Güncel

SÖYLEŞİ | Abdullah Aysu: “Şeker özelleşirken, Erzurumlu kıtlamadan vazgeçecek mi?”

Şeker Fabrikalarının özelleştirilmesi ile ilgili Hububat Üreticileri Sendikası (HUBUBAT-SEN) Genel Başkanlığı, Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu  (ÇİFTÇİ-SEN) Kurucu Genel Başkanlığı’nı yürütmekte olan Abdullah Aysu ile konuştuk.

Şeker Fabrikalarının özelleştirilmesi ile ilgili Hububat Üreticileri Sendikası (HUBUBAT-SEN) Genel Başkanlığı, Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu  (ÇİFTÇİ-SEN) Kurucu Genel Başkanlığı’nı yürütmekte olan Abdullah Aysu ile konuştuk. Aysu, Nişasta Bazlı Şeker (NBŞ) şirketlerinin piyasaya hükmetme girişimini şu şekilde tanımlıyor: “Neoliberal politikaların bizim gibi ülkelerde ilerleyebilmesi çok kolay bir şey değildir. Bu sadece bir özelleştirme değildir. Zorun ve baskının da artacağından söz edebiliriz ve bu garantidir.”

– Şeker Pancarı ile birlikte baktığımızda, Türkiye’de tarımın içinde bulunduğu durumu nasıl görüyorsunuz?

– Esasında Türkiye tarımı şimdi bir kabuk değiştiriyor. Geçmişte ithal ikameci bir politika izleniyordu. İçerdeki insanların yaşamını sürdürebileceği, gıda ihtiyacını karşılayabileceği bir pozisyon vardı. Politikalar da ona göre şekilleniyordu. Artık bundan sonra devlet, kamu ve üreticilerin, insanların karnını doyurması yerine, şirketler karnını doyursun diye, şirketlere alan açıyor. Üreten çiftçileri de şirketlerin üreten sözleşmeli üreticisi haline getirip yarı köleci koşullarda bir üretime zorlayarak, şirketler insanlar üzerinden beslenmeye çalışıyor.

Şirketlerin alana girebilmesi için de ithal ikameci dönemde var olan kurumlar, çiftçileri destekleyen, onlar için destekleme alanları yaratan ve taban fiyat ayarlayarak, düşmesini engelleyen bütün kurumları, parça parça ortadan kaldırmak için kota sınırlaması getiriyor. O kota sınırlamasındaki, sınırladığı oranı şirketlere veriyor. O şirketler de o alana girmiş oluyor. Zaman içerisinde giderek, rekabet edemez duruma giriyor ve kamu da bilerek elini çekiyor, fiyatı düşürüyor aşağıya. Fiyatı düşürdükçe de daha fazla orayı kontrol eder duruma geliyor, denetim altına alıyor.

Bu uygulama ilk olarak 1989 yılında şeker pancarında başladı. Şeker kanunu daha çıkmamıştı o zaman. Fakat bölgenin bir bölümünde “siz şurada üretemezsiniz, şurada üretemezsiniz” diyerek kısıt getirdiler. O kısıt sonrasında da yavaş yavaş fabrikaları devretmeye başladı. İlk başta şeker kanunundan sonra, fabrikaları devrederken tepki toplamamak için ilk önce Pancar Ekicileri Koperatifi Birliği’ne (PANKO) verdiler. Daha sonra adım adım şirketlere aktardılar. Şimdi hepimizin de bu süreçte yaşadığı 14 tane fabrikanın tamamını özelleştirdi.  Bu özelleştirilen fabrikaların çoğu da çalışmayacak. Çalışmayacak oranda ne kadar fabrika olursa, pazar alanı olduğu gibi NBŞ şirketlerine geçmiş olacak. Dolayısıyla NBŞ ile ilgili var olan % 10 kota Bakanlar Kurulu kararı ile % 10’u % 50 artırma ya da eksiltme işlevi de ortadan kalkmış olacak ve NBŞ doğrudan işgal etmiş olacak. Oysa ki NBŞ’nin üretildiği ana yer, esas başlangıç noktası Amerika, ilk keşfeden Çin. Neden başlangıç noktası Amerika, çünkü 300 milyon ton mısır üretiyor. Bizim 4 milyon ton ürettiğimizi düşündüğümüzde arada korkunç bir fark var. Dolayısıyla bu ülke bile kendi vatandaşlarının korumak için NBŞ’de kullandığı kota oranı % 2, bize % 10 uygulattırıldı. % 50 artırma-eksiltme Bakanlar Kurulu’na verildi.

– Devlet açık bir şekilde şirketler lehine hareket etti diyebilir miyiz?

– 2017’ye kadar sürekli bakanlar kurulu şirketler lehine % 50 artırım uyguladı. Sadece 2017’de bir düşürme yaptı. Fakat hemen akabinde sıfır gümrükle NBŞ ithaline izin verdi. Dolayısıyla onun da bir işlevinin olmadığı ortaya çıktı. Şimdi pancar da böyle. Geçmişte tütünde de böyle oldu. Genel olarak çıkarttıkları şeker kanunu, tütün kanunu ve çay kanunu bunlar aşağı yukarı Türkiye’nin tekelleriydi. Bu tekeller de fiyatı belirler ve alımı yapar. Bunun yanında tüccar da alım yapar ama belirdiği fiyatın altına piyasa düştüğü zaman o tekellere götürdüğün zaman almak zorundaydı. Çünkü açıklanan fiyat taban fiyattı. Tavan fiyat değildi. Dolayısıyla taban fiyat açıklandığı için almak zorundaydı. Bunu ortadan kaldırmak için de şirketlerin alana girmesi ve tarımın serbest piyasa açılması için de özelleştirmelerin yapılması gerekiyordu. Zaten Dünya Ticaret Örgütü’nün normlarından birisi, “Devlet kurumları, şirketlerle rekabet edemez. Şirketler lehine çekilir” diyor.

Bu özelliğinden ötürü devletin kalkıp da şirketlerle rekabet etmesi veya o açıkladığı fiyattan ürünü almak zorunda kalması gibi bir durum ortadan kalktı. Doğrudan açıklamış olduğu, geçmişteki taban fiyat, tavan fiyat oldu. Şöyle ki, “buğdaya 1 lira fiyat çıkartılıyorsa, en son 1 lira” diye düşünmek lazım. Ama bu 70 kuruşa ya da 80 kuruşa kadar düşebilir. Aynı şekilde çayda da öyle, çayda da şirketlere  % 35 civarında bir kota açtılar. ÇAYKUR çayın bir bölümünü alıyor. 1. 2. ve 3’üncü hasat dönemlerinde ve bu arada almadığı dönemlerde, çay beklemeye gelmediği için de mutlak surette şirketlere veriliyor. Şimdi çay 2 lira olarak açıklama yapıldığında, şirketler onu 1 liraya alıyor. 1 liraya alırken de ödemeyi zamanında yapmıyor. Zamanında yapmadığı gibi çoğu firmalarda, “Ben sana para vermem” diyor. Al diyor, kuru çayı (piyasadaki değerinin karşılığı kadar veriyor), götür kendin sat. Paranı al diyor. Bu bir tür çiftçiyi, kendi pazarlamacısı olarak kullanmadır. Şirketler bu yöntemlerle, çiftçileri yıldırarak, Türkiye’nin gıdasını ve tarımını kontrol altına, denetim altına almaya çalıyor.

– 15 şeker fabrikası satıldı. Özelleştirmenin kapatma olduğundan yola çıkarsak, yapılmak istenen nedir sizce?

– Bir kısım fabrikanın çalıştırılacağını düşünüyoruz. Çünkü pancardan üretilen şeker, NBŞ’ye göre daha sağlıklı. Fakat bu sefer özel şirketlerin eline geçmiş bu pancar şekerine insanlar erişemeyecek. Çünkü fiyatı yükselecek. NBŞ ile onun fiyatı çok farklı noktaya gelecek. Parası olan sağlıklı şekere ulaşabilecek. Parası olmayan ulaşamayacak. Dolayısıyla böyle bir sıkıntı var işin başında bu! İkincisi bir bölümü çekileceği için o devletin boşalttığı alan oranı kendiliğinden NBŞ’ye açılmış olacak. Bu da NBŞ şirketleri için kotanın bir anlamı olmayacak. Doğrudan bütün ürünler NBŞ’ye dönecek. NBŞ’nin kendisi de sağlık konusunda ciddi sorunlar ürettiği bilinen bir şey. Yani bu ciğerlerin kalınlaşmasından tutunda, obeziteye ve kansere kadar etkileri var.

– Şeker pancarı tarımının yapıldığı alanlara zararları ne olacak?

– Pancarın yerine geçecek NBŞ Türkiye tarımına ciddi bir darbedir.  Çünkü şeker pancarı kendisinden sonraki ekilen ürüne % 21 artış sağlar. Başı ve yapraklarıyla, küspesiyle birlikte besicilere ciddi bir destektir. Aynı zamanda Türkiye’nin nakdi sektörünün 3/1’ne iş verir. Alkol üretir ve daha birçok yararları olan. Bir bitkidir. Hatta bir bilim insanı derki, “Pancar olmasaydı, yaratılması gerekilen bir bitkiydi.” Bu denli önemli bir şeyi Türkiye tarımının dinamosu olan bir bitkiyi, ortadan kaldırıyorsunuz. Yok ediyorsunuz. Onu yerine Türkiye’de belli miktarda üretilmeyen, mısıra dayalı nişasta bazlı şekeri getirip ikame ediyorsunuz. Bu dışa bağımlılığı artırmaktır.

Bir yandan ekolojik yanı çok ciddi. Çünkü bir dekar şeker pancarının ürettiği oksijen 3 dekar çam ormanından daha fazla. Bizim zaten hayvan konusunda sıkıntımız var. Hububatta konusunda sıkıntımız var.  Bunlarda da ithalatçıyız. Bu oranların daha da artacağı anlamına gelir. Bu gidişatın sonunun iyi olmadığını hepimiz biliyoruz. Onlar da biliyor. Fakat dediğim gibi bu bir özelleştirme değil! Bu bir ucuza fabrika veya arsa tahsis ya da yandaşa peşkeş çekmenin çok ötesinde, çok önemli bir işlevi var. Sistem değişiyor. Bir kere insandan, doğadan, halktan yana olan sistemin yerine şirketlerden yana ve neo-liberal politikaların uygulanması için alan açılıyor. Ve bunun beraberinde neo-liberal politikaların bizim gibi ülkelerde yürüyebilmesi, ilerleyebilmesi çok kolay bir şey değildir. Zora dayalı olarak gider. Bu sadece bir özelleştirme değildir. Zorun ve baskının da artacağından söz edebiliriz ve bu garantidir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu