Makaleler

“ÖZEL DEĞİL GENEL GENEL” kamu spotu!

Osmanlı düzeninde, padişahın ve sarayın bulunduğu şehir payitaht olarak, ülke toprakları ise “memleket” olarak tanımlanırdı. Osmanlı hâkim sınıfları, tımar sisteminin uygulandığı bölgelere “asıl memleket” derlerdi. Tımar sisteminin uygulandığı toprakların mülkiyeti de devlete aitti. Bu türden toprakların birinci özelliği devlet mülkiyetinde topraklar olduğunun varsayılmasıydı. Miri topraklar “arazi-i memleket” (ülke toprakları) olarak da adlandırılırdı. Osmanlı padişahlarının bu topraklar üzerindeki yetkisine ve tasarruflarına değinmeye gerek yok sanırız. Günümüzün çakma padişahı R. T. Erdoğan’ın tarihten bu konuda ders aldığı açık. Ecdadını gayet başarılı temsil ediyor. Memleket toprakları ve üzerindekilere dair sınırsız tasarruf hakkını ecdadından aldığı içindir ki, “kupon arazi” peşinde koşuyor! Hırsızlıklarını, yolsuzluklarını, rüşvet ve peşkeşliklerini tarihten alıyor! Memleketi kendi çiftliği gibi görüyor ve yönetiyor

Yerel seçim sürecini geride bıraktığımız haftada, gayet “başarılı” bir seçim çalışması yürüten hakim sınıf klikleri, memleketi Tape Cumhuriyeti’ne çevirmekle kalmadı, burjuva-feodal siyasetin nasıl bir kirlenmişlik içinde olduğunu da ortaya koydu. Devletin en gizli denilen ve fakat herkesin bildiği sırlar açığa çıktı. Türk hakim sınıflarının ve onları temsil eden AKP’nin başta Suriye olmak üzere nasıl halk düşmanı bir politika izlediği ortaya konuldu. Neredeyse her gün açığa çıkan yolsuzluk, rüşvet ve kendi yasalarına bile uymayan icraatlarını, savaş hazırlıklarını vb. adeta “kamu spotu” gibi izler olduk! Hakim sınıflar kendi çürümüşlüklerini, yozlaşmışlıklarını topluma dayatıyorlar! Dün miting meydanlarında servis ettikleri kaset hakkında “bunlar özel değil genel genel” şeklinde nara atanların aslında bunların birinci dereceden sorumlusu olduğu açığa çıkıyor. İhale Erdoğan’a yıkılsa da sahnelenen filmin yapımcıları AKP-Cemaat ortaklığıdır! Dünün “aynı yağmur altında birlikte ıslanan”ları bugün her ne kadar birbirine girmişlerse de, dün olduğu gibi bugün de yaşanan bu tablodan sorumludurlar. Çünkü onlar “aynı bağın gülü”dürler!

Yerel seçimler sürecinde yaşananlarla, bu siyasetin özünde burjuva-feodal siyaset olduğu ve gıdasını buradan aldığı bir kez daha açığa çıktı. “İslamcı”sıyla, Kemalistiyle, sağcısıyla, “solcu”suyla hakim sınıfların aynı zemine dayandığı ortadadır. Dolayısıyla bu “gül”ler içinde CHP ve MHP de vardır. Onların hareket noktası temsil ettikleri kliklerin sınıf çıkarlardır. Sömürüde, rüşvette, yolsuzlukta ve katliamda ortaktırlar! Ama halkın yarattığı değerleri gaspetmede daha fazla pay alabilmek için ortak kabul etmemektedirler birbirlerini. Bu nedenledir “Allah şirk devlet şerik” kabul etmez lafları! Boşuna dememiş “ekmede dikmede yok, yemede ortak Osmanlı” diye Anadolu köylüsü! Osmanlı’dan günümüze hakim sınıfların bütün icraatı, hizmet adı altında “yemeye” ortak olmak olmuştur.

TC’nin payitahtında yaşanan dalaşla birlikte ardı ardına tapeler yayınlanıp “haremimize girdiler, inlerine gireceğiz inlerine, alçaklık, hainlik, şerefsizlik vb.” naralarıyla “demokrasi” rüzgarları estirilip, yerel seçim süreci işletilirken memleket topraklarında yine çocuklar hedef alınmaya devam etti! Amed-Silvan’da 8 yaşındaki Mehmet Ezer adında bir çocuk başından vurulup ağır yaralandı! Hasılı kelam memlekette çocuklar vurulmaya ve katledilmeye devam ediyor.

Üstelik bu durum, kimi kendini bilmez aydınların, memleketin batısında faşizm, doğusunda demokrasi uygulandığını iddia ettikleri bir zamanda yaşanıyor! İnsan söylemeden edemiyor, “Allah’tan demokrasi uygulanıyor, yoksa vay halimize”(!) Memleketin her karış toprağında devletin uygulamalarının kaynağı faşizmdir. Üstelik bu faşist düzenin yönetiminde bulunanların an itibariyle hırsızlıkları, yolsuzlukları ve katliamcılıkları ayyuka çıkmıştır.

Öte yandan memleketteki yolsuzluklara, rüşvete, çocuk katliamlarına dair tek bir laf etmeyen “Diyanet İşleri”, sıra Erdoğan’a yönelik iddialara gelince “ahlak”ı hatırlatma gereği duyuyor! Aynı diyanet, bakan olan ama insan karikatürü bile olamayan ancak kurulu düzenin üst yapısının rafine bir temsilcisi olan şahsın “makara”larına yönelik bir kınama dahi yapmazken, böyle bir açıklama yapması “zamanlamanın manidar” olmasını doğuruyor.

TC TANZİM EDİLİRKEN!

Türkiye iç siyasetinde böylesine bir kirlenmişlikle politika yapılırken, başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’da yeni gelişmeler yaşanıyor. İç politikayla bağlantılı olduğu tartışma götürmez olan Suriye uçağının düşürülmesi (sınır ihlali ilk değil son da olmayacak ama düşürülmesinin açık bir saldırganlık olduğu son sızdırılan ses kayıtlarındaki ifadelerden anlaşılabilir.) ve hakim sınıfların “Türbe karakolu” söylemleriyle Osmanlı geçmişlerine atıflarına da vesile olan “dinsel-ulusal” bulamaçlı faşist bir propaganda eşliğinde sürdürülmesinin arkasında dışişlerinde yapılan toplantının olduğu, sızdırılan kayıtla açığa çıkıyor.

Suriye’yi önümüzdeki sürecin belirleyenlerinden biri olarak değerlendirmek gerekir. İçte ve dışta yaşanan gelişmeler buna işaret ediyor. Örneğin ABD’nin “Suriye dosyası”na bakan yetkilisinin 1 ay önce görevden alınmasıyla başlayan süreç, S. Arabistan’ın istihbarat şefi ve “Suriye dosyası”nın sorumlusunun değiştirilmesiyle devam ediyor.

Halihazırda ABD’nin bölgeye ilişkin politikasının yürütücüleri olarak tek değişmeyen iki “memur”un, Erdoğan ve Davutoğlu olduğunu hatırlatmak gerekir. Cemaat aracılığıyla yürütülen “yolsuzluk” operasyonunu bir de bu yönlü değerlendirmek gerekir. Son servis edilen “kamu spotu”nda, TC’nin Suriye’deki savaşa nasıl müdahil olduğu, 2000 tırlık askeri mühimmat gönderdiği, savaşı kumanda edecek bir general görevlendirildiği vb. ortaya çıktı. Açığa çıkan kayıtlar “anlı-şanlı Türk büyükleri”nin çapsızlıklarını ortaya koyarken, vakti zamanında deliğe süpürmeden kullanılan bir iktidarın an itibarıyla değiştirilmesi ya da kimi yanlarının törpülenmesi amacıyla yürütülen bir kampanyaya işaret ediyor. Tayyip bir yandan emperyalist patronlarına yerel seçimler vesilesiyle halk desteğinin arkasında olduğunu göstermeyi amaçlarken diğer yandan Kıbrıs, Ukrayna-Kırım meselelerindeki “uzlaşıcı” tavrıyla ön alıyor. Önümüzdeki süreçte Türkiye’nin özellikle Doğu Akdeniz doğalgaz aktarımı nedeniyle İsrail’le yakınlaşacağı yönlü haberlerin yapılması da bu amaçladır.

Yaşananlar önümüzdeki yaz aylarının oldukça sıcak geçeceğine de işaret ediyor. Özellikle bu durum dış politikaya bağlı olarak iç politikada Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde etkili olacak gibi görünüyor. Türk devletinin bu seçimleri geleneksel olarak sorunlu olmuştur. Her seçimler öncesinde hakim sınıf klikleri arasında çelişkiler keskinleşmiştir. Yerel seçimlerden elde edilen deneyim gösteriyor ki, önümüzdeki seçimler de bir hayli çatışmalı geçecek. Daha şimdiden kimi kalemşörlerin yerel seçim sonuçlarından hareketle vurguları bunu gösteriyor. Sahibinin sesi olan bu “aydın” takımının halkın çıkarlarını savunmadıkları, ait oldukları sınıfın sesi oldukları yerel seçim sürecine dair tavırlarından da anlaşılabilir. Kendilerine “liberal demokrat” diyenlerin ve özellikle Kürt ulusunun yanında olduğunu söyleyen “aydın”lar başta olmak üzere, “AKP’nin gitmesi için” diğer hakim sınıf kliğini destekleme çağrısı yapanlar ya da halk yararına politika yaptığını ileri sürenlerin kendi dar çıkarlarını halkın çıkarlarının önüne koyma yaklaşımları memleket topraklarının “kullanışlı aptal” mümbitliğini göstermeye devam ediyor!

Tüm bu gelişmeler bize yerel seçimler sonrasında da hakim sınıflar arasındaki dalaşın, ortaya çıkan sonuçların da kullanılmasıyla devam edeceğini ve yine hakim sınıfların halka yönelik saldırganlığının sürdürüleceğini gösteriyor. Sonuçlarda AKP’nin oyu ne olursa olsun halka yönelik saldırganlıkta bir değişiklik olmayacağı açıktır. Tarihsel tecrübe bize bunu anlatıyor. Bu sonuçlar ne olursa olsun memleket toprakları sakinleşmeyecek ve hatta hakim sınıf klikleri arasındaki dalaş daha da artacaktır. Buna paralel olarak halka saldırganlık da artacaktır. Tabii kitle hareketi de kendi mecrasında akmaya devam edecektir. Kitleler “Gezi’nin Ruhu Newroz’un coşkusuyla” mücadeleye devam edecektir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu