Makaleler

Yoksulun sırtından doyan doyana!

TÜİK’in “Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması” sonuçları ülkemizde zenginin daha zenginleştiği, fakirin ise daha fakirleştiği gerçeğini ortaya koydu. “Yaşam Koşulları Araştırması” raporuna göre ülkemizde en yüksek gelire sahip yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay bir önceki yıla göre 0.6 puan artarak yüzde 46.5’e yükseldi. En düşük gelire sahip yüzde 20’lik kesimin aldığı pay ise 0.1 puan azalarak yüzde 6.1 oldu. Ülkemiz işçi sınıfının çalışma ve yaşam koşullarının giderek ağırlaştığı, yaşam kalitesinin düştüğü de bu verilerle kanıtlanıyor.

 

TÜİK’in “Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması” sonuçları

TÜİK’in açıkladığı verilere göre, gelir dağılımı eşitsizliği ölçütlerinden olan ve sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımında eşitliği, 1’e yaklaştıkça gelir dağılımında bozulmayı ifade eden Gini katsayısı,  bir önceki yıla göre 0.006 puan artışla 0.397 olarak belirtildi.

Ortalama yıllık eşdeğer hane halkı kullanılabilir fert geliri 16 bin 515 lira oldu. Ancak bu medyan ortalamasına, geliri en yüksek grup dahil. Gelir durumu düşük ve yüksekler arasındaki uçurumu baz almaksızın hazırlanan bu ortalama gerçeğe bir o kadar uzak. Bununla beraber yıllık gelir, aylık gelire indirgendiğinde, kişi başı 1.376 liraya denk geliyor. Ancak gelir dağılımı gruplarına bakıldığında, en yoksul yüzde 20’lik kesimin aylık geliri 422 lirayken, en zengin yüzde 20’nin ise aylık geliri 3 bin 197 liraya çıkıyor.

Ayrıca nüfusun yüzde 14.7’si yoksulluk sınırının altında kaldı. Bu değer, Türkiye’de yaklaşık 12 milyon kişinin yoksulluk sınırı altında yaşadığını gösteriyor. Bir diğer sonuç da toplam gelirdeki en yüksek payın yüzde 49.7 ile maaş ve ücret gelirlerine ait olurken, ikinci sırayı yüzde 20 ile sosyal transferler ve üçüncü sırayı yüzde 18.8 ile müteşebbis gelirleri aldı. Sosyal transferlerin yüzde 92’sini emekli, “dul” ve yetim aylıkları, müteşebbis gelirlerinin ise yüzde 73.4’ünü tarım dışı gelirlerin oluşturduğunu ortaya koyan veriler, tarımdaki istihdam ve gerilemeyi de gösteriyor. Dört yıllık dönemler üzerinden hesaplanan sürekli yoksulluk oranı ise bir önceki yıla göre 0.7 puan artışla yüzde 15.8’e yükseldi. Bununla beraber okur-yazar olmayanların yüzde 27.2’si, okul bitirmeyenlerin yüzde 23.7’si yoksul iken, lise altı eğitimlilerin yüzde 12.8’i, lise ve dengi okul mezunlarının da yüzde 5.6 oldu. Yükseköğretim mezunlarınınsa yüzde 1.6’sı yoksul. Nüfusun yüzde 67.9’u borçla yaşıyor.

Bu grubun, konut alımı ve masrafları dışında taksit ödemeleri ve borçları olduğunu biliniyor. Maddi yoksunluk çeken kesim ise çamaşır makinesi, renkli televizyon, telefon, otomobil sahipliği, beklenmedik harcamalar, evden uzakta bir haftalık tatil, kira, konut kredisi, borç ödemeleri, iki günde bir et, tavuk, balık içeren (veya vejetaryenler için eşdeğer yiyecekler) yemek ve evin ısınma ihtiyacının ekonomik olarak karşılayamıyor. Bu ihtiyaçlarını karşılayamayanların oranı bir önceki yıla göre yaklaşık yüzde 1’lik puan artışıyla da yüzde 30.3’e yükselmiş durumda.

 

Dünyada da değişmeyen “zenginin daha zengin olması”

Ülkedeki gelişmeden işçi ve emekçilerin payına açlık ve sefaletin düştüğü gerçeği bu verilerle gözler önüne serilirken, dünya çapında da açıklanan raporlara baktığımızda, dünyanın her yerinde zenginlerle yoksullar arasındaki uçurumun derinleştiğini görmek mümkün.

Ocak 2106’da İngiliz yardım kuruluşu olan Oxfam’ın açıklamış olduğu rapora göre dünyanın en zengin yüzde 1’lik kesiminin serveti, geri kalan yüzde 99’luk kesimin servetinin toplamına eşit. Zenginler için işleyen ekonomi politikalar sonucu, zengin ve yoksul arasındaki uçurum her geçen gün daha da derinleşiyor. 

 

Zenginler daha da zengin oluyor

Ülkedeki ekonomik göstergeler olumsuz bir tabloyu işaret ederken, 14 yıldır AKP iktidarı tarafından uygulanan politikaların ayrıcalıklı sınıfı, işçi ve emekçilerin sırtından palazlandırılıyor.  Nasıl mı? 2007 yılında Forbes’ın yayımladığı Türkiye’nin en zengin 25 kişisi o dönem Türkiye’nin yüzde 2.5 gelirini alırken, en zenginlerin arasında ve en düşük geliri olan Yıldız Holding’in sahibi Murat Ülker’in geliri 1 milyar Dolar’ı buluyordu. Şimdi ise Şubat 2016’da açıkladığı en zenginler listesinde Türkiye’de en az 1 milyar dolar gelire sahip kişi sayısı 32’ye çıktı. (Bahamalar’da servetini gizleyenler ve milyon dolarlarını artıranlar hariç.)

 

Gerçeklerden asla taviz vermemeliyiz

Türkiye’de büyümenin nicel ve nitel olarak gerilediği, işçi ve emekçilerin yaşamlarını sürdürebilmek için borç batağına çekildiği bir ekonomide, gelir ve giderlerinin dağılımı, ülkenin içinde bulunduğu karanlık durumu özetlemekte. Öyle ki gelirleri işçi ve emekçiden adaletsiz bir şekilde ağır vergilerle toplayan AKP iktidarı, paranın temsil ettiği sermayeye aktarıldığı bir düzenin sonucu alım gücü azalmış olan yoksullaştırılmış halkı borçlandırarak, ekonomide gerilemeyi engellemeye çalışıyor. Bunu da 36 milyar dolarlık taksitli alışveriş döngüsünü, 56 milyara çıkartmak için tüketimi kışkırtarak, halkın cebindeki beş kuruşa göz koyarak yapıyor.

Onun içindir ki kadınıyla-erkeğiyle, işçisiyle-emekçisiyle geleceksizliğe karşı emeğinin hakkını istemek, Avcılar Belediyesi’nde, Tuzla’da ve daha birçok yerde işçilerin direnişine omuz vermek gerekir. T. Kürdistanı’nda kayyuma-katliama, Karadeniz’de doğa talanına, Rojava’da kazanımlara, hapishanelerde tecride-hak ihlallerine karşı daha örgütlü, daha öfkeli olmalıyız. Geleceğimiz, emeğimiz sömürülerek, elimizden alınmaya çalışılırken, gerçeklerden asla taviz vermemeliyiz. Çünkü gerçekler devrimcidir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu