Güncel

Bu daha başlangıç…

Merkezi ABD olan küresel ekonomik krizin yeni bir safhasının Türkiye’de Gezi ayaklanmasıyla aynı zamana denk gelmesi, direniş ile ilgili olarak “dış mihrakların işidir” şeklindeki TC muktedirlerinin her derde deva söyleminin bu süreçte de AKP tarafından kullanılmasının zeminini oluşturmuş oldu.

Son söyleyeceğimizi baştan belirtelim ki; varlığını ve on bir yıllık iktidarını dünyadaki likidite fazlalığına ve bu fazlalığı çekmek için uyguladığı yüksek faiz politikasına borçlu olan hükümetin “faiz lobisi” söylemine sarılmasına F. Gülen’in dediği gibi “münafık” mı denir bilmiyoruz ama emin olduğumuz bir şey var ki; hem krizin geldiği yeni aşama hem de halkımızın direnişi dolayısıyla AKP’nin bundan sonra işinin kendi hesapladığından çok daha zor olduğudur.

FED, faizleri yükseltiyor!

1970’li yıllardan sonra yaşanan ekonomik krizleri yakından incelediğimizde emperyalistlerin hep aynı oyunu oynadığını görürüz. Önce faizler sıfırlanır, sonra piyasalara bolca para yağdırır.

Bu süreçlerde yarı-sömürge ülkelerin borsaları şişer, rantlar artar, faizler yüksek tutulur. Bu “güzel oyunun” ne zaman sonlandığı, yeni kurallarla tekrar başlatılacağına yine oyunun kurucusu emperyalistler karar verirler.

Bu safhada emperyalistler, piyasaya para yağdırmayı sonlandırır, faizleri yükseltir. Böylece dünyanın dört bir yanına dağılmış olan parayı asıl çıkış yerine yani “sahiplerine” daha da artmış olarak geri çağırmış olur.

Amerika Birleşik Devletleri Merkez Bankası’nın (FED) Mayıs ayı ortalarında işaretini verdiği buydu.

faiz-lobisi-fed-baskaniBu işaretler alınınca hemen tüm borsalarda düşüşler yaşandı. Yarı-sömürge ülkelerden fon çıkışları hızlandı. Bu süreç Türkiye’de Reyhanlı’daki patlama ve sonrasında Gezi ayaklanması nedeniyle politik risklerin arttığı bir döneme denk geldi.

Bu nedenle etkisi çok daha fazla sert oldu. 20 günlük sürede borsa % 18 düştü, şirketlerin piyasa değeri 107 milyar TL eridi.

Figüran oldukları halde en fazla kendini kaptıranlar oyun apansız bitince en fazla ortada kalan olurlar. AKP, iktidara geldiği ilk andan günümüze tüm ekonomik dengeleri dışarıdan gelen sıcak para üzerine oturttu. Borcu borçlar çevirdi.

IMF’ye olan borcu ödemekle övünen AKP, Türkiye’nin toplam dış borcunu 137 milyar dolardan 337 milyar dolara çıkardı. Cari açık Gayri Safi Milli Hasıla’nın (GSMH) % 6’sına ulaştı. Kriz ortamında gidecek daha iyi yeri olmadığı ve en yüksek faiz ödeyen ülkelerden biri olması nedeniyle yabancı sermaye bu dengesizliklere rağmen gelmeye devam etti. Elbette ki ilk riskte çıkma koşuluyla…

AKP, yüksek faiz politikasını halkımızın soyulmasında etkin bir şekilde kullanmıştır. “Faiz lobisi” diye bir kavramı icat eden AKP’nin döneminde en çok kazanan sektörlerden biri de esas işi düşük faizle mevduat toplayıp yüksek faizle kredi vermek olan bankacılık sektörüdür.

Bankalar son 5 yılda 100 milyar liranın üzerinde net kâr açıklamıştır. 2001’de bankacılık sektörünün 5.2 milyar lira zarar ettiği düşünüldüğünde yaşanan soygunun boyutu daha iyi anlaşılır.

Merkez Bankası ve hükümetin politikaları bankalara yön vermektedir. Bu politikalar sonucunda halktan mevduat toplanırken enflasyonun altında kalacak şekilde % 5.5 faiz oranı belirlenmiştir.

Kredi verilirken ise türüne göre % 8.5 ile % 16 arası faiz isteniyor. Aradaki bu farkın Türkiye bankacılık tarihinde rekor olduğu iddia ediliyor. Diğer ülkelerle karşılaştırdığımızda ABD’li bir tüketici 15 yıllık konut kredisi çektiğinde % 1.13 reel faiz öderken Türkiye’de bu oran % 9.62 ile 8 katı oranındadır.

Konut kredisinde İngilizlerden 19.7, İtalyanlardan 15.7 kat daha fazla reel faiz ödenmektedir. Erdoğan’ın iktidarı boyunca halkımız sürekli olarak bu faiz mekanizmasıyla soyulmuştur.

cari açıkBu sayede bankaların kâr miktarı tavan yaparken halkımızın da borç tutarı rekor kırmıştır. 10 yıl önce halkımızın tüketici kredisi ve kredi kartı borcu 6.4 milyar lira iken 2012’de bu rakam 38 kat artarak 255 milyar liraya yükselmiştir.

Erdoğan Tunus-Fas ziyaretinin dönüşünde “faiz lobisini” suçlayarak kendisini dinlemeye gelen halka “alınterinizi yedirmeyiz” demiştir. Kendisini faiz oyunlarıyla ihya eden Erdoğan’ın bu söylemi olsa olsa halkımızın alınterini artık başkalarıyla değil sadece kendi şürekasıyla yiyeceği anlamına gelmektedir.

Nitekim aynı günlerde Fethullah Gülen’in yaptığı açıklamalar bu yanıyla çarpıcıdır: “Yeni bir dünya… hükmetme değil, baskı yapma değil, diktatörlükler tesis etme değil… Münafık,… tehlikelidir. Zira, sizin gibi düşünüyor görünüp, … yanınıza sokulup, yüzünüze güler, fırsat bulunca da yılan gibi ısırır ve akrep gibi de sinsice sokar”. (11.06.2013/Taraf) Hatırlanacak olursa, “faiz lobisi” ile ilgili tartışma yeni değildir.

Geçen yıl Zafer Çağlayan ve Ali Babacan’ın medya üzerinden atışmaları “gaz-fren tartışması” olarak yansımıştı. “Gazcı” Babacan’ı Abdullah Gül, “frenci” Çağlayan’ı Erdoğan açıktan desteklemişti. Bu saflaşma zaman zaman azalır gibi duruyorsa da, cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştıkça daha da artacağı açıktır. [Gaz-fren tartışması için Özgür gelecek, Sayı 44)

Daha yaratıcı, daha atılgan olalım!

Erdoğan’ın ekonomi literatüründe olmayan “faiz lobisi” kavramı üzerinde kısaca durmakta fayda var. Erdoğan giderek artan tonda Sünni mezhepli halkımızın dini duyarlılıklarını kışkırtıcı bir dille kullanmaktadır. “Reyhanlı’da ölen Sünni kardeşlerimiz” vurgusu, “camiye ayakkabılarıyla girdiler” veya doğru olmadığını bile bile “camide içki içtiler” gibi ifadeleri bunların sadece bir kısmıdır.

gezi parkı açıldıBilindiği gibi faiz, İslam dininde haramdır. Erdoğan “faiz lobisi” kavramını kullanarak, İslami duyarlılıkları da hedeflemektedir. “Adil olmayan, haksız elde edilen” faize karşı olduğu izlenimini vermektedir.

Oysa Marks’ın dediği gibi faizden bahsederken “doğal adaletten söz etmek saçmadır”. Çünkü faiz, kapitalist emperyalist sistemin içsel bir olgusudur. Faizin varlığı, düşüşü veya yükselişi için bir “lobi”ye ihtiyaç yoktur. Kapitalizmde işsizler ordusunun doğal varlığı gibi faiz de “doğal” bir olgudur. Nasıl ki, işsizlik lobisi yoksa, faiz lobisi de yoktur.

Sonuç olarak FED’in faizleri yükseltme kararını aldığı, halkımızın artık otoriterliği, soygunu kabul etmeyeceğini saldırılara rağmen ilan ettiği ve bunlarla bağlantılı olarak AKP’nin iç çelişkilerinin arttığı bir dönemden geçiyoruz. Süreç çok hızlı ilerliyor. Ekonomik krizin boyutlanacağı, yıllardır oluşan balonların patlamaya başlayacağı aşikardır.

Gezi ayaklanması, kitlelerin gücünü dosta da düşmana da tekrar göstermiştir. İsyan bize, kitlelerle kaynaşmak için çok daha fazla yaratıcı ve atılgan olmak zorunda olduğumuzu göstermiştir.

Devrimcilerin bu öncü dalgadan –başlangıçtan- hızlıca derslerini çıkarıp, ekonomik-politik krizin artacağı döneme güçlü bir şekilde saflarını sıklaştırarak ve halkımızın içine daha çok giderek hazırlanması gerekliliktir ve tartışmasız bir şekilde HAYATİDİR!

(Bakırköy Kadın Kapalı Hapishane’den Bir Partizan)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu