Güncel

H. Cengiz Gültekin | IŞİD’e karşı savaşta yiten Aladağlı bir Yörük kadının hikâyesi

Dinlerin, milletlerin, devletlerin sınırladıklarının ötesinde yaşayıp büyük insanlığın bir parçası olmayı başardı Eylem, daha 23 yaşındayken. Tüm insanlığın eşit ve özgür tek bir millet olduğu o büyük düşün ışıldayan gülüşlerinden biri oldu.

Bir Çerkes atasözü der ki: “Bütün kardeşler aynı anneden doğmaz.”

Şimdi size aynı anneden doğmadığım bir kardeşimden söz edeceğim. 27 Haziran 2016 tarihinde adını sonsuzluğa yazdıran kardeşimden. Eylem Ataş’tan ve onun enternasyonalist eyleminden.

Eylem Ataş; Rojava’da IŞID’li canilerle savaşırken ölümsüzleşen, Türkiyeli devrimci. 14 Ekim 1992, Adana doğumlu, Aladağlı bir Yörük kızı…

Birçok insan için anlamsızlıklarla dolu bir hikâye barındırıyor yukarıdaki satırlar. Torosların tepesinde başlayan bir hayat, neden Rojava’da hiç tanımadığı insanlar için son buldu? İstese görece rahat yaşayacağı bir hayattan neden ömrünün baharındayken indi?

Aslında dönüp dönüp sorulması ve ısrarla cevaplanması gereken bir soru bu. Çünkü bu sorunun cevabında devletleri, sınırları, milliyetleri reddeden bir devrimci anlayış yatıyor. Yıldızlı beresiyle tüm dünya ezilenlerini aydınlatan Yoldaş Che’nin devrimci çizgisi parıldıyor. Irkı tüm insanlık, vatanı tüm dünya olanların görkemli hayatları yaşıyor.

Birkaç yıl önce, zihninde devletlerin sınırlarını parçalayarak düş dünyasının peşinden koşmuş, ancak zihinleri teslim alınmışların kolluk güçleri tarafından tutsak edilen bir arkadaşım için şu satırları yazmıştım:

“İnsanın, üzerinde yaşadığı kara parçasını doğal sınırları dışında parçalara ayırması kendi türü dışındaki canlıların idrak edebileceği bir şey değildir. Gökte, yerde veya denizde bulunan diğer canlılar için, insanların kendi çıkarları amacıyla oluşturduğu sınırların hiçbir anlamı ya da geçerliliği yok. Düşünsenize; sınırın Türkiye yakasında toprağa tutunmuş olan çakırdikeninin Suriye yakasında bulunanından ne farkı olabilir? Ya da yiyecek bir şeyler aramak dışında haylaz haylaz dolaşan ‘Kızıl Tilki’ (tüm dünyada bilinen ismiyle ‘vulpes vulpes kurdistanica’ yani Kürdistan Tilkisi) nereden bilir durmadan iki ülke arasındaki sınırı ihlal ettiğini? Göçmen kuşlar ‘koca koca devletler’in hava sahalarını mevsimsel olarak işgal ettiklerinin farkındalar mıdır?

“İnsanların kurduğu iktidarlar ve o iktidarların biçimlendirdiği zihinler dışında, doğanın geri kalanı için hiçbir manası yoktur bunların. İktidarların yarattığı sınırların en tehlikelisi insanın zihninde kurduğudur. Topraklar üzerinde oluşturulan sınırlar zamanla değişir, silinir, yok olur. O sınırlar geçilir ya da belki geçilemez. Ancak kavgasına aşkla bağlanmış olanların önünde hiçbir zaman engel olamazlar. Zihinlerinde iktidarları, sınırları yıkmış olanlar, bedenleri tutsak olsa bile ‘sınırları’ çoktan geçmişlerdir ve özgürdürler. Sınırı geçmeyi düşünmeye başlamak, zaten o sınırı geçmek demektir.”

Eylem o sınırları zihninde yıktı ve eylemiyle paramparça etti. Toplumun nesnesi olmanın ötesine geçip öznesi olmayı başardı. Çünkü; “İnsan eylemiyle insandır.” Birinci zaferi buydu kardeşimin…

İkinci zaferi daha büyüktü ama. Ve büyük zaferlerin büyük bedelleri olur.

Tüm dünyayı tek bir vatan olarak görenler tekil vatanlarını reddederler. Ne kadar vatansızsanız o kadar özgürsünüzdür. Onlar için dünyanın neresinde yaşanıyorsa yaşansın vahşet, zulüm, adaletsizlik birdir ve ezilenler karşısında ezenler ortak düşmandır. Dinlerin, milletlerin, devletlerin çizdiği sınırlar, yarattıkları paradigmalar onlar için yok hükmündedir. Nerede bir zulüm varsa oradaki direnişin tam yanındadırlar. Aynı anneden doğmasalar da tüm ezilenlerin kardeş olduğuna inanırlar. Zulme karşı direnişleri, yoksullukları kardeştir çünkü onların. Ve bu anlamıyla onlar her türlü tutsaklığın dışında dünyanın vatansız özgür insanlarıdırlar.

Dinlerin, milletlerin, devletlerin sınırladıklarının ötesinde yaşayıp büyük insanlığın bir parçası olmayı başardı Eylem, daha 23 yaşındayken. Tüm insanlığın eşit ve özgür tek bir millet olduğu o büyük düşün ışıldayan gülüşlerinden biri oldu. Yıldızların altında doyasıya türkü söyleyemeden, yüreği çılgınca çarpmayı bırakmadan, boynuna sevdalı kollar doyasıya sarılmadan…

Bir insanın başka insanlar için hayatını feda etmesi yeryüzündeki en büyük erdemlerden biridir. Eylem bu erdemini enternasyonalist bilinçle taçlandırıp, büyük insanlığın dayanışma bayrağını en yukarılara taşıdı. Büyük devletlerin, “büyük” çıkarları için ilk önce doğurup sonra inkâr ettiği ahir zaman Kabillerinin karşısına, karanlığın en yoğun olduğu an dikildi. Elindeki meşaleyi karanlığın gözlerine doğru tuttuğu coğrafya bin yıllardır kanın, nefretin, ihanetin temsilcilerinin kalleşçe saldırılarına uğramıştı ve fakat her seferinde direniş ve direnişçilerini büyüttü. Kardeşim de o direnişçilerden biriydi ve ikinci zaferi de bu oldu…

Eylem için anlatacaklarım şimdilik bu kadar. Biraz da ona anlatmak istiyorum:

Eğer sen gittiğinden beri -her gün mutlaka aklımıza geliyor oluşuna rağmen- sevebiliyor, kıskanabiliyor, üzülebiliyor, sinirlenebiliyor, arzulayabiliyor, mantıklı düşünüp mantıksız hareket edebiliyor, yani yaşamın o günlük telaşına kendimizi kaptırabiliyorsak, her şeye rağmen yaşıyoruz demektir. Ama sen yoksun. Ama biz yaşıyoruz. Katı bir acı çöküyor göğüs kafesimize, üç yıldır orada taşıdığımız acı çıkıyor yerinden, karşımıza dikiliyor, bakıyoruz: Acımız seninle yaşıt, endamı, güzelliği, gülüşü tıpkı sen. Hiçbir acı senin kadar güzel gülmemişti yüzümüze. Sarılmak istiyoruz karşımızda dikilen o acıya sımsıkı, hasretle… Sarılamıyoruz. Kaybolup gidiyor gülünce kaybolan güzel gözleriyle.

Gittiğinden beri hiçbir şey değişmedi. Yokluğuna olan özlemimiz aynı. Gülüşünü özledik. Neşeni. Öfkeni. Özlemle güzeller güzeli. (Kaynak: Sendika.org)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu