Makaleler

Taksim Ayaklanması, İşçi Sınıfı ve Sendikalar (1)

Taksim Ayaklanması ve TC tarihi boyunca ortaya çıkan işçi direnişleri arasındaki temel farklar irdelenmeden Taksim Ayaklanmasının da objektif değerlendirilmesi mümkün olmayacaktır. Türkiye’de bundan önce en etkili direniş 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi olmuştur muhakkak. Ancak 15-16 Haziran Direnişi ile Taksim Ayaklanmasını birbirinden ayıran önemli özellikler vardır.

Birincisi 15-16 Haziran direnişi işçi sınıfı örgütlerinin örgütlediği ve yürüttüğü bir direniş olmuştur. Her ne kadar sendikal bürokrasi bu hareketi bloke etmiş olsa da… İkincisi bu direnişte üretim durmuştur. Bu nedenle 15-16 Haziran direnişi, işçi sınıfı hareketi olarak tarihe geçmiştir. Üçüncüsü 15-16 Haziran direnişinin taleplerini; işçi sınıfının en temel talepleri olan sosyal ve özlük haklarına yönelik talepler ve işçi sınıfının örgütlülüklerine yönelik saldırıların durdurulması oluşturmaktaydı.

Oysaki Taksim Ayaklanmasına baktığımızda birincisi; Taksim Ayaklanması çok daha geniş bir kesimi etkisi altına almıştır. İkincisi; Taksim Ayaklanmasının talepleri, esasta baskı ve zulme karşı ötekileştirilen, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına karşı çıkan kesimlerin talepleridir. Bu talepler devletin ve onu temsil eden AKP hükümetinin pervasızca uyguladığı neo-liberal politikalar; siyasi, sosyo-ekonomik, kültürel yıkım politikalarına karşı biriken öfkeyle de sıkı sıkıya bağlıdır. Üçüncüsü, saldırılar karşısında sokak barikatlarında halkın dayanışma ruhunun geliştiği ve daha uzun süreli bir mücadelenin ortaya çıktığı görülmektedir. Dördüncüsü; daha genç, kadın ve örgütsüz kesimlerin katıldığı bir direniş olmuştur Taksim Ayaklanması. Ve bu yönüyle Taksim Ayaklanmasına esas rengini veren orta ve küçük burjuva kesimlerin talepleri olmakla beraber Taksim Ayaklanması da nihayetinde sınıfsal bir harekettir. Ancak işçi sınıfının bu harekette en etkisiz durumda kaldığı görülen bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Bu nedenle Taksim Ayaklanması işçi sınıfı hareketi değildir ancak hareketin sınıfsal bir hareket olduğu da gözden kaçırılmamalıdır.

Gezi ayaklanmasın da işçi sınıfının durumu

Taksim Ayaklanmasında ortaya çıkan önemli eksiklerden biri işçi sınıfının bu süreçte etkisiz olmasıdır. Etkisizlik hali bütün bu süreç boyunca devam etmiştir. Ancak işçi sınıfının direnişe katılmadığını iddia etmek ise yanlış olacaktır. İşçiler akşam işten çıktıktan sonra, sabah işe gitmeden önce hatta bütün gece barikat önlerinde mücadele etmiş, sabah da işine gitmiştir. İnsan bedenini zorlayan o günlerde işçiler Gezi Parkı’nda, Taksim Meydanı’nda, yaşadıkları mahallelerde sokaklara inmiş, öfkesini haykırmıştır. Sürecin başından başlayan ve giderek talepleri ortaya çıkaran durum ise sürecin örgütlenmesi ve sürece müdahale edilmesi ile ilgilidir. Çünkü ayaklanmanın ilk günlerinde mesele çevre sorunudur, bu nedenle açıklamalar yapılır ve biter beklentisi tam da örgütlülükle ilgili bir tabloyu ortaya çıkarmaktadır. Taksim Ayaklanmasında mücadele eden kesimlerin önemli bir kısmının örgütsüz ve güvencesiz olması bu durumu çok açıkça ortaya koymaktadır. İşçi sınıfının mevcut örgütlülük düzeyinin zayıf olması, çok sınırlı da olsa örgütlü kesimlerin ise artık güvencesiz, geleceksiz işçilere oranla güvenceli, sosyal ve özlük haklarını kullanabilen ve ücretlerinin iyi olması bu kesimlerin işçi sınıfı içerisinde bir aristokrasiyi temsil ettiklerinin göstergesidir. Toplu sözleşmeli sendikal hakkı olan bu kesimler işçi sınıfı içerisinde çok az bir kesimi ifade etse dahi bu durum açıklıkla karşımızda durmaktadır. İşçi sınıfının ezici çoğunluğu örgütsüz, sendikasız, esnek-kuralsız çalışma koşullarında boğuşmaktadır. Evet, her iki kesim de direnişe katılmıştır. Ancak hem örgütlü kesimleri hem de zaten örgütsüz kesimleri Taksim Ayaklanmasına örgütsüz-bireysel katılmıştır. Muhakkak bu durum işçi sınıfının örgütlerinin mevcut durumundan azade değildir.

(Devam edecek)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu