Makaleler

Zulmün GAZ Hali!

Biber Gazı, özellikle Taksim Direnişi ile birlikte gündemin en tartışmalı konularından biri haline geldi son günlerde. Devletin kolluk güçlerinin fütursuzca kullanarak onlarca insanımızın katline neden olduğu, milyonlarca dolarlık ihalelerle alınan ve kitlesel eylemlerin “vazgeçilmezi” olan gazlı silah kullanımı; gündelik bir olgu olarak sokaklardan alanlara, hapishanelerden hastanelere kadar; demokratik her talebin egemenlerden gelen tek cevabına dönüştü şimdilerde.

Tarihsel anlamda gazlı silahların ilk kullanımı 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı yıllarına dayanmaktadır. Almanya askerleri tarafından Klorin Gazı’nın kapaklarının açılması ve rüzgarda dağılması şeklinde bir kullanımla başlayan gazlı silahlar, daha sonra birçok emperyalist gücün araştırma alanına ve kullanımına girmiştir. Fransızlar 1915’te Fosgen Gazı’nı cephane içine koymuşlar ve bu şekilde Alman mevzilerine atmışlardır. Bu kullanım, sonrasında, kimyasal silahların kullanımına temel oluşturmuştur.

1925 yılında imzalanan Cenevre Anlaşması ile Kimyasal Gazların savaş sırasında kullanılması yasaklandı. Buna rağmen; birçok savaşta kimyasal gazlar kullanılmaya devam etmektedir.

1. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın hemen ardından; 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda; yine Vietnam, Kore savaşlarında kimyasal gazlar kullanılmış, hatta birçok örnekte bu gazlar doğrudan sivillere yönelmiştir.

Kitlesel ölümlere ve sakatlıklara neden olan gazlı silahlar; uluslararası birçok sözleşme ile günümüzde sınırlandırılmış görünmekle birlikte en yakından Irak işgali, İsrail-Filistin savaşı gibi onlarca örnekte ve ülkemizde de gerillaya karşı TC tarafından kullanılmıştır.

Yapılan uluslararası sözleşmelerde yasaklanmasına ve stokların imha edilmesine karar alınmış olsa da; bugün hala gerici dünyanın efendileri ellerindeki stoklarını korumakta ve kimyasal silahlanma konusunda nükleer bombalar, kimyasal bombalar ve gazlı silahları bulundurmaya devam etmektedir. Bu konuda emperyalistlerin tavrını deşifre eden bir veri olarak; 2003 yılında açıklanan rakamlarla; imha edilen kimyasal silah oranı toplam uluslararası stokun %11’i civarındadır.

Gazlı silahlar; Nazi kamplarındaki gibi doğrudan imhaya ve kitlesel ölüme yöneleceği gibi; kusma, sinir sistemini etkisizleştirme, deride yanma, geçici kör etme, nefes alamama gibi etkiler yaratarak karşıdakini etkisizleştirmeye yönelik de olabilmektedir. Özellikle Taksim Gezi Park’taki direnişle birlikte çokça gündemleşen Biber Gazı-Portakal Gazı gibi gazlar da karşıdakini etkisizleştirmek için kullanılan gazlardır. Ancak kullanım oranına ve biçimine göre bu gazlar da öldürücü olabilmektedir. Hele de ülkemizde polisin gaz bombasını 45˚ açı ile atması gerekirken; on metreden hedef gözeterek attığı düşünüldüğünde ya da yoğun kullanımdan kaynaklı kalp krizi ile bile ölenlerin sayısının son bir kaç yılda onları bulduğu düşünüldüğünde ortada bilinçli bir katletme olduğu aşikârdır.

Taksim direnişi ile birlikte yeniden kamuoyunda tartışılır hale gelen biber gazı; kimyasal bileşimi itibariyle “Oleoresin Capsicum” şeklinde adlandırılmaktadır. Kırmızı Şili biberi veya acı Arnavut biberinin etken maddesi bol miktarda bulunduğundan biber gazı üretiminde ham madde olarak bu biberler kullanılmaktadır. Türkiye’de üretilmeyen biber gazı, Amerika başta olmak üzere Brezilya ve diğer Güney Amerika ülkelerinden ithal edilmektedir. Uluslararası piyasada kilosu 60 doların üstünde olan biber gazı ile ilgili olarak; meclisteki bir soru önergesine verilen cavaba göre; TC neredeyse son 10 yılda; 21 Milyon $ civarında biber gazı ithalatı yapmıştır. Ki bugün dünya toplam üretiminin % 40’ından fazlasını 108 ABD’li şirket yapmaktadır. Bu da ABD uşağı AKP’nin ithalat yönünü işaret etmektedir bizlere.

Gözlerde yaşarma, deride yanma, burun akıntısı gibi etkileri olan biber gazı ile ilgili olarak; TTB’nin kimyasal silahlarla ilgili olarak hazırladığı broşürde; “Göz yaşartıcı gazların en çok bilinen etkileri deri ve mukozalar üzerine iritan etkileridir. Vücuda solunum, cilt ve sindirim yolu ile alınmaktadırlar. Belirtiler, maruziyetten sonra 3-5 saniye içinde başlamakta ve sonraki 15 – 60 dakika içinde yavaş yavaş azalarak kaybolmaktadır, deriden emilip sinir uçlarında biriktiğinden kişinin maddenin etkisinden kurtulması saatler alabilmektedir” ifadelerine yer verilmektedir.

Geçmişten günümüze, gazlı silahların tarihinden, gelişiminden bahsediyorsak eğer, bu tarihin en çok bahsedilmesi gereken yanı ise yine kan damlayan tarafı olmaktadır. Gazlı silahlar, Nazi toplama kamlarında dolduruldukları odalarda topluca katledilen insanları hatırlatmaktadır bizlere, yanmış tepelerde sapsarı olan gerilla bedenlerini… 19 Aralık’ta tüm bedeni gaz yanığı olan dostlarımızı- yoldaşlarımızı hatırlatmalıdır en çok da… Ve tabii eylemlerde gaz bombası kapsülleri ile kafası parçalanan-kırılan; atılan gazlardan kaynaklı olarak kalp krizi geçirerek ölen insanlarımızı. Atılan gazlar; sadece Taksim Direnişi sürecinde bile; birden çok ölüme sebep olmuştur. Zulmün katı-karanlık hali, AKP hükümeti süresince de gaz halinde sürmeye devam etmektedir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu