demokratik hareketler açısından HDP vekil adaylıkları bunun bir göstergesi oldu. “Kürt meselesine ve Kürt hareketine dokunanın yanması yeni bir durum değil” diyor Piroğlu ve ekliyor:

Ben 94’ten bu yana başladığım siyasi hayatımda bununla hep karşılaştım. Ülkede belki de en yasaklı konulardan biridir Kürt meselesi. Kürt sorununun çözümü için Kürt halkıyla yan yana gelmeyi savunan herkes, Kürt halkı ve Kürt hareketi ile birlikte kendi çapı oranında devletin zulmüne uğramıştır. Bunun iki boyutu olmuştur. Birincisi devletin zorudur, ikincisi ise politik ve ideolojik baskı altına alınma, bir çeşit tecrit edilme, yalıtılma durumu olmuştur. Biz bunu çok yaşadık. Sosyalist hareket içerisinde Kürt sorununa duyarlılık nedeniyle “kuyrukçuluk” kavramı altına sıkıştırılan bir çeşit sosyal şoven baskıyla yüz yüze gelirken, kendi kitle tabanımızda bir daralmayı göze alarak siyaset yürütürken, devletin sürekli gözaltı ve tutuklamaları ile yüz yüze geldik. Partimiz kendi geleneği itibariyle bu sorunu hep böyle yaşadı. Devrimci Parti kendisi de başından itibaren, SDP de böyleydi, HDP’nin bir bileşeni, kurucu öznesi olarak yer aldı. Çünkü biz Türkiye’de demokrasi mücadelesinin, devrim mücadelesinin Türkiye sosyalist hareketi ile Kürt siyasi özgürlük hareketinin, Türkiye emekçileri ile Kürt halkının ortak mücadelesi ile mümkün olacağını, Kürt sorunu çözülmeden bu ülkede demokratik herhangi bir kazanımı olmayacağı tezini savunduk. Ve her seferinde Kürt özgürlük hareketi ve onun siyasi temsiliyetleri ile stratejik ittifak ilişkisi kurmaya çalıştık.”

“Bu bedel göze alınmalı mı? Evet alınmalı!”

HDP’nin bu durumun cisimleşmiş formlarından biri olduğuna vurgu yapan Piroğlu, “Bunu savunurken HDP ile bir şey daha yapmak zorunda olduğumuzu biliyorduk. Çünkü bu ilişki, bu yan yana geliş sözle kurulacak bir ilişki değildi. Halkların kardeşliği talebini slogandan çıkarıp yaşama uyarladığımız andan itibaren, Kürt halkının kazanımları kadar acılarını da paylaşma olgusu ile yüz yüze geldik. Bu durum bizi kaçınılmaz olarak devletle çok daha fazla pratik olarak da karşı karşıya getirdi. Uzunca süredir değişik coğrafyalarda bunun bedelini de göze aldık, ödedik de, ödemeye de devam edeceğiz. Efrin meselesindeki duruş da böyleydi, daha önce de Cizre’de, Sur’da katliamlar yapılırken, gözaltı ve tutuklamalar olurken, 93 süreci yaşanırken hep yan yana durduk. Bu yüzden gözaltılar, tutuklamalar, soruşturmalar yaşadık. Hem kendi sosyalist cenahta belli oranda bir yalıtımla yüz yüze kaldık. Mesela biz ÖDP’nin kurucu öznesiydik, Kürt meselesinden kaynaklı ÖDP ile yolumuzu ayırdık” diyor.

Efrin gözaltısına ilişkin sadece HDK ve HDP bileşenlerine verilen bir mesaj olmadığını belirten Piroğlu “Bu bedel, devletin açık mesajıdır. Devlet şöyle bir yerden hareket ediyor Türkiye soluna karşı; bize yani HDK’nin bileşenlerine saldırarak, yan yana duran bütün güçleri hedef tahtasına koyarak Türkiye’deki diğer sosyalistlere, demokratlara ‘Kürtlerden uzak durun’ çağrısı yapıyor ve ‘Kürtlere ödettiğimiz bedeli size de ödetiriz’ diyor” vurgusu yapıyor ve “Bu göze alınmalı mıdır?” diye soruyor. Bu sorusuna cevabı yine kendisi “Bu göze alınmalıdır. Bu konuda devrimci kişiliğimiz ve duruşumuzla diz çökmedik, diz çökmeye de niyetli değiliz” diyerek veriyor.

“HDP seçimlerde kilit rolde”

Hemen her gün bir araştırma şirketinin seçim tahminlerini açıklamasına şahit oluyor ve buradan kimi okumalar yapıyoruz. Ancak oldukça yoğun bir tempo içerisindeki vekil adayları –hele de devrimci bir kimlikte ise- bu okumayı bizzat halkın içerisinde yapma şansına sahip… Bu konuda gözlemlerini soruyoruz Piroğlu’na:

“Sokağa çıktığımda edindiğim izlenim şu: Halk kitlelerinin politik bilinç düzeyi, var olan siyasal örgütlenmelerin birkaç adım önüne geçmiş durumda. Halk kitleleri gelmekte olan tehlikenin farkındalar. Bu tehlikenin, HDP’nin barajın altına düşürülmesi ile realize olacağını da görmüş durumdalar. Aslında halk kitleleri, HDP’nin önüne dikilen % 10 barajının, aslında sarayın kalıcı hale getirilmesi, halkın taleplerinin yok edilmesi, geleceğinin karartılması için kurulduğunun ve bu yüzden de HDP’nin barajı geçmesinin bir zorunluluk olduğunu görüyorlar. Gene kabul edilmesi gereken bir olgu, HDP’nin gerçek anlamda adil, demokrat, normal bir koşulda baraj sorunu yok. 7 Haziran da, 1 Kasım da bunu gösterdi. Ağır katliam ve saldırı altında HDP, 1 Kasım’da barajı kendi oylarıyla yıktı. Ama HDP şu anda çok daha ağır bir saldırı altında. Sandıkların yeri değiştiriliyor, oy potansiyeli ile oynanıyor, eşbaşkanları, belediye başkanları, üyeleri tutuklu bulunuyor ve birçok yerde HDP’nin seçim çalışmalarına saldırılar oluyor.

İddiam şudur ki, HDP’nin baraj altında kalırsa, bu durumun iki sorumlusu olacaktır. Bunlardan birincisi devlettir, HDP barajın altında kalmayacak, HDP baraj altında bırakılacaktır. Niyet budur. İki, eğer bu olursa yani gerçekten HDP baraj altında kalırsa, bunun sorumlusu buna izin veren batıdaki bütün demokrat, sol, sosyalist, toplumsal muhalefet dinamikleri olacaktır. Ve tabanın bunun farkında olduğunu görüyorum. Konuştuğum, sohbet ettiğim herkeste ciddi bir şekilde bunu aşma çabası ve kendiliğinden örgütlenme durumu var. Saray da bunun farkında, bunu görüyor. Bu yüzden HDP’yi baraj altında bırakma siyasetinden bir adım vazgeçmiş görünüyor. Abdulkadir Selvi yazmış; kendisi meşhurdur, biliyorsunuz Saray’ın has sözcülerindendir; HDP’nin barajı aşacağını söylüyor ve kurguyu şuradan yapıyor: ‘Düşük oy alırsa, Saray garantiye girer!’ Bu bile seçimlerde meselenin HDP’de düğümlendiğini gösteriyor.”

“Saray bizi boğmak için gittiği yolda bizi birleştirdi”

HDP’nin kilit rolüne ilişkin bu vurgunun ardından Piroğlu bir şeye daha dikkat çekiyor, ki bu da oldukça önemli bir nokta: “Denecektir ki, ‘barajı aşsa ne olur, Erdoğan seçildikten sonra?’ İki şey olacak; bir Saray bu baskın seçime biraz da hesaplamadığı yerden girdi. Başkanlık sistemini kabul ettirdi ama bu sistemin işleyiş yasaları kabul edilmedi. Bu yasaları kabul edecek yer meclistir. Doğal olarak mecliste gücü yoksa bu yasaları çıkaramaz ve zora girer. Bunun farkında, bu yüzden de uğraşıyor. Halk da bunun farkında. Yani parlamentoda bir kere durdurabilirse, yüzünü saraya dönme şansı doğacak. İki, bu saatten sonra Saray kazansa da, kazanmasa da bir şey değişmez. Büyük bir moral ve güç birliği ile çıkacağız. Bu güç birliği yaratıldı ve ironiktir, Saray bizi boğmak için gittiği yolda bizi birleştirdi. Türkiye halkıyla, yoksullarıyla Kürt halkının kaderini ortaklaştırdı ve onları yan yana getirdi. Bunu büyütmemiz gerekiyor.”

“Saray kazansa da kaybediyor, rüzgar bizden yana esiyor”

Sohbet çok mu 24 Haziran endeksli oldu acaba, derken Piroğlu’nun son vurgularının ardından hemen soruyoruz “Genel olarak 24 Haziran’ı tartışıyoruz. 25 Haziran ve sonrası için ne düşünüyorsunuz, nasıl bir yol izlenmeli?”

“Şunu peşinen kabul etmek gerek. İster Saray iktidarda kalsın ister de gitsin, gelen karmaşık bir süreçtir. Bu süreçte şunu görmek lazım, Saray kazansa da kaybediyor. Yani rüzgar, emek ve demokrasi güçlerinin arkasından esiyor. Bu kaçınılmaz bir olgu olarak kendisini dayatıyor. Mesele bizim yelkenlerimizin ne kadar büyük olup olmayacağıyla ve bu rüzgarı doğru bir şekilde kullanıp, dümenimizi, rotamızı demokrasiden, özgürlükten, sosyalizmden yana, emekten yana kurup kuramayacağımızla ilgilidir.”

Seçim sonrası bir başka olasılığa da dikkat çekiyor Piroğlu ve ülkede kolay toparlanamayacak ciddi bir yıkımın varlığından söz ediyor: “Geçen gün bir arkadaş şöyle diyordu: ‘Doğa korkunç yıkıldı, bunu nasıl geri onaracağız?’ Ben de düşündüm, aslında toplumda benzer oranda yıkıldı, toparlaması zaman alacak. Bu kaçınılmaz olarak toplumsal mücadelenin büyüyeceğine tekabül eder. Bu, sarayın kaybetmesi durumunda hızlı ve artan bir oranda büyüme olur. Sarayın seçimleri kazandığı durumda ise biraz daha zamana yayılan ama daha büyük bir büyümeye yol açar.”

“HDP’nin ittifak çizgisi, bir cephenin tüm dinamiklerini barındırıyor”

“Yapılması gereken nedir?” diye soruyor Piroğlu ve yanıtlıyor: “Bizim iddiamız şudur; Türkiye sosyalist hareketi, demokrasi güçleri bir bütün olarak gelmekte olan durumu, ister Saray kalsın ister gitsin, göğüslemeye hazır olmalıdır. Kolay gidecek bir görüntüsü yok, gitse bile ödenecek faturanın kendisi ortada duruyor. En başta ağır bir ekonomik fatura ödettirilecek. Arkasından bir toplumsal fatura da ödettirilecek. 7 Haziran’dan 1 Kasım’a gelinen sürecin görüntüsü doğru okunduğunda Saray’ın neler yapabileceği ortada. Biz bu süreci göğüslemek için mümkün olduğunca en geniş cephenin, birlikteliğin kurulması gerektiğini söylüyoruz. Aslında HDP’nin şu anda sağladığı ittifak çizgisi, böyle bir cephenin tüm dinamiklerini barındırıyor. Bunu derinleştirmek, kalıcı hale getirmek ve bunu militan bir karakterde yeniden örmek görevi duruyor. Sosyalist hareketin yapması gereken bu. Zira bizim derdimiz tek başına Saray’ı devirmek değil. Keza bu faşizme karşı mücadelede önemli bir kazanım, bunu önemsiyoruz. Sınıf mücadelesinin büyümesi, sokağın daha aktif hale gelebilmesi, OHAL’in kalkıp biraz daha nefes almamız açısından çok kritik buluyoruz. Ama bununla yetindiğimiz anda bir sağ restorasyona da onay vereceğimizi görüyoruz. Gelmekte olan ikinci hamle budur.

Biz bunun içinde de emekçilerin, işçi sınıfının, halk kitlelerinin, Kürt halkının, bütün ötekileştirilmiş taleplerinin sözcüsü ve mücadelesinin öznesi haline gelmek için bütün sosyalist hareketin bütün oluşumlarını yan yana getirecek bir mücadele hattı için hala ısrarcıyız, bunu da örmek için uğraşıyoruz. Başarıp başaramayacağımızı zaman gösterecek ama iddiamız şudur; sosyalist hareket başarmazsa, halk kitleleri kendisi başaracak ve biz seyirci kalacağız.”

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu