GüncelMakaleler

POLİTİKA GÜNDEM | Daha güçlü ve daha büyük adımlarla yürüme zamanı!

24 Haziran seçimleri yaklaştıkça gerek egemen sınıflar katında gerekse de ezilenler cephesinde, ciddi bir hareketlilik göze çarpıyor.

“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” olarak tarif edilen “Başkanlık Rejimi”nin hileli 16 Nisan referandumu ile kabul edilmesinden sonra ilk defa cumhurbaşkanı seçilecek. Baskın/panik bir erken seçime başvuran iktidar partisi ve küçük ortağı MHP’den CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi ve Demokrat Parti ile kurulan “Millet İttifakı”na, HDP etrafında biraraya gelen yurtsever, devrimci, ilerici güçlere kadar çok geniş bir yelpazede, seçimlere yönelik hummalı bir çalışmanın başladığını söylemek mümkün.

Özellikle adayların belirlenmesiyle birlikte söz konusu ivmenin artacağına, seçim çalışmasının sahada daha görünür olacağına ise şüphe yok. Erken seçim kararı alarak rakiplerini hazırlıksız yakalamayı hedefleyen Cumhur İttifakı için işlerin pek iyi gitmediğini de söylemek mümkün gözüküyor.

İstanbul Yenikapı’da “Zulme lanet Kudüs’e destek” söylemi ile organize edilen ve yoğun bir medya çağrısına, büyükşehir belediyesinin tüm olanaklarını seferber etmesine rağmen katılımın beklenenin çok altında kalan mitingin de gösterdiği gibi, kamuoyunda Erdoğan’ın önceki seçimlerdeki gündemi belirleyen, oyun kuran özelliğinin zayıfladığı görülüyor. İktidar katında, hâkim sınıflar cephesinde Erdoğan’a alternatif arayışlarında yeni bir aşamaya geçildiği anlaşılıyor.

“Millet İttifakı”nın adayı olarak Abdullah Gül’ün etrafında yürüyen tartışma ve pazarlıklar, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in sistematik bir şekilde adım adım öne çıkarılması ve parlatılması, benzer şekilde Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun sahaya sürülmesi ve bunlara eklenebilecek pek çok veri de buna işaret ediyor.

Bu gelişmeler içinde CHP belirleyici bir rol oynuyor. Nitekim 2002’de AKP-Erdoğan’a iktidarın yolunu açan ve sonrasında her seferinde AKP’ye can simidi atarak onu boğulmaktan kurtaran CHP olmuştur. “Devletin kurucu iradesi” olarak tarif edilen CHP’nin, geleceğe dair, iktidar katındaki konumlanışlara ilişkin insiyatif aldığı görülüyor. 15 CHP milletvekilinin İYİ Parti’ye geçmesi hamlesi, üzerinde ince düşünülmüş önemli bir siyasi mühendislik hamlesi olmakla birlikte aynı zamanda CHP’nin geleceğe dair tasavvurlarına da ışık tutuyor.

Öyle anlaşılıyor ki egemen sınıflar katında AKP ile olmasa da yine ılımlı- muhafazakâr bir parti ile devam etmeye dair fikir bulunuyor. CHP aday listeleri hazırlanırken, Abdullah Gül’ün adaylığına itiraz eden isimlerin tasfiye edilmesi de bu eksende kimi hamleler için hazırlık yapıldığı kanısını güçlendiriyor. Nihayetinde kim başkan seçilirse seçilsin, AKP’nin kuyruğuna takılan MHP, CHP’nin terkisine binen İYİ Parti ile Saadet ve Demokrat Parti; ezilenler cephesinde ise HDP’den müteşekkil “renkli” bir meclis bileşimi çıkacak ortaya.

Bu güçlerin HDP’nin baraj altında bırakılmasına yönelik müdahale ve hilelere ciddi anlamda ses çıkarması beklenmemeli. Cumhur ile Millet İttifakı’nın söz konusu Kürtler, demokrat ve ilericiler, demokrasi ve özgürlük mücadelesi olduğunda aynı çizgide buluşmaktan asla imtina etmeyeceği sadece sınıfsal konumlanışlarıyla değil, aynı zamanda son dönemde sıkça kendini açığa vuran pratiklerden de görülüyor.

AKP ezilenlere yoksulluk, yoksunluk ve zulüm demektir!

Takvim yaprakları 24 Haziran seçimlerine doğru gün sayarken yukarda kısmen açtığımız noktaya, AKP’nin sözünün ağırlığı ve etkisindeki zayıflamanın nedenlerine bakmak faydalı olacaktır.

Zira, bunlar devrimci, ilerici ve yurtsever güçlerin 24 Haziran ve ondan da önemlisi sonrasına dair politik tutumları ve konumlanışlarına dair zengin veriler sunacaktır. Söz gelimi, Merkez Bankası’nın geçen hafta ortasında “Gerekli adımlar atılacaktır” açıklaması sonrası rekor düzeylerinden 8-10 kuruş gerileyen döviz kurları, yeni rekorlarla yoluna devam ediyor; Dolar 4.56’yı buldu, Euro/TL ise 5.3585 seviyesine kadar çıktı. Doların başlıca altı para birimi karşısındaki seyrini izleyen endeks 93.860’a ulaşarak beş ayın yeni zirvesini gördü.

Birçok burjuva ekonomist bile TCMB’nin 7 Haziran’daki Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında “hatırı sayılır” bir faiz artışı yapacağına kesin gözüyle bakarken, bazıları ise TCMB’nin bu tarihi de beklemeden bir adım atmak durumunda kalabileceğine dikkat çekiyor.

AKP döneminde Türkiye ekonomisinde, borçlanarak büyüme sarmalı ivme kazandı. Özel sektörün borçları hızla arttı, cari açık büyüdü. Şimdi ucuz, bol kredi dalgası geri çekilirken, “borçlan”, “rant yarat”, “yandaşlarla paylaş”, “kimi projeleri gelirlerinin kapasitesinin çok üstünden garanti et”, “faizleri ve piyasa sinyallerini bastır” modelinin gerçeği de ortaya dökülüyor.

Türk Lirası’nın kaybı ocak başından bu yana yüzde 20’yi geçti. Ocak sonundan bu yana borsa yaklaşık yüzde 15’e geriledi. Enflasyon hızlanıyor. The Economist bu haftaki yorumunda Türkiye’yi “reytingi çöp derecesine düşen yükselen piyasa” olarak nitelendirdi. Bilindiği üzere Türk komprador kapitalizminde, “ekonomik büyüme” dış kaynağa/krediye bağımlıdır. TL ve borsa değer kaybederken, AKP, ranta dayalı ekonomik çıkarları ayakta tutabilmek için düşük faizde, devlet kaynaklarından beslenmekte ısrar ediyor.

Diğer yandan emekçiler büyük bir işsizlik girdabı içinde yaşam mücadelesi veriyor. TÜİK Hane halkı İşgücü anketlerine göre 2017 yılında gençlerin yüzde 20,8’i işsizdi. 6,5 milyon civarındaki geniş tanımlı işsizlik düşmedi, büyümeye devam ediyor. İktidar; istihdam seferberliği, iş olanakları yaratmak yerine kursiyer ve stajyerleri işçi statüsünde göstererek seçim yatırımı yapmanın peşinde.

Oysa işsizlik düşmek bir tarafa yükselmeye devam ediyor. İşçi Sağlığı İş Güvenliği Meclisi verilerine göre sadece 2017 yılında en az 89 işçi intihar etti. Geride kalan sürede iş cinayetleri 2 bini geçti. Ancak iktidar tarafından buna verilen cevabın Soma katliamında yakınlarının cenazesini kaldıran işçiye başbakan danışmanının attığı tekme misali olduğu, olacağı açıktır. Kezageçtigimiz günlerde aynı iktidarın başbakanı “işçiler eldiven, baret taksa ölümler yaşanmaz” sözleriyle iş cinayetlerinden, katliamlardan işçileri sorumlu tutarak işçi sınıfına yönelik hiçbir iyileştirme yapamayacaklarını itiraf etmiş oldu.

Kamu emekçilerine yönelik saldırılar ise hiç hız kesmedi. OHAL’de 150 bin kamu emekçisinin işine son verildi.

KHK’lar ile ihraç edilenlerin sayısı 116 bin 512. KESK üyesi 4 bin 218 emekçi ihraç edildi. “Kamuda taşeron çalışmayı bitireceğiz” vaatlerini dilinden düşürmeyen AKP iktidar, KHK’yla taşerona kadro düzenlemesiyle yüz binlerce işçinin kapsam dışı kalmasına, binlercesinin ise güvenlik soruşturması nedeniyle işinden olmasını sağladı.

İşçiler uzun çalışma süreleriyle, açlık sınırının altında olan asgari ücretle, kayıt dışı ve güvencesiz çalışmanın yaygınlığıyla, özelleştirmenin kesintisiz sürdürülmesiyle, örgütlenme ve sosyal haklarının elinden alınmasıyla, işsizlik ve güvencesizlikle karşı karşıya.

Sendikal örgütlenme ise büyük bir saldırı altında. 17 milyon işçinin ancak 1 milyon 190 bini, yani yüzde 7’si sendikalı. Bunların beşte ikisi, 500 bin civarında sendikalı işçinin toplu sözleşme yapma yetkisi bulunuyor. 700 bin işçi sendikalı ancak sendikal haklarından yararlanamıyor. Taşeron sistemi, işçilerin örgütlenmesinin önünde başlıca engellerden biri olmayı sürdürüyor.

Hem kamuda hem de özel sektörde hızla yaygınlaşan, yasal altyapıya kavuşturulan taşeron çalışma, iş güvencesinin, sendikal ve sosyal hakların ortadan kaldırılmasının, işçinin açlıkla terbiye edilmesinin ve iş cinayetlerinin artmasının da başlıca nedeni.

Grev yasaklarıyla işçilerin grev hakkını gasp eden AKP iktidarı OHAL’i de grevleri engelleme ve patronların çıkarlarını korumak için uyguladığını söylemekten çekinmiyor. Demokratik hak ve özgürlüklerin, kazanılmış hakların gasp edilmesi başka hiçbir iktidar döneminde bu kadar baş döndürücü bir hızla uygulanmadı.

En ürkütücü tablo ise kadına yönelik politikalarda ortaya çıktı. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında iktidara geldiğinde öldürülen kadın sayısı 66 iken geçtiğimiz 2016 yılında bu sayı 328’e, 2017’nin ilk 10 ayında ise öldürülen kadın sayısının 338’e ulaştı.

2018 Ocak ayında; erkekler tarafından 28 kadın öldürüldü. Vaat, söz ile gerçek arasında her gün biraz daha açılan makas, AKP iktidarının, yığınlar üzerindeki ideolojik, politik etkinliğinin azalmasının nedenlerinden. İşçi sınıfı ve emekçiler, Kürtler ve Aleviler, kadın, genç ve LGBTİ+’lar açısından biriken büyük bir sinerjiden, yıkıcı bir öfkeden söz etmek mümkün.

Tüm bunlar hâkim sınıfların AKP iktidarı etrafında inşa ettiği büyünün bozulması anlamına geliyor. Son birkaç gün içinde yaşananlar bile bunu yeterince doğrular nitelikte.

Gazze’de Nakba’nın yıldönümü öncesinde başlayan barışçıl “Büyük Geri Dönüş Yürüyüşü” eylemlerine saldıran Siyonist İsrail’in katliamlarını yüksek perdeden kınayarak, İsrail’e karşı en sert ağır sözleri söylemek için yarışan ve seçime yatırım yapma derdinde olan AKP iktidarının pratik duruşu da açılan söz konusu makasın bir izdüşümü niteliğinde.

Nitekim,  Erdoğan’ın “Kudüs’ün ulvi bir dava, vazgeçilmez bir sevda” dediği Yenikapı’daki mitingden sadece bir gün sonra Ceyhan’dan İsrail’e 1 milyon varillik gizli petrol sevkiyatı daha yapıldı. 16 yılın sonunda AKP iktidarının iddia ve sözlerinin dikiş tutmasının nedeni de; tam da burada yani söylem ile icraat arasında; mikro ölçekte yardımlarla, bağışlarla, cemaatler ve dinin etkisiyle; dışardan alınan borç, etkin bir medya manipülasyonu ile kapatılamayacak düzeyde uçurumun açılmış olmasıdır!

Faşist diktatörlüğü geriletmek için HDP ile omuz omuza!

Ezilen yığınların çeşitli katmanlarının öfke ve tepkisine dair koordinatların her gün birbiriyle her gün daha fazla kesiştiğini ve daha büyük bir güç yarattığını söylemek mümkün.

Düzenin mağdur ettiği, ceberut devletin hışmına uğrayan tüm kesimlerde “ateşin” yükseldiği bir tablo ile karşı karşıyayız. Denilebilir ki “Cumhur İttifakı”nın seçimleri bunca erkene almasının başlıca nedeni de bu: Derinleşmenin ötesinde artık su yüzüne de vuran, yeni ve daha büyük dalgalarla vuracağı anlaşılan krize yakalanmadan başkanlık koltuğunu garantilemek!

Çeşitli toplumsal sınıf ve tabakların hesaplaşma ve saflaşmasının bir toplamı anlamına gelen sınıf mücadelesinin önümüzdeki günlerde daha çetin ve ağır bir sürece dair son sürat ol aldığı açık. 24 Haziran seçimleri de bu perspektif içinde anlam kazanıyor.

Egemenler arasındaki kapışmanın büyüdüğü, diğer yandan ezilenlere yönelik tutumda daha ileri bir noktada yeni bir ortaklık arayışının sürdüğü bir siyasi iklimle karşı karşıyayız. 24 Haziran, hâkim sınıfların kendi aralarında büyük bir hesaplaşmasına tanık olacaksa da aslolan onlarla ezilenler arasındaki çatışmadır.

Demokrasi uğruna mücadele edenlerin bir arada durmaya, egemenlerin halkı ittiği OHAL karanlığından çıkış için halkın kendine güvenini tazelemeye, yeniden bir araya gelerek faşizmin dağıtmaya çabaladığı demokrasi cephesini güçlendirmeye ihtiyaç vardır.

Faşist ittifakların yüzünü daha geniş kitlelere teşhir edebilmenin; devrim ve demokrasi mücadelesine yüzü dönük emekçi kesimlerle buluşmanın yolu esasta bu seçimlerde iki ittifak olduğunu göstermekle olacaktır. Bu ihtiyacın somutlaştığı adres ise bugün faşist ittifak bloklarının baraj altında bırakmaya çalıştığı, düşmanlığında ortaklaştığı, yan yana durmaktan imtina ettiği HDP’dir.

Bu adres bugün HDP ile seçimlerde demokrasi mücadelesini yükseltme ve güçlendirme amacı taşıyan Halkların Demokratik Kongresi’dir. Kuşkusuz bugün bu bir bütün seçimlerle giderilebilecek bir ihtiyaç da değildir. Ancak seçimler bu ihtiyacı karşılarken elimizdeki araçlardan biridir!

24 Haziran tam da bu yarılma ve hesaplaşmada, yığınların sokağa daha güçlü çıkmasına vesile olacak, birlikte mücadele etme, yan yana durma pratiğini güçlendirecek bir sürece ev sahipliği yapacak dinamikleri taşıyor.

Demokratik-legal alanda siyasi temsilcileri gözaltına alınan, tutuklanan, belediye başkanları tutuklanan Kürt halkının, ezilenlerin tüm bu saldırılara yanıt vereceği bir süreç olacaktır 24 Haziran. OHAL ve KHK’larla zapturapt altına alarak, emekçilere açlık ve sefalet içinde bir yaşamı reva görenlere duyulan öfkenin yüzeye vuracağı bir zemin olacaktır 24 Haziran süreci.

IŞİD bombaları ve korku iklimiyle sokaktan uzak tutulmak istenen yığınların, özgüvenini tazeleyeceği, birer özne olarak kendi gücünün farkına bir kez daha varacağı bir dönem olacaktır 24 Haziran.

En önemlisi de sonraki çetin mücadele günleri için yeni ve diri güçlerin açığa çıkacağı bir döneme ev sahipliği yapacaktır/yapmalıdır.

24 Haziran’a kadarki kısa sürede vakit kaybetmeden HDP/HDK bileşeni devrimci, yurtsever ittifak güçleriyle bir araya gelinmeli, geride kalan süreci nasıl örgütleyeceğimize dair somut planlamalar yapılmalıdır!

Selahattin Demirtaş’ta simgeleşen, ezilenlere yönelik baskı, gözaltı ve tutuklama rejimine karşı tepkimizi etkin bir siyasi teşhir ve ajitasyon çalışmasıyla yürütmeliyiz.

Öyleyse, şimdi daha güçlü ve daha büyük adımlarla yürüme zamanı!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu