Makaleler

Özgürlükler neye yarar yaşarsa bir arada özgürlerle tutsaklar*

Savaşların tüm dünyada devam ettiği ve Nazi’lerin hüküm sürdüğü coğrafyada, bu haklı soruyu sormuştu bir şiirinde Bertolt Brecht. Hitler faşizminin hâkim olduğu ve sanatın, bilimin, edebiyatın egemenlerin elinde toplumları baskılama aracı olarak kullandığı bir çağda o ezilenlerin sözcüsü, sanatçısı, yazarı olarak, Marksist anlayışı sanatında uyguladı ve birçok alanda devrimci sanatın önemli yapı taşlarını oluşturdu.

20. yüzyılın büyük tiyatrocusu, şiir, oyun ve roman yazarı Brecht; 10 Şubat 1898’de Augsburg’da doğdu ve 14 Ağustos 1956’da yaşamını yitirdi. Henüz 58 yaşında kalbine yenik düşen sanatçı; Marksist diyalektiği tiyatroyla birleştirdiği, tiyatro anlayışı ile ölümünün üzerinden geçen zamana rağmen tarihimizdeki önemli yerini korumaktadır. Brecht, çağdaşı Erwin Piscator tarafından adı konulan epik tiyatronun, diğer bir deyişle diyalektik tiyatronun kurucusudur denilebilir. Henüz lise yıllarındayken süren emperyalist paylaşım savaşı karşısında bir kompozisyon yazması istendiğinde “-Anavatan için ölmek hoş ve onurludur- sözü yalnızca boş kafalıların rağbet ettiği bir propaganda sloganıdır.” cümlesi ile savaş karşıtı net bir tutum aldığını göstermiştir. Bu sebeple okuldan atılması bile gündeme gelmiştir. Üniversite yıllarında da tıp, edebiyat, felsefe öğrenimine başlamış fakat devam etmemiştir. Almanya’da faşizmin iktidara geldiği dönemlerde, diğer muhalif aydınlar gibi Almanya’yı terk etmek durumunda kalmış ve bir süre sürgün hayatı yaşamıştır. İnsanların katledildiği, hapishanelere, sürgünlere gönderildiği bu yıllarda birçok kitap gibi Brecht’in de kitapları yasaklanmış veya yakılmıştır. Brecht ancak 1949’da Doğu Almanya’ya dönebilmiştir.

1920’li yılların başında sık sık Berlin’e giderek oradaki tiyatrocularla ve edebiyatçılarla ilişkilerini geliştirmiştir. 1920’lerin ikinci yarısına gelindiğinde Brecht artık bir Marksist olarak çalışmalarını da bu yönde geliştirmiştir. Brecht bir Marksist olarak, diyalektik yöntemi yaşamının merkezine koymuş ve dünyanın değişmekte ve değiştirilebilmekte olduğunu eserlerinde işlemeyi istemiştir. Aristotelyen tiyatronun 20. yüzyıla, hatta günümüze dek sürdürdüğü egemenliğini, dramatik tiyatro geleneğini eleştiren birçok tiyatrocuya karşın Brecht, geleneksel tiyatronun idealist ve metafizik yönüne eleştirel yaklaşmıştır. Onu benzerlerinden ve çağdaşlarından ayıran en önemli özellik belki de budur. O; geleneksel tiyatroya devrimci müdahalelerde bulunarak, diyalektik tiyatroyu kuramsal hale getirmiş ve bizlere önemli bir devrimci sanat birikimi bırakmıştır.

Onun epik tiyatrosunu öne çıkaran 3 önemli faktör vardır. Bunlardan birincisi tiyatronun konusunu toplumsal yaşamdan almasıdır.

Tiyatronun gerçeklikle kurduğu ilişki ve yalınlığı önemlidir; Brecht için “Tiyatro saf, doğrudan, karmaşıksız, psikolojik olmayan etkiler ister”. Brecht’in vurguladığı diğer bir önemli nokta tiyatronun tarihselleştirilmesi ve tarihsel arka planının işlevselliğidir. Tiyatro dünden bugüne aktarılan olayları, bugünün koşullarında tarihsel süreciyle birlikte inceler. Brecht’in epik tiyatro tanımında vurguladığı son nokta ise tiyatronun eğlendirme işlevidir. Tiyatronun bir gösteri sanatı olduğunu ve ne anlatırsa anlatsın ilk başta izlenebilir olmayı hedeflemesi gerektiğini söyler. Bu yüzden sahne bir ahlak panayırına dönüştürülmemeli, tiyatro öğreticilik ve eğlendirme işlevlerini bir arada gerçekleştirebilmelidir. Buradaki öğretici vurgusu Aristo’nun kathartik etkisi(**) gibi didaktik bir yapıda değildir ve ne yazık ki geleneksel tiyatroya eleştirel bir tutum alamayan ancak Brecht’i didaktik olmakla eleştirenler bilinçli bir politik tavır içindedir. Sosyalist ve devrimci sanata getirilen genel eleştiriler esasında birçoklarımızın bildiği üzere sosyalizme dönük alerjik bir tutumun sonucudur. Oysa Brecht’in epik tiyatrosu seyirciyi dıştalayan geleneksel tiyatronun aksine, seyirciyle ilişki kurarak düşünmeyi, sorgulatmayı amaçlayan, oyuna onları da dahil eden bir yapıdadır.

berthol.jpg2Tiyatronun; egemen sınıfların işine geldiği gibi dünyaya bakmasını seyircilere öğreten bir kurum olmaktan çıkarılıp, ezilen sınıflara, emekçilere dünyayı değiştirebilecek ellerin onlarda olduğunu gösteren bir kurum olmasını istemiştir Brecht. “Bizim sözcülüğünü yaptığımız şey ahlak değil, ezilenlerdir” der örneğin. Onun formüle ettiği epik tiyatronun ahlak dersi verme gibi bir gayreti yoktur. Seyircinin, dünyaya eleştirel gözle bakarak, her şeyin, özellikle insanın değişebilir olduğunu ve diğer maddi şeyleri de değiştirebileceğini göstermek ister. Seyirciye bu sorgulatmayı yaptırabilmesinin ilk yolu da; onu adeta hipnotize eden sahnedeki karakterle özdeşleşimini kırmaktır. Seyirci sahnedeki karaktere yabancılaştığı takdirde, gerçeklikle bağ kurarak bilinçli bir etkileşim ve ardından bilinçli bir sorgulama içine girecektir. Buradaki yabancılaştırma yalnızca sahneyle seyircinin yabancılaştırılması değil, diyalektik bir süreçtir. “Nesneler bize yabancı değildir” diye açıklar Brecht, öyleyken biz onları yarı buçuk anlarız (tez); ancak zorla bize yabancı kılındıkları zamandır ki (antitez), onları tümüyle kavrayabiliriz (sentez). Brecht bunu şu şekilde formüle eder: “Bir kavrayış biçimi olarak yabancılaştırma (kavramak-kavramamak-kavramak), olumsuzlamanın olumsuzlanması”. Yine Ana oyununu örnek vererek diyalektiğin önemli bir yasasına, karşıtların birliğine dikkat çeker. Kuram ve pratiğin bütünsel oluşu, yani teori ve pratiğin birliğini de yabancılaştırma ve diyalektiği formüle ettiği maddelerin içinde sıralamıştır, tüm bunlarla birlikte baktığımızda, Marksist yapıdan beslendiği noktaları ayrıntılı olarak görebilmekteyiz.

Öznel olanın mı nesnel olanın mı önce geldiğine dair sorulan felsefi olarak aşina olduğumuz soruyu, Brecht’in de sorduğunu ve onun buradan doğru geliştirdiği karşı çıkışı görebiliriz. “Başlıca dava insanın kendisiyle ya da Tanrıyla olan ilişkisi değil, insanın toplumla olan ilişkisidir” der Brecht. Marksist yaklaşıma göre toplumsal varlık toplumsal düşünceyi belirler. Brecht’e göre dramatik eylemi karakterin toplumsal ilişkileri yaratır. Hegel’in ve Marks’ın etkisi altında kaldıysa da Hegel’in bütünsel anlamda karşısında durmaktadır. Hegel karakteri mutlak bir özne olarak görürken, Brecht karakteri bir nesne, ekonomik ve toplumsal güçlerin bir sözcüsü olarak görür. Onu Hegel ve Aristoteles’ten ayıran bu temel dayanak dışında, insanın eylemlerinin salt insanın doğası ile açıklanamayacağını belirtmiş ve bu anlayışın idealist kökenini ortaya koymuştur.

Bugün Brecht’in güncelliğini koruması ve tarihsel bir kişilik olmasının sebepleri tüm bunlarla birlikte bizlere bıraktığı külliyattır. Bu da yalnızca tiyatro kuramına dair yazınları, oyunları değil edebi anlamda ortaya koyduğu diğer eserlerini yani şiirlerini ve romanlarını da içeriyor. Sanatın egemen sınıfların bir eğlence aracı olduğunu belirten Brecht için, sanat dünyanın değiştirilmesinde bir araç olmalıdır.

Günümüzde de devam eden burjuvazinin hizmetinde olan sanat, dünyayı ve düzeni değiştirilemez bir mutlaklık içinde sunarak, sınıflar arasındaki çelişkileri görünmez ya da “normal”, “değişmez” olarak göstermeye çalışmaktadır. Ancak sanat sınıflar üstü değildir ve sanatın içeriğini belirleyen toplum ve toplumsal çelişkilerdir. Brecht de bu sınıfsal çatışmalarda taraf olmuştur. Ona göre; kimse kendisini insanlar üzerinde göremeyeceğinden, birbiriyle savaşmakta olan sınıflar üstünde de göremez. Bu durumda sanat için tarafsızlık, yalnızca egemen taraftan yana olmak anlamına gelir. Brecht’in elbette eleştirilmesi gereken yanları da vardır, Sovyetlere getirdiği kimi haksız eleştirilere karşın tarih; ezilenlerin yanında saf tutan ve yaşadığı süre boyunca, insanlara dünyanın değiştirilebileceğine dair umut aşılayan bu büyük sanatçıyı unutmayacaktır.

 

(*) Brecht’in “İyilik neye yarar?” şiirinden alınmıştır.

 

(**) Aristoteles Poetika adlı eserinde, katharsis diye bir kavramdan bahseder. Arınma anlamına gelen bu kavramla, Aristo tragedyanın insanın ruhunu kötülüklerden, bir takım arzularından arındırmansa hizmet etmesi gerektiğini savunur. Brecht Epik Tiyatro adlı eserinde bu anlayışa ve kavrama karşı çıkmıştır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu