Yorum

Rojava Kürtleri kendi iktidarlarını kuruyor!

Suriye’de yaşanan gelişmeler, Taksim İsyanı’yla verilen zorunlu aranın ardından bir kez daha ülke gündeminin baş sırasına oturdu.  Devletin, egemen sınıf basınının, Suriye’ye yeniden objektifini çevirmesinin nedeni ise Rojava’da yaşanan gelişmeler.

Suriye’de devam eden ve 2 yılı geride bırakan savaşı kendi iç gündemi gibi algılayıp doğrudan taraf olan TC, bu politika doğrultusunda epeyce çaba sarf etti/ediyor. Esad karşıtı muhalefete ev sahipliği yapan, politik düzlemde doğrudan müdahale eden, Suriye’de rejime karşı savaşan İslamcı güçlere-çetelere askeri eğitim ve lojistik destek veren TC’nin, geçen sürenin sonunda istediği hedefe ulaşamadığı açık. Zira, Esad hala direniyor hatta muhaliflere karşı ciddi kazanımlar elde ettiği, psikolojik üstünlüğü ele geçirdiği bile söylenebilir. Kuşkusuz Suriye denkleminde TC’yi belki de en fazla ilgilendiren konu Kürtlerdi. Devam eden bu “hassasiyet” Rojava halkının 19 Temmuz 2012’de birçok köy, kasaba ve kentte yönetimi ele geçirmesiyle şiddetlendi. Durum TC için tam bir kâbus anlamına geliyordu. Düne kadar aşiret reisi diyerek aşağıladığı Barzani ve Talabani’yle masaya oturmak zorunda kalması yetmezmiş gibi şimdi de “PKK” ile sınır komşusu olma ihtimali, TC için yeterince sarsıcıydı. Kendi sınırları içindeki Kürtlerle “barış”an TC’nin karşısına “PKK” bu kez Suriye’de  geldi.

Son günlerde TC’nin Suriye’ye yeniden odaklanmasının ve basın vasıtasıyla gelişmeleri kamuoyuna çarpıcı bir şekilde yansıtmasının temelinde bu bölgede yaşanan söz konusu gelişmeler var.

Suriye’de neler oluyor?

19 Temmuz’da Suriye Kürdistanı’nın birçok bölgesinde iktidarı ele geçiren Kürtlerin, demokratik özerklik perspektifiyle örgütlülüklerini geliştirdiği, silahlı savunma güçlerini inşa ettiği, bölgede giderek etkinliğini artırdığı biliniyor. Bugün özellikle Türkiye-Suriye sınırı boyunca şiddetlenen çatışmalar, Rojava devriminin birinci yıldönümünde El Kaide bağlantılı güçlerin Kürt bölgelerine, güçlerine yönelik saldırılarıyla başladı.

16 Temmuz’da Serekaniye’de (Rasulayn), Afrin, yanı sıra Suruç’un hemen yanındaki Kobani’de (Ayn el-Arab) PYD’nin duruma tümüyle hâkim olmasıyla çatışmalar yeni bir boyut kazandı. Kürt Ulusal Hareketiyle aynı ideolojik formasyondan beslenen PYD’nin etkin olduğu YPG, “Irak ve Şam Ülkesi İslam Devleti” (Devle el-İslamiyye el Irak wel Bilad eş-Şam) adlı el-Kaide lideri Eymen el-Zevahiri’ye bağlı ve çoğunlukla El Nusra adını kullanan güçlerle çatışıyor.

 Şu sıralar çatışmaların merkezinde Tel Abyad olsa da, Serekaniye’den, Suriye’nin petrol bölgesi Rumeylan’a, Serekaniye’nin 100 kilometre batısındaki, Akçakale-Tel Abyad’ın ötesine kadar bir alan çatışmalardan doğrudan etkileniyor. Bölgede aynı zamanda ÖSO bünyesinde faaliyet yürüten El-Ekrad Cephesi (Kürtler) adlı İslami eğilimli güçler de, PYD ile ittifak yaparak, Tel Abyad’ı el-Kaide vb. güçlerden arındırdı/arındırıyor. Çatışmalar, Beşşar Esad’ın Humus’ta stratejik Kuseyr kasabasını Hizbullah yardımıyla ele geçirmesinden sonra güçlerini Şam-Homs ve Homs-Banyas, Tartus, Lazkiye boyunca yoğunlaştırmasının akabinde gelişti.

 Canlı yayınlardan verilen çatışmaların yaşandığı sınır hakkında da birkaç şey söylemek gerekir. Suriye Kürtleri, Nusaybin’e bitişik Kamışlı’dan, Reyhanlı yakınlarındaki Afrin’e kadar Türkiye sınırı boyunca yaşıyor. Ancak “Rojava”nın her kesiminde Kürtler yoğun değil. Tel Abyad’da Araplar, Carablus’ta Arap ve Türkmenler bulunuyor. Ancak Tel Abyad’a hâkim olmak, “Rojava”nın iki ucunun bağlantısı açısından önemli. Kamışlı Mardin’e bağlı Nusaybin’in hemen bitişiğinde. İki ilçeyi sadece bir demiryolu ayırıyor.  Aynı demiryolu, Karkamış’ı Carablus’tan, Suruç’un Mürşitpınar kapısını Kobani’den (Ayn el-Arab), Akçakale’yi Tel Abyad’dan, Ceylanpınar’ı Serekaniye’den (Rasulayn) ayırıyor. Amude, Mardin’in,  Derbesiye, Kızıltepe’nin, Dersik ise  Cizre’nin iki adım ilerisidir.

 

Rojava’da geçici hükümet

Esad rejimi altında kimlikleri dahi olmadan yaşayan Kürt halkı, uzun yılardır talepleri uğruna mücadele yürütüyordu. Esad karşıtı hareketin gelişmesiyle birlikte en etkin ve örgütlü bileşeni PYD’nin de içinde bulunduğu Kürt partileri bir araya gelerek Kürt Yüksek Konseyi’ni oluşturdu. Aynı zamanda Halk Savunma Birlikleri (YPG) adı altında öz savunma güçlerini inşa etti. Silahlı muhalefet ve Esad dışında üçüncü bir yolu tercih eden PYD ve diğer Kürt partileri Kürt bölgelerini savaşın dışında tutma politikasını uyguladı.

Bu süre içinde örgütlülüklerini geliştirdi, çeşitli ittifaklar yaptı. PYD, bu süre içinde PKK’nin barış süreci boyunca çekilen güçlerinden yaptığı aktarımların da etkisiyle önemli bir güce ulaştı.

Son olarak PYD diğer Kürt partileriyle görüşerek El Nusra’dan arındırılan bölgelerde seçime giderek geçici bir hükümet kurmayı amaçlıyor.  Böylece Irak Kürdistanı’ndan sonra Kürtlerin kendi yönetimlerini oluşturdukları ikinci bir örnek ortaya çıkmış olacak. Askeri alanda elde edilen başarılara paralel, uzunca bir süredir dillendirilen ama bir türlü gerçekleştirilemeyen ulusal kongre için de somut adımlar atılmış oldu. Kongrenin bir ay içinde toplanması hedefleniyor. Rojava’da yaşanan gelişmelerin kongrenin temel gündemi olacağı anlaşılıyor: “Gerçekten toplantımız ve ardından yapılacak olan ulusal kongre tarihi bir döneme denk geliyor. Bölge kaynıyor. Bu durum Kürt halkını da etkiliyor. Halkımız, tarihinde ilk defa kendi özgürlüğüne ulaşıyor. Ama bölgede birçok kesim Kürtlerin özgürlüğüne kavuşmasını istemiyor… Kongremizin, toplantımızın Rojava’da halkımıza sahip çıkarak onu güçlendirmesi gerekir. Güney’de zaten bir statü var. Kürt halkı bundan gurur duyuyor ve başı dik durumdadır…” (KCK Yürütme Konseyi Üyesi Sabri Ok) 

Gelişmelerin yönü Kürt ulusunun kazanımlarının, kendine olan güveninin artacağına işaret ediyor. Bu durumun dört parçada yaşayan Kürtlerde büyük bir umut ve heyecan yarattığı da bir gerçek.

 

Türk devletinin Kürt alerjisi

Türk devletinin, “sınırımızın dibine PKK bayrağı çekildi”, “PKK ile komşu mu oluyoruz?” diyerek ortalığı ayağa kaldırmasının temel nedeni tam da bu. Rojava’da yaşayan Kürt halkının kazanımlarını yok etmek için İslamcı güçlere kapılarını açan, yaralılarını hastanelerde tedavi eden, askeri malzeme sağlayan TC tüm bunlar yetmeyince Suriye sınırında bulunan YPG mevzilerini vurdu. “Suriye’de emrivaki şeklinde atılabilecek bazı adımlar, çok daha fazla kan dökülmesine ve iki taraflı bir çatışmanın, çok taraflı çatışmaya dönmesine neden olur“ sözleriyle TC’nin dış politikasını özetleyen Davutoğlu’nun bu yaklaşımdan başkaca bir sonuç çıkması beklenemezdi zaten. Esad karşıtı muhalefet geliştiği günden bu yana Suriye’deki Kürtleri yok sayan, onların herhangi bir kazanım elde etmesine engel olmak için tüm olanaklarını seferber eden TC’nin bu tehditlerine kimse şaşırmadı. TC’nin Kürt düşmanlığına karşın Kürt ulusu özerk bir Kürt yönetimi ile kendi kaderini eline almak üzere hızla yol alıyor.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu